İspanya’nın en iyi korunan saray-kalesi olarak kabul edilen ve Arap-Müslüman Egemenliği Dönemi’nde Malaga’nın da içinde bulunduğu Cordoba Halifeliği’ni yöneten Hammudid Hanedanı tarafından inşaa edilen Alkazaba Kalesi; tarihi Fenikeliler’e kadar giden ve şehrin en güzel seyredilebileceği yer olan Gibralfaro Kalesi; ikinci kulesi bitirilemediği için ‘La Manquita’, yani tek kollu kadın olarak da bilinen ve şehrin simgesi olarak da kabul edilen Rönesans Mimarisi’nin önemli yapılarından Malaga Katedrali, kiliseler, şehri farklı tarihlerde yönetmiş medeniyetlerden kalan duvarlar Malaga’yı klişe turizm tanıtım söylemi ile ‘bir açık hava müzesi’ haline getirir.

Konum

“Ben beyaz bir babadan ve Endülüslü küçük bir bardak can suyundan doğdum. Ben Málaga’nın benim soyumu sürdüren, başı yasemin çiçeklerinden bir taçla bezeli boğası Percheles’te, on beş yaşında bir kızın kızının kızı olarak dünyaya gelen anneden doğdum.”

(Pablo Picasso)

Ünlü İngiliz sanat tarihçisi Andrew Graham-Dixon, BBC için hazırladığı ‘Art of Spain’ başlıklı belgesele şu sözlerlerle başlar:

‘‘İspanya, çoğumuz için plajda geçirilen iki hafta…’’

Graham-Dixon’ın sözünü ettiği İspanya’da, iki haftanın en çok geçirildiği yerlerden biri, belki de birincisidir Malaga Bölgesi. Malaga şehri, aralarında bizde Bodrum ve Çeşme’nin yaşadığı değişimin dünyadaki ilk örneklerinden biri olan ve Akdeniz kıyısında kendi halinde küçük bir balıkçı köyüyken lüks turizmin ve tüketimin simgelerinden birine dönüşen Marbella’nın da bulunduğu bir çok önemli turistik kasabanın yer aldığı; tarihi bölgelerin hızla gelişen turizm sektörü ve ekonomi ile yokolduğu ve çarpık kentleşme ve binalaşmaya sahne olan Costa del Sol yöresinin merkezini oluşturur.

Malaga _Foto 2
Endülüs Seyahatnamesi 3: Malaga ve Costa Del Sol – Bir Bardak Can Suyu, Bol Deniz ve Güneş

Malaga

İspanya’nın en güneyinde yer alan ve Avrupa’nın en güzel sahillerinden birine sahip olan, yüzünü Fas’a, Mağribi Afrika’ya dönmüş, Picasso’nun doğduğu şehir Malaga, İspanya İç Savaşı’nın ilk ve en önemli episodlarından birine de sahne olmuştur. İspanya İç Savaşı’nın başlangıcında Malaga, İspanya’nın Cumhuriyetçi Hükümet’ine bağlı donanmanın merkezidir. Donanma, İspanyol Fas’ında bulunan Franco’ya bağlı ordu birliklerini denizden kuşatır ama Franco’nun yardımına gelen İtalyan Donanması hem Cumhuriyetçi Donanma’nın kuşatmasını kaldırır hem de Cumhuriyetçiler’in kontrolündeki şehri bombalar. Şubat 1937’de Malaga Savaşı sonunda Franco şehri ele geçirir. Malaga Savaşı İspanya İç Savaşı’nın en kanlı cephelerinden birini oluşturur; yedi binden fazla kişinin ölmüştür burada. Picasso, Malaga’da küçük bir bardak can suyunda doğmuştur ama Malaga Savaşı’nda binler büyük bir kan deryasında ölür. O Malaga, sonradan, özellikle 1960larla beraber İspanya dünya turizminin en önemli ülkelerinden biri olmaya başladığından itibaren güneş ve kum turizminin merkezlerinden birine dönüşür. Turizm ile beraber zenginleşen şehir Güney İspanya’nın ekonomik merkezi haline gelir. Malaga nüfus açısından Endülüs’ün Sevilla’dan sonra en büyük ikinci, İspanya’nın da altıncı en büyük şehri iken Madrid, Barcelona ve Valencia’nin ardından İspanya’nın ekonomik faaliyetlerin hacmi en büyük dördüncü şehri konumuna yükselir.

Konu Malaga olunca elbette söz Costa del Sol ve Marbella’ya da gelir. Costa del Sol ve Marbella Malaga’nın bu yükselişinin arka yüzüdür. Bölge 1950ler’in sonundan itibaren dünya turizminin en popüler beldeleri arasında girer. 1970ler ve 80lerde özellikle İngiltere’den gelen emeklilerin ve adeta Guy Ritchie filmlerinden fırlamış, adaletten kaçan ve kaçak durumdayken de lüks bir yaşam sürmek isteyen gangsterlerin akınına uğrar. Bu yüzden İngiltere basınında ‘Costa del Crime’ olarak anılmaya başlayan bölge 1990larla ile birlikte Rus ve diğer Avrupalı organize suç çetelerinin de dikkatini çeker ve Avrupa’ya giren uyuşturucunun en önemli dağıtım merkezlerinden biri olurken karanlık yollarla elde edilen paranın emlak sektörü ile aklandığı bir yer haline gelir. Disütopyanın, disütopik modernitenin büyük ustası İngiliz yazar J.G. Ballard 1996 tarihli karanlık romanı ‘Cocain Nights’ için bu bölgeden ilham alır. Roman İspanya’nın güneyindeki sayfiye kasabası olan Estrella de Mar Marbella’da geçer. Estrella de Mar, kaçamak peşindeki Arap şeyhlerinin, devasa hızla büyüyen ekonomiden rant kapma peşine düşen ve bu maceraları hapiste sonlanan yolsuzluğa bulaşmış kirli politikacıların, playboyların, sadece bedenini değil ruhunu da satmış fahişelerin cirit attığı günahın ve suçun kurtarılmış bölgesinin; aldatıcı, sahte bir cennetin; daha doğru bir deyişle Marbella’nın karanlık gizlerinin, suç ile fonlanan hedonizminin sembolüdür, hayali değil edebi adıdır…

Malaga_Foto 1
Endülüs Seyahatnamesi 3: Malaga ve Costa Del Sol – Bir Bardak Can Suyu, Bol Deniz ve Güneş

Peki bu karanlık yüzü yanında hiç mi erdemi yoktur Malaga’nın… Öncelikle gerçek Endülüs ruhunu soluyabilmek için Malaga şehir merkezi ile aralarında Marbella’nın da bulunduğu diğer turistik kasabaların yer aldığı Malaga Bölgesi’ni ve o bölge içinde yer alan Costa del Sol yöresini ayırt etmek gerekiyor. Evet, Malaga tüm bu bölgenin merkezidir ve Costa del Sol’daki tüm turistik beldelere gitmek için Malaga havalanını kullanmak gerekir ama Malaga’nın tarihi bölgesi şehrin tüm ekonomik büyüklüğüne, İspanya’nın en önemli turizm, lojistik ve finansal merkezlerinden biri olmasına rağmen görece iyi korunmuştur. Tıpkı Endülüs’te yer alan diğer şehirler gibi tarihi ve kültürel anlamda komşuları Sevilla’nın, Cordoba’nın ve Granada’nın gerisinde yer almasına rağmen Malaga, Fenike, Roma, Arap-Müslüman ve sonrasında İspanyol etkileri ile dünya üzerindeki tarihi olarak bilinen pek çok şehrinden daha zengindir.

Malaga _Foto3
Endülüs Seyahatnamesi 3: Malaga ve Costa Del Sol – Bir Bardak Can Suyu, Bol Deniz ve Güneş

İspanya’nın en iyi korunan saray-kalesi olarak kabul edilen ve Arap-Müslüman Egemenliği Dönemi’nde Malaga’nın da içinde bulunduğu Cordoba Halifeliği’ni yöneten Hammudid Hanedanı tarafından inşaa edilen Alkazaba Kalesi; tarihi Fenikeliler’e kadar giden ve şehrin en güzel seyredilebileceği yer olan Gibralfaro Kalesi; ikinci kulesi bitirilemediği için ‘La Manquita’, yani tek kollu kadın olarak da bilinen ve şehrin simgesi olarak da kabul edilen Rönesans Mimarisi’nin önemli yapılarından Malaga Katedrali, kiliseler, şehri farklı tarihlerde yönetmiş medeniyetlerden kalan duvarlar Malaga’yı klişe turizm tanıtım söylemi ile ‘bir açık hava müzesi’ haline getirir.

Malaga Foto5
Endülüs Seyahatnamesi 3: Malaga ve Costa Del Sol – Bir Bardak Can Suyu, Bol Deniz ve Güneş

Picasso’nun doğum yeri olarak elbette Museo Picasso Malaga Malaga’nın en önemli ve görülesi sanat kurumudur. Picasso’nun doğduğu evde kurulan ve aynı zamanda The Fundacion Picasso’nun da merkezi olarak kullanılan Museo Casa Natal (Doğum Yeri Müzesi), Paris’teki Centre Pompidou’nun bir şubesi olarak kabul edilebilecek Centre Pompidou Malaga ve Madrid’teki Thyssen-Bornemisza’nın bir benzeri olan ve Thyssen ailesinin diğer bir önemli sanat koleksiyoncusu Carmen Thyssen’in adını taşıyan Museo Carmen Thyssen şehri aynı zamanda bir sanat merkezine dönüştürür.

Malaga Foto4
Endülüs Seyahatnamesi 3: Malaga ve Costa Del Sol – Bir Bardak Can Suyu, Bol Deniz ve Güneş

Malaga Endülüs’ün Akdenizli yüzüdür. Balear ve Kanarya Adaları gibi İspanya’nın kitlesel veya lüks güneş, deniz, kum turizmini temsil eder. Malaga’yı yılda ziyaret eden yaklaşık 6 milyon kişinin bir bölümü şehrin tarihi ve kültürel bölgesine de uğrar ama bu ‘iki haftalık’ deniz tatilinin yanında küçük bir yer kaplar.

Bölgedeki en büyük uluslararası havaalanı Malaga’da olduğundan dünyanın pek çok yerinden doğrudan Endülüs’e ulaşmanın en hızlı ve kolay yolu Malaga’ya uçmaktır. Endülüs’ü gezmeye Malaga’dan başlayacaklar onu, Sevilla, Cordoba ve Granada’ya, başka bir deyişle Endülüs’ün derin kalbine ulaşmak için bir ısınma ziyareti olarak kabul edebilirler.

Bülent Tunga Yılmaz’ın Endülüs Seyahatnamesi – 1’e buradan ve Endülüs Seyahatnamesi – 2’ye de buradan ulaşabilirsiniz.