Macbeth: Görsel Bir Şiirsellikle Yeniden
Justin Kurzel “yeni” Macbeth’te Shakespeare’in şiirsel diline duyduğu saygıya istinaden görsel bir şiirsellikle anlatmış hikayeyi. Fakat bu uğurda bazı detaylardan da taviz vermiş maalesef.
Sinemayla ilgili hemen her mecrada bir süredir Justin Kurzel’in Macbeth’i ile ilgili haberler dolanıp duruyor. Diğer Macbeth uyarlamalardan özellikle de görsel olarak nasıl ayrıldığı yazılıp çiziliyor, alacağı ödüller hala konuşuluyor.
Macbeth’in hikayesine bilindik de olsa bilmeyen için değinmekten zarar çıkmaz. İskoç kralının kuzeni olan Macbeth bir savaşçı ve liderdir. İsyancılara, yani özgürlükçülere karşı 300 Spartalı’nınkine benzer bir mücadele verip kralın otoritesini korumayı başarır. Bu kanlı ve büyük savaşın ardından sağ kolu Banquo ile yolda ilerlerken karşılarına üç “garip kardeşler” (cadılar) çıkar ve gelecekleri hakkında kehanette bulunurlar. İnanması zor bu kehanetlerin gerçekleşmeye başlamasıyla Macbeth’i hem sevinç hem de korku sarar, zira cadılar Macbeth’in krallık tahtına oturacağı vaadine karşın tahtın sonraki varisleri olarak Banquo soyunu işaret etmiştir. Bu karanlık geleceği değiştirmeye çalışsa da Macbeth, başarılı olamaz.
Justin Kurzel’in filminin henüz hiçbir yerde gösterilmeden yayılmasında fısıltı gazetesinin rolü çok büyük. Zira filmin başrollerinde Michael Fassbender ve Marion Cotillard gibi çok iddialı iki isim var. İskoç Kralı rolünde Harry Potter’ın Lupin’i David Thewlis’in yer alması da bunda etkili. Afişlerdeki görsellik, setten paylaşılan fotoğraflar da cabası.
Filme gelecek olursak, Justin Kurzel’in vadettiği şiirsel görselliği ironik bir tat da vererek yarattığını söylemek mümkün. Müzikler, kostümler, atmosfer… İnsanı içine alan ve büyüsüyle saran bir dile sahip. Gelgelelim hikaye için aynısını söylemek pek de mümkün değil. Sinema camiasından konuştuğum birçok değerli isim, Roman Polanski’nin Macbeth’ini izlemeden kimsenin Macbeth izlediğini iddia etmemesini söylemişti. Fakat kişisel bir tercih olarak ben Polanski’nin Macbeth’ini Kurzel’inkinden sonra izledim. İzlemeden önceki yorumum, filmin karmaşık olmasına ve birçok temel noktayı atlamasına karşın şiirsel yanının gücüydü. Sonuçta hemen herkesin bildiği bir hikayede bazı detayları atlamanın ne zararı olabilir ki? Polanski’yi izleyince anladım, olabiliyormuş. Modern İngilizce kullanımlardan kostümlere kadar birçok detayı değiştirmiş Kurzel. Yer yer “modern” (modern ve moda kelimelerinin aynı kökten geldiğini bu noktada unutmamak gerekli) görünen bu yorumun filmin asıl meselelerini dördüncü, beşinci plana ittiğinin farkına varamamış. Örneğin Cotillard’ın hayat verdiği Lady Macbeth’in tüm etkinliği, hikayede üstlendiği görev kaybolup gitmiş, yerine cadılarla işbirliği yapar gibi görünen bir karakter gelmiş. Macduff ve Macbeth arasındaki çatışma da bir anda ortaya atılmış, sebepleri kaynamış gitmiş. Tabii bütün bu yorumları yaparken Polanski’nin Macbeth’inden etkilendiğimi söylemeliyim. Yoksa ilk izlediğimde Kurzel’inkini bir hayli beğenmiştim.
Filmden memnun kalmak ama biraz da kafası karışık halde sinemayı terk etmek isteyenlerin izleyebileceği yol ilk olarak Kurzel’i izlemesi. Fakat benim tavsiyem ilk olarak Polanski’ninkinin seyredilmesi yönünde. Zira görsel anlamda aynı tatmini vermeyeceğinden biraz “sıkıcı” gelebilir. Öyle ya da böyle Kurzel görsel anlamda iyi bir iş çıkarmış. Oyunculuklar için aynısını söylemek pek de mümkün değil. Cotillard’ın sınırlandırılmış olması, Fassbender’in de özgünlük katamaması bu noktada etkili. Şahsen Fassbender yerine Russell Crowe’u tercih ederdim. Hem popüler hem karaktere yaş olarak daha yakın hem de oyunculuk bakımından henüz paslanmamış olması Fassbender tercihi için oldukça iyi sebepler ancak Crowe’un Robin Hood ve özellikle de Gladiator performansları düşünüldüğünde, üstüne üstlük filmin dil olarak Gladiator’a yakınlığı dikkate alındığında en doğru tercih olarak görünüyor.
IMDb Puanı: 6.6/10
İlginizi çekebilir: Son Yıllardan, İzlemeniz Gereken 10 Shakespeare Uyarlaması
İlk yorumu siz yazın!