Love 360 Festivali Kapsamında "Seven" Sergisi
Love 360 Festivali kapsamında İstanbul’un bir çok yerinde AŞK kelimesi sanat ile bir sunularak izleyiciye farklı kapılar araladı. Bu sanat etkinliklerinden üçü UNIQ İstanbul ev sahipliğinde izleyici ile buluştu. TurkMall Sanat, UNIQ Gallery ile sanat eserleri tüm UNIQ İstanbul’a yayıldı. Dolunay May küratörlüğündeki “Seven” sergisinin benim için bir başka önemi ise bu serginin sanatçılarından biri olmam.
Sergi Küratörü Dolunay May, izleyiciye sevginin kökenine doğru yolculuk yaptırdığı sergi metninde aşkın farklı yönlerini algılamamızı sağlayacak ipuçları veriyor:
“Eros ya da Daimon gibi iyi, güzel ve aşkın da bambaşka anlamlara evirildiği günümüzde, insan olma durumunun, çağı ne olursa olsun değişmez esasını koruyabileni çocuklardır. Çocuğun, naiflik olarak karşıladığımız saflığı, yaşamsal süreçten bağımsız olarak sanatçılarda yaşamaya devam eder. Sanatçı, bahsettiğimiz gibi iyiye, güzele yönelen, bu yönelmeyi ‘seven’ olarak aşkta bulan yegane insandır. Tüm farklılaşmalara, kirlenmelere, evrimlere karşın sanatçı, insan olmanın unutulmuş hakikatini hatırlayan, Yunan mitolojisinde erişkinliğe geçişi temsil eden ‘Lethe’ ırmağının suyundan içip, çocukluğunu unutan insana hakikatini hatırlatandır. Bu yıl LOVE 360 Festivali’nin, yaşlarıyla değil, insan olmanın gerçeğini görebilen ve bunu çalışmalarıyla diğer insanlara deneyimleyen çocuklar olarak sanatçıları merkezine alması bu bakımdan manidar. Uniq İstanbul, LOVE 360 Festivali süresince farklı disiplinlerden sanatçılarla izleyiciye yaşamın özünü, aşkı deneyimlemeyi vaat ediyor. İnsan olmanın temel anlamı olarak aşk; ‘seven’lerin; Ahmet Rüstem Ekici, Ahu Akkan, Cansu Tanpolat, Deniz Sağdıç, Sabahat Çıkıntaş, Serdar Yörük ve Zafer Malkoç’un kendi dillerinde yeniden hayat buluyor. Günümüz karmaşık dünyası içinde görünemeyen, yığıntılar arasında yitip giden gerçek olarak aşkı, hala hissedebilen, görebilen, 7 (seven) sanatçı bizlere tekrar anımsatıyor. Bu yönüyle sanat; aşkın dili, sanatçılar; aşkın saf çocukları olarak karşımızda duruyor.”
Seven sergisi Cansu Tanpolat’ın metal kesim yerleştirmeleri ile başlıyor. Gölgeleri ile bağlantıları bir bütün olarak yere serilen bu çalışmalar benim için kendi özünü sevmenin birer sembolleri gibiler. Bir tayın yeleli cüsseli bir at olabilme sevdası gibi, özü benliği ile bağlantılı, var olan gölge mi iz mi gibi kavramları sorgulamamı sağladı.
Koridorda ilerledikçe havada asılı sanat eserleri ile karşılaşıyoruz. Burada küratör Dolunay May’in titizlikle seçtiği, neredeyse sözleşmişcesine aynı dili konuşan eserler serginin kuvvetini bir kez izleyiciye geçiriyor. Galeri dışı, her yerin cam cephe olduğu ve aydınlatmanın bir galeri aydınlatması gibi olmadığı alan ancak bu kadar başarılı şekilde bir sanat alanı haline gelebilirdi. İşlerin havada asılı durarak içerik harici aynı dili konuşması bu vurguyu kesinlikle arttırdı. Deniz Sağdıç’ın havada asılı “Outside in Inside” isimli, buluntu şeffaf PVC üzerine mine boyama ile oluşturduğu serisi farklı katmanları ile izleyiciyi bir portreye bakmaktan çok detayları ile suretin katmanları arası yolculuğa çıkarıyor. Neredeyse insan ölçeğine uygun yükseklikte asılı duran bu iki portrede karşınızda duran birey ile yüz yüze gibi olduğunuzu hissedecek kadar yakınlaşıyorsunuz.
Hemen karşısında duvarda asılı olan Sabahat Çıkıntaş’ın imzası haline gelmiş karelerden oluşan kompozisyon farklı katmanları ile anıların önümüze serpiştirilmiş hali gibi duruyorlar. Özenle pleksiglas kutu altına yerleştirilmiş poloraidler gibi okumaktan çok hoşlandığım bu çalışmanın her karesinde şahsen tanıdığım bu harika sanatçının benimle paylaştığı anıları görüyorum. Bu kırmızı eserin hemen yanında ana renk kardeşliğinden yan yana duran mavinin en çekici tonları ile “Modern People” isimli Zafer Malkoç tablosu kalabalık arasında kalabalığa zıt bir boşluk, tamamlanmamışlık duygusu ile izleyiciyi tanıdık bir yolculuğa sürüklüyor.
Serdar Yörük’ün mumlu batik çalışmaları elleri bağlı modelleri ile bireysel bir yalnızlığa kontrast maksimal dokulu bir yüzey sunuyor. Hemen yanında bana ait olan ve temelini “Evlilik Eşitliği” hareketine dayandıran “Eşit Miyiz?” isimli çalışma yer alıyor.
Sergi alanından sola doğru içeri girince Ahu Akkan’ın “Melek” ve “Kara Sevda” isimli dikimli kumaş eserleri izleyiciye tüm serginin özetini ve sergi metnini aktarıyor.
13 Mart tarihine kadar gezebileceğiniz “Seven” sergisinin açılışını diğer Love 360 Festival etkinlikleri gibi Audrey Hepburn’un oğlu ve vakfın temsilcisi Sean Hepburn Ferrer gerçekleştirdi. 7 sanatçının birbirinden farklı ve aşkı sorgulatacak çalışmalarını görmek isteseniz UNIQ İstanbul’u ziyaret etmeyi unutmayın!
İlk yorumu siz yazın!