Lion: Saroo'nun Eve Dönüş Hikayesi
25 yıl sonra Google Earth üzerinden yaşadığı yeri bulmayı başaran Saroo Brierley’nin otobiyografisi “A Long Way Home” adlı kitaptan uyarlanmış Lion filmi. Adını oldukça ilginç bir detaydan alan film (sonunu söyleyip bu sürprizi bozaya gerek yok) izleyicinin gözünden ve kulağından ziyade kalbine hitap ediyor.
Hindistan’ın ücra bir kasabasında annesi ve kardeşleriyle yaşayan küçük Saroo (Sunny Pawar) ağabeyi Guddu’nun peşine takılıp gittiği tren istasyonunda bir başına bulur kendini. Saatin geç olması sebebiyle kimsenin bulunmadığı istasyonda Saroo, uyumak için boş bir tren vagonu seçer. Sabah uyandığında ise ne Guddu vardır yanında, ne de bir başkası. Kimsesiz, trende iki gün boyunca yolculuk eder küçük çocuk. Kendini Batı Bengal’de, Kalküta’da bulan Saroo, dilini bilmediği bu şehirde bir başına hayatta kalmaya çalışır. Türlü beladan kurtulmayı başaran küçük dostumuz sonunda soluğu bir yetimhanede alır. Nereden geldiğini tam olarak bilmeyen küçük Saroo’nun ailesine ulaşamayan yetkililer, sonunda onu Avustralyalı bir ailenin yanına evlatlık verir. Bu iyi kalpli çiftin yanında 20 yıl geçiren Saroo, sonunda biyolojik annesini bulmaya ve onun yıllardır süren bekleyişine, acılarına bir son vermeyi kararlaştırır. Google Earth üzerinden başladığı uzun soluklu çalışmanın sonunda ise genç Saroo (Dev Patel), gerçek annesini bulmayı başarır.
Yönetmenliğini Garth Davis’in üstlendiği Lion filminin ilk yarısında küçük Sarro’nun başından geçenleri, nasıl kaybolduğunu ve kaybolduktan sonra neler yaşadığını öğreniyoruz. Birçok tehlikeden paçayı kurtarmayı başaran Saroo’nun uzun yolculuğu ise Avustralya’da, John (David Wenham) ve Sue’nun (Nicole Kidman) sıcak yuvasında son buluyor. Ardından 25 yaşlarına gelmiş Saroo Brierley (Evet, artık bir soyadı var) tanıştığı Hintlilerin evinde geçmişinden bir anıyı tekrar yaşıyor ve aslında kayıtlardaki gibi Kalküta’dan gelmediği gerçeğini hatırlıyor. Annesi ve kardeşlerinin varlığının farkındalığını yaşayan Saroo, onları bulmak için araştırma yapmaya başlıyor. Bir yandan bu araştırma yoğunlaşan ve kendisini 25 yıldır bekleyen ailesinin acılarını dindirmek için hesaplar yapan Saroo, diğer yandan da onu büyüten ve bugünlere getirten anne ve babası Sue ile John’un kalbini kırmadan amacına nasıl ulaşacağı ikilemiyle mücadele ediyor.
Saroo Brierley’nin başından geçen bu gerçek hikaye izleyiciye Slumdog Millionaire (2008) filmini hatırlatıyor esasen. Gerek sonu bilinen bir hikayeyi çocukluktan başlayarak anlatması, gerek iki filmde de ana karakterlerimizin uzun bir yolculuk, uzun bir macera yaşamaları; gerek ikisinin de ilham verici (inspiring) birer hikaye anlatmaları ve gerek iki filmde de başrolü Dev Patel’in üstlenmesi, izleyicinin bu benzerliği kurmasına önayak oluyor. Ancak kimi izleyici daha önce gördüğü bu güçlü (powerful) hikayeyle yeniden karşılaşmak istemeyebiliyor. Haliyle tekrara düşülmüş hissi yaratan Lion, bu nedenle kimilerinin ilgisini çekmekte zorlanıyor. Slumdog Millionaire ile olan benzerliği ortadan kaldırması gerektiğinin farkında olan yönetmen Davis, 2008 yapımı filmdeki gibi iki farklı kronolojiyi iç içe anlatıp bir akış yaratmak yerine hikayenin kronolojisini korumayı tercih ediyor.
Yönetmen Garth Davis’in karşılaştığı en büyük sorun, hikayenin hangi kısmına odaklanması gerektiği. Zira “Küçük Saroo’nun yolculuğunu mu, yolculukta başında geçenleri mi yoksa genç Saroo’nun annesine ulaşma macerasını mı, yaşadığı ikilemi mi anlatmalı?” sorusu cevaplanması zor bir soru. Davis’in bu hususta ne denli doğru tercihler yaptığı tartışmaya açık. Farklı boyutları olan bu uzun maceranın belli başlı noktalarına eşit mesafede durmayı ve kesin bir başlık seçmektense hikayedeki her bir kırılma noktasına az da olsa değinmeyi tercih ediyor. Ancak bu tercihiyle birlikte Davis, izleyicinin aklında soru işaretleri bırakıyor. Örnek vermek gerekirse Saroo’nun Avustralya’daki hayatına nasıl alıştığı, o kültürü benimseyip Hint kültüründen nasıl uzaklaştığını, kısacası Saroo’nun büyüme sancılarını insan merak etmiyor değil. Veya Saroo’nun annesine ve kardeşlerine duyduğu özlemin etkilerini, çocuk başına gerçekleştirdiği tren yolculuğunda açlık, susuzluk ve yalnız kaldığı gerçeğiyle mücadelesini görmek istiyor insan. Ya da yetimhanede (varsa) karşılaştığı zorlukları nasıl atlattığı sorusunun yanıtını arıyor. Ancak bu detayları göremiyor olmanın hayal kırıklığıyla karşılaşıyor.
Saroo Brierley’nin başından geçen uzun soluklu hikayeyi beyazperdeye taşıyan Lion filmi belli bir noktaya odaklanmaması ve hikayeyi güçlü kılan detayları vurgulamamasıyla “çok iyi” bir film olmaktan uzaklaşıyor. Ancak eksik detaylara rağmen güçlü olmayı sürdüren bu ilham verici hikayenin kalplerimize dokunduğu gerçeğini de atlamamak gerek. Harikalar yaratmamasına rağmen Lion’un sabrı olan izleyiciyi ödüllendirdiğini, duygusal bir doygunluk verdiğini de itiraf etmek gerekli. Her şeyi çabucak tüketmeyi tercih eden bugünün gençlerine ne kadar hitap ettiği ise açıkçası soru işareti. Bu sebepten ötürü filme gelebilecek “sıkıcı” yorumlarına kulak asmamak daha sağlıklı olacaktır.
IMDb Puanı: 8.1/10
İlginizi çekebilir: İzlemeniz Gereken Nicole Kidman Filmleri ve Bülent Tunga Yılmaz’dan “2017 Oscar Ödülleri: En İyi Film Müziği Adayları Üzerine Bir Değerlendirme“
İlk yorumu siz yazın!