Luang Prabang: Laos'un Huzur Dağıtan Şehri
Laos, küçük bir ülke olmasına rağmen insanı doğal güzellikleriyle, geleneksel törenleriyle, Budist tapınaklarıyla, gece gündüz hareketli yaşam tarzıyla ve hem yerel hem de Batılı restoran ve cafeleriyle şaşırttı; Fransız sömürge döneminden kalma mimari yapısıyla bizi Güneydoğu Asya’da farklı bir zaman dilimine götürdü ve gittiğimize kesinlikle değen bir yer olarak anılarımıza kazındı. Başkent Vientiane yerine ‘Laos’un kalbi’ olarak gecen Luang Prabang şehrini tercih ettik. Daha havaalanındayken bu şehirde keyifli vakit geçirip, rahatlayacağımızı hissetmiştik. Mekong ve Nam Khan nehirlerinin birleştiği Luang Prabang’taki gün batımı gezimizi hala daha ne zaman düşünsek yüzümüz aydınlanıp ruhumuz dinginleşir. 3 günlük, huzurlu, sakin ve sıcak tatilimizi özlemle anıyoruz.
Luang Prabang’ı, geçen sene Ocak ayında Çin Yeni Yılı döneminde, Kamboçya-Siem Reap turumuzun üzerine ekleyerek ziyaret etmiştik. Dönem olarak COVID-19’un Çin’deki başlangıcına denk geliyor. Daha o zamanlar olayın ciddiyetinin farkına varamadığımız zamanlar olduğu için maskeli de olsa uçuşlarımızı herhangi bir çekince olmadan gerçekleştiriyorduk. Güneydoğu Asya’daki son ziyaret ettiğimiz ülke olarak hafızalarımıza kazınıyor.
Hava açısından Laos’u ziyaret etme dönemi Ekim-Nisan arası olarak öneriliyor. Bu aylar arasında hava hem sıcak hem de kuru oluyor. Nehir turunu da yapmak istiyorsanız Kasım-Ocak arası tavsiye ediliyor. Öncesinde veya sonrasında suların yükselme ihtimali olduğu için döneme dikkat etmek gerekiyor. Kendi gün batımı deneyimimizden sonra açıkçası bu turu programınıza eklemenizi kesinlikle tavsiye ederiz. Biz Ocak’ın son haftasında Luang Prabang’taydık ve hava sıcaklığı 30 derecelerdeydi.
Laos’a giriş için vize almak gerekiyor. İsterseniz vizeyi kapıda da alabiliyorsunuz. Biz işimizi sansa bırakmamak adına ve ne ile karşılaşacağımızı bilmediğimizden Şanghay’daki Laos konsolosluğundan vize almıştık. İyi ki de almışız; çünkü ülkeye girişte vize başvurusu için kapıda oldukça uzun ve düzensiz bir sıra vardı. Boşuna vakit kaybedip stres olmaktansa önceden vize işlemlerini halletmek en iyisi.
Luang Prabang’da Üç Gün
3 günümüzü dolu dolu planladık. Siem Reap’tan akşam üzeri uçağı ile Luang Prabang’a varır varmaz otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra meşhur aksam pazarına kendimizi attık. Her gün akşam üzeri 17:00 ile gece 23:00 arasında Sisavangvong yolunda kurulan bu market olmazsa olmazlardan. Sisavangvong yolunun, önümüzdeki 3 günün ana ulaşım yolu olacağını ancak ertesi gün keşfettik. Görülecek tapınaklardan, gidilecek restoranlardan birkaçı bu uzun yol üzerindeydi. Oteli de bu yola yürüme mesafesinde seçmek önemli. Bu yolun bir paraleli ise sizi direk Mekong Nehri’ne çıkarıyor. Şehir merkezini yürüyerek keşfetmek ve 3 günde hakim olmak mümkün. Her saat ayrı bir harekete sahip bu yolu atlamak mümkün değil; çünkü bütün yollar Sisavangvong’a çıkıyor.
Sisavangvong Sokağı Akşam Marketi
Bu markette her şey var. Çoğu yerel satıcılara ait olmak üzere, yerde veya masada tezgahların kurulduğu, el yapımı ürünlerin, anı olarak eve alınabilecek bir sürü dekoratif eşyanın satıldığı ve tabii ki olmazsa olmazlardan sokak yemeği bölümünün bulunduğu, çok hareketli, çok renkli ve keyifli bir pazar. Sokak yemeği olarak; her yerde hazırlanan ve o anda yapılıp satılan top şeklinde Hindistan cevizli pankek satıcılarıyla her iki adımda bir karşılaşıyoruz. Nehirde tutulan bütün halinde sergilenen balıkları, kurulan büyük ızgaralarda pişerken veya buzların arasında alıcısını beklerken görüyoruz. Ayrıca her türlü et, tavuk ve sebze seçenekleri de şişler halinde hazır olarak bulunuyor. Tentelerin bittiği bölümün sonrasında ise yolun hareketliliği bir sürü restoranla devam ediyor. Restoranlar, kafeler, barlar sokağı izleyen insanlarla dopdolu. Biz de oturanlara özenerek hem uçak yorgunluğunu atmak hem de kendimizi Luang Prabang hareketliliğine bırakmak için bu yol üzerindeki bir yerde bir şeyler yemek istedik.
Birinci Gün
İlk tam günümüzü otelden ayarladığımız Mekong Nehri turuna ayırdık. Toplam 10 kişilik bir turdu. Bindiğimiz bot onların yerel balıkçı botlarından, suya oldukça yakın, uzun ve ince. Turun en güzel yanlarından biri toplu olarak gezme zorunda olmamasıydı. Varış noktasına gelmeden önce bilgi verildikten sonra herkes dilediği gibi gezdi. Tur programımız şöyleydi:
Pak Ou Mağaraları
Luang Prabang’ın 25 km kuzeyinde, Mekong Nehri üzerinde bulunan bu mağaraların içinde irili ufaklı yüzlerce Budha heykeli ile karşı karşıya kaldık. Kimisi ahşap işlemeli ve yıllar içinde zarar görmüş halde olan, kimisi canlı gibi duran Budha heykelleri oldukça etkileyici. Daracık ve dik merdivenlerden tırmanarak ilk bölüme ulaştıktan sonra en tepede yer alan mağaranın içinde derinlerde kalmış, nemli ve karanlık ortamdaki en büyük Budha’yı da gördük. Burası aynı zamanda insanların dua edip dileklerde bulundukları bir tapınak haline dönüşmüş durumda.
Ban Xang Hai Köyü
Pirinç şarabı ve viski tadımı köyün dar sokaklarından yukarı tırmanırken yapılabiliyor, ayrıca bu köyün geçiminin bir kısmını oraya gelen ziyaretçilerden sağladığını kurulan tezgahlarda satılan şallardan veya hediyelik eşyalardan olduğunu anlaşılıyor. Köyün içinde en tepede bulunan tapınağı da gitmişken gezmeyi ihmal etmedik. Bu köydeki viski şişelerinin içinde ölmüş yılan ve akreple birlikte birtakım yeşillikler ve bitkiler görmek mümkün. Oldukça korkunç görünen bu şişeler buranın özel içkisi ve sokakta satılıyor. Tadına bakamadık 🙂 Yerel bir yerde bizim için hazırlanan öğle yemeğini yedik; burada maalesef fil taşımacılığı turizmini gördük.
Kuang Si Şelaleri
Son durak ise Kuang Si Şelaleri. Şelaleye giden yola tırmanmak, dilediğiniz yerde oluşan su havzalarına/havuzlarına girmek veya şelalenin bulunduğu tepeye doğru çıkıp girilebilecek son yerde suya girmek, buz gibi suda yüzmek, arınmak. Laos yağmur ormanları içinde bulunan bu şelale mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak geçiyor. Luang Prabang küçük bir şehir olduğu için yapılacaklar da az çok belli. Ayrıca sıcak havada buz gibi şelaleye girmek gerçekten çok iyi hissettiriyor.
İkinci Gün
Tamamen şehir merkezine, Luang Prabang sokaklarına ve tapınaklarına ayırdık.
Mount Phousi
Sisavangvong yolunun hemen başında yer alan 100 metre yüksekliğindeki Phousi Dağı veya Tepesi olarak da geçen, bu dini mekanı gezmek için 300 basamağı bir süre çıkmak gerekiyor. Tırmanış sırasında Budist rahiplerin evlerini de gözlemleme fırsatımız oldu. Dini turuncu elbiselerinin asılı olduğu çamaşırlıkların arasından ilerleyerek en tepeye vardığımızda, içinde çocukların eğitim gördükleri küçük bir tapınak ve panaromik Luang Prabang manzarası bizi karşıladı. Bir tarafta Mekong Nehri’ni diğer bir tarafta ise Nam Khan Nehri’ni gördüğümüz manzara gün batımıyla da ünlü. Sabah 5:30’dan akşam 18:00’e kadar ziyarete açık olan bu tepe, gün batımı ile kapanıyor. Phou Si’nin anlamı ‘kutsal tepe/ dağ’ olarak geçiyor. Efsaneye göre, güçlü bir Naga (Budist ve Hindu inanışına göre yarı insan yarı yılan olan Tanrı) burayı evi olarak görüyormuş. Her merdiven köşesinde kutsanmış çiçekler, Budha heykellerine ve tapınaklarına bırakılmak üzere satılıyor. Çıktığımız merdivenlerden inmek yerine arka yolu deneyerek farklı bir bölümünü de gördük ve sokaklardan kaybola kaybola bir sonraki durağımıza doğru ilerledik.
Wat Xiengthong
Lao tapınaklarının en önemlilerinden biri olan ve tipik Lao mimarisine sahip bu tapınak, Altın Şehrin Tapınağı olarak geçiyor. Birkaç farklı bölümden oluşuyor, hepsini ayakkabılarınızı çıkartarak gezebiliyorsunuz.
Bunların haricinde Royal Palace ve diğer tapınakları da gezebilirsiniz. Biz bu iki yer harici ara sokaklarda gezinmeyi, karşımıza çıkan güneşte kurutulmuş patates cipsine benzeyen atıştırmalığı yiyerek yürüyüşümüz tamamladık ve nehir kenarında güzel bir öğle yemeği yemek için kendimize bir yer seçtik. Sokak aralarında bir sürü, küçük, el işi ürünler satan dükkanlarla karşılaştık. Öğle yemeği için yer ararken akşam üzeri gün batımı turumuzu ayarladık. Oldukça sakin ve koşturmadan günlerimizi geçirmeye özen gösterdik, zaten Luang Prabang da ziyaretçisine bu dinginliği sunmaya müsait.
Gün Batımı Tekne Gezisi
Luang Prabang denince aklımıza ilk gelen bu tekne gezisinde geçirdiğimiz vakit. Asla önceden tahmin edemeyeceğimiz bir mutluluk ve keyif gezisi oldu bizim için. Sanki zaman durmuş gibi nehirde gün batımına doğru elimizde içkilerimizle süzüldük. İsteyenlere gezi sırasında masaj hizmeti de vardı. Bu turu düzenleyenler yabancı kişilerdi. Bindiğimiz tekne yine lokal, iki katlı, ahşap, içinde şezlongları olan sessiz bir şekilde çalışan ve yabancı işletmenin de etkisiyle güzel müzikler eşliğinde uzun süren bir gün batımı deneyimi yaşadık. Bu geziyi mutlaka yapmanızı öneririm. İnsanın ufkunu açan, anın değerini hissettiren, şükrettiren, bize çok iyi gelen bir tur oldu. Şimdi düşündüğümüzde ise değerini çok daha iyi anlıyoruz ve iyi ki yapmışız diyoruz. Umarım eskisi gibi sağlıkla, korkusuzca seyahat edebileceğimiz güzel günler yakında geri gelir ve herkes kaldığı yerden istediği yeri keşfetmeye devam eder.
Üçüncü Gün
Çin’e dönemeyeceğimizin belli oluşuyla, benim İstanbul’a, Sinan’ın ise Singapur’a gideceği, ne kadar süre ayrı kalacağımızı bilmediğimiz son günümüzün sabahında ise özel bir seremoniye katıldık.
Alms Giving Ceremony (San Bat veya Tak Bat)
Gün doğumundan önce kalkıp (sabah 4:30’da) hazırlığımızı yaptık. Budist rahiplere dağıtacağımız ev yapımı haşlanmış pirincimizi alıp geçiş yapacakları yol üzerinde kendimize bir yer bulmamız gerekti. Geçişleri gün doğumuyla başlayan yaklaşık bir saat süren bu seremoni her sabah düzenleniyor. Sabah 5:30-6:30 arasında yapılan, bir taburenin üzerinde oturarak, her yaştan Budist rahibin önünüzden geçerken sizin ona sunduğunuz pirinci ellerinde bulunan kaplarına koymanızla tamamlanıyor. Bu seremoni sırasında sessizlik ve onları rahatsız etmemek önemli. Özellikle turistler tarafından yapılan fotoğraf çekimlerinden rahatsız olabildikleri için önceden uyarıldık. Flaşsız fotoğraf çekimi, telefonun sessizde bulunması gerekiyor. Bu seremoni Lao Budist kültürünün uzun zamandır devam eden bir geleneği.
Rahiplere saygı göstermek en önemli şartlardan biri, göz göze gelmemek veya fiziksel bir temasta bulunmamak gerekiyor. Her rahip sizin sunduğunuz pirinci almayabiliyor. Yüzlerce rahibin katıldığı törende, pirinçler toplanırken sessizce yürüyerek meditasyonlarını tamamladıklarına şahit olduk. Pirinçlerin dağıtımı sırasında keşişler ve insanlar arasında iyi bir karmanın oluştuğuna inanılıyor. İki taraf arasında ruhani bir paylaşım demek doğru olabilir. Sabah saat kaç olursa olsun kaçırılmayacak bu deneyimi de Luang Prabang notlarına eklemek şart!
Popolo Pizza Restoran & Bar Önerileri
Pizzaseverlere
Popolo Pizza
Şehir merkezinden yürüme mesafesinde olan bir Italyan restoranı bulduk. Çok güzel bir bahçesi olan, romantik bir biçimde lambalarla aydınlatılmış, içerisinde odun fırınının bulunduğu ve yine iç dekorasyonunda da Akdeniz etkisinin görüldüğü, leziz pizzaları olan restoran
Nehir Manzarası İsteyenlere
Önereceğim bu iki yer birbirinden oldukça farklı. Eğer birini seçecek olursanız Utopia’yı tercih edin derim 🙂
The Belle Rive Terrace
Nehir kenarında, ağaçlar altında oldukça keyifli bir yerdi. Yine Fransız ve Lao mutfağı karışık bir menüye sahip, lezzetli yemekleri bulunan bir restoran. Ortam, yediklerinizle daha da keyifleniyor. Lao birası ve deniz ürünleri birbiriyle çok iyi gitmişti doğrusu.
Utopia
Tam olarak nereden bulup gittiğimizi bilmediğim ama çok etkilendiğimiz ve memnun kaldığımız bir diğer restoran & bar Utopia. Yolunu bulmaya çalışırken nereye gidiyoruz acaba biz diye düşünüp karşımıza çıkan yeri görünce nereye düştük biz böyle dediğimiz adını hak eden ütopik ortam. Mutlaka yemek yenmeli diye değil, akşam üzeri sadece bir şeyler içmeye de gidilebilecek, atmosferiyle insanı büyüleyen nehir kenarında bohem ve modern bir yer. Çalan müzikler de ortamın havasına ayrıca bir ışıltı katıyordu. Büyük bir alana yayılmış bu restoran &barın bir kısmı masalardan bir kısmı da yastıklardan, puflardan oluşuyordu. Sıcak havanın verdiği mayhoşluk ve dünyanın bir ucunda olmanın etkisiyle anın tadını çıkarmıştık.
Sisavangvong Hareketeliliği İsteyenlere
Tangor Restaurant
Tamamen gözümüze kestirerek bulduğumuz bu bar & restoran, sezonsal Laos sebzelerinden oluşan Fransız mutfağı menüsüne sahipti. Oldukça geniş bir kokteyl ve şarap menüsü de vardı. Çok büyük olmayan bu restoranda, sarkan begonvillerin altında yola bakan 2 kişilik masalardan birine yerleşip yemeğin, havanın ve bulunduğumuz şehrin keyfini çıkartmıştık.
Laos gezisinin fotoğraflarına baktığımda aslında ne kadar az fotoğraf çektiğimi şimdi fark ediyorum. Dünyanın düzeninin bozulacağı, sonucunun neye varacağını bilmediğimiz gelişmelerle hem endişeli hem buruk hem de anlık umutlu ve mutlu geçen bir seyahatti. Belirsizlik insanı boşluğa, ümitsizliğe sürükleyen zorlu bir süreç. En kısa sürede herkesin düzenine kavuşması dileğiyle, gönlümüzce ailemizi, arkadaşlarımızı görüp sarılabileceğimizi, planlar yapabileceğimiz, bol seyahatli güzel günlere…
Kapak Fotoğrafı: Selin Mutafoğlu
İlginizi çekebilir: Selin Mutafoğlu’dan Adım Adım Angkor Wat
İlk yorumu siz yazın!