Sürdürülebilirlik ve etik üretim özellikle geçirdiğimiz son bir yılda üzerine geçmişte olduğundan çok daha sık konuştuğumuz konular arasında. İşin tüketici kısmından baktığımızda bu önemsediğimiz kavramların üretim tarafındaki markalar, organizasyonlar adına ne anlama geldiğini tam olarak bilemeyebiliyoruz. Biz de buradan yola çıkarak Mana’nın kurucularından Damla ile aklımızdaki soruları paylaştık. O halde gelin “kadın” ve “çevre” konuları üzerine eğilen Mana’yı yakından tanıyalım.

Mana

Damla merhaba, Mana ile aslında bizlerin son zamanlarda çok sık duyduğu etik üretim ve sürdürülebilirlik gibi konular üzerine siz uzun zamandır eğiliyorsundur. Peki Mana ile ilk kez tanışacaklar için bize biraz organizasyondan ve doğuş sürecinden söz edebilir misin?

Merhaba, Mana 2018 yılında 3 beyaz yakalı olarak, gönüllülük esasıyla kurduğumuz ve zaman içerisinde büyümesiyle beraber tam zamanlı işimize dönüşen bir sosyal girişim. 

Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı “Şiddetin Kadın İstihdamına Yarattığı Etkiler” adlı makalesinde “şiddete uğrayan kadınların %80’i iş gücüne katılamayan kadınlardan oluşuyor.” verisinden yola çıkarak temellendirdiğimiz Mana’da kadını gelirle buluşturmak en büyük amacımız. Bunu yaparken içinde bulunduğumuz sektör olan “Tekstil” in dünyada çevreye en çok zarar veren ikinci sektör olduğunu da göz ardı etmedik ve Sürdürülebilir Moda yı da bir kimlik olarak giyindik. 

Kelime anlamı olarak “Mana”, Büyük Okyanus’ta yer alan adalarda konuşulan Polenezya dilinde, ¨Köklerinden gelen süper güç¨ anlamına geliyor.

“Dezavantajlı durumdaki kadınlarla birlikte evler ve kadınlar için, adil ticaret ilkelerinden ödün vermeden, sürdürülebilir modanın gücünü de arkasına alarak, doğaya saygılı materyallerden, özgün, el emeği ürünler üreten, toptan ve perakende satışını yapan bir sosyal girişim markasıdır” diye özetleyebiliriz aslında.

Mana

Mana kurulduğu günden bu yana artık özellikle sürdürülebilirlik konusunun pek çok marka ve tüketici tarafından da tanınır ve özen gösterilir hale gelmesi ile birlikte çalışma biçiminde ne gibi değişikliklere gitti?

Mana’da iki bırakmak istemediğimiz değerimiz var bunlar “kadın” ve “çevre”. Bu iki alanda daha fazla fayda yaratabilmenin mümkün olduğu her proje bizi çok heyecanlandırıyor. Amacımız bu iki konuda bireylerde ve kurumlarda farkındalık yaratabilmek. 2018 yılında bu sektöre girdiğimizde kadınlara bu şekilde alan yaratan ve sürdürülebilirlik tarafında da farkındalık yaratmaya çabalayan çok az marka vardı ve perakende olarak var olmak sesimizi duyurabilmek için en iyi alandı. Şimdi baktığımızda her geçen gün müthiş markalar doğuyor ve hem tasarım hem içerik hem de üretim olarak şahane faydalar ve farkındalıklar yaratıyorlar. 

Dolayısıyla biz de zaman içerisinde “savunucusu olduğumuz bu iki konudan ödün vermeden nasıl projeler geliştirebiliriz?”i merak etmeye başladık ve gündemimize “upcycle” kavramını aldık. 1 Nisan 2021 itibariyle bir süreliğine ara verdiğimiz perakendenin yerini perakende sektöründeki markalara ‘upcycled’ projelerle destek vermeye başladık. 

Böylece her ne kadar etik de üretilmiş olsa da, tekstil üretiminde ekstra bir talep yaratmamış ve kaynak tüketiminden uzaklaşmış oluyoruz. Eş zamanlı olarak farkındalık tarafında yaptığımız bu işbirlikleri sayesinde daha fazla bireye ulaşabilmiş ve çöpe gitme ihtimali olan birçok tekstil atığına da bir yaşam hakkı daha vermiş oluyoruz. Aynı anda daha fazla kadın üretici ile çalışabilmiş ve daha fazla gelir elde etmelerine imkan sağlayabiliyoruz.

Kadınların sosyal ve ekonomik özgürlüklerinin halen uğruna savaş verdiğimiz önemli bir gündem konusu olduğu şu günlerde kadınlarını sosyal hayata ve iş hayatına dahil etmeye çalışıyor olmanız bizce Mana’yı özel kılan en önemli nedenlerden. Peki ekibinize el emekleri ile katılan kadınlar ile nasıl iletişime geçiyorsunuz? Birlikte çalışma süreci nasıl ilerliyor?

Aslında bu konuyu “pandemiden önce” “pandemiden sonra” olarak açıklamak en sağlıklısı 🙂 Covid öncesi çoğunlukla bireysel üreticilerle çalışıyorduk ve duyurusunu Instagram hesabımız üzerinden yapıyorduk. Üreticinin kendisi göremese bile çocukları, komşusu vb. görüyor ve aramızda köprü kuruyordu. Devamında da üreticilerin lokasyonlarına bağlı olarak ortak noktalarda hammadde dağıtımı, ürün teslimi yapıyorduk. Bir de bu iş kısmı dışında hem birbirimizi daha iyi tanıyalım hem de sosyalleşelim diye ayda bir kahvaltı, piknik gibi etkinliklerde buluşuyorduk. Ancak covid sonrasında bunların hepsi işlevsiz kaldı tabii. Biz de çözüm olarak kurye/kargo ve bir de online üretim ve tedarik sistemi geliştirdik. Bu sayede lokasyonun önemsiz kalmasıyla daha fazla kadına erişebildik ve tedarik & stok sürecimiz daha kontrollü / takip edilebilir hale geldi. 

Bireylerin yanı sıra kadın kooperatifleri ile de çalışıyoruz ve burada da hem kadın kooperatiflerinde kapasite artışı hem de gelir artışını hedefliyoruz. Burada da kooperatif ziyareti, üreticilerle tanışmak ve birlikte numune üretimi şeklinde ilerliyoruz aslında.

Yavaş moda ve üretim sürecinde şeffaflık ile tanışmaya başladık. Bununla birlikte maalesef ekonomik nedenlerle hızlı modanın halen pek çok kişi için tercih sebebi olduğunu biliyoruz. Burada sürdürülebilir ve butik markaların sıkça karşılaştıkları bir soru var: ürünlerinizin fiyatları neden daha yüksek. Bu alanda deneyimli biri olarak bunun nedenlerini bizlere biraz açıklayabilir misin?

Sürdürülebilir moda birçok alt maddeyi ve etiği kapsamaktadır ve hepsi de üzerine çok konuşulması ve düşünülmesi gereken konulardır. Tekstilin “kötü” bir sektör olmasının nedeni çok su tüketmesi, suları kirletmesi, enerji kaynaklarını çokça kullanması, havayı kirletmesi, üretim aşamasında çalışan insanın bedensel ve ruhsal sağlığının göz ardı edilmesi, insanlara insani çalışma şartlarının sunulmamasının yanı sıra herhangi bir hakkaniyetli hak edişlerinin olmaması (hem haklar hem maddi anlamda). dolayısıyla biz bu alanda var olmaya çalışan markalar olarak, başka bir yol olduğuna insanları ikna etmeye çalışıyoruz.

“Başka Bir Yol” u açmak gerekirse de; çalışanın haklarının olduğu ve emeğinin karşılığını maddi anlamda da alabildiği, insan onuruna yakışır şartlarda çalıştığı bir alan ve imkan sağlamak ve kullanılan hammaddeler için başka canlıların hayatını direkt ya da dolaylı yoldan kötü olarak etkilememek şeklinde özetleyebiliriz. Aldığımız hammaddeyi sıfır alıyorsak sertifikalı olmasına ya da direkt küçük üreticiden alıyorsak kendi imkanlarında ürettiği hammadde olmasına özen gösteriyoruz.
Özetlemek gerekirse yukarıda saydıklarımın tamamı; adil ticaret, sertifikalı hammadde, enerji kaynaklarının daha az tüketilerek hammadde üretilmesi vb. tabii ki maliyeti artırıyor. Ama olması gereken de budur. Bir tişörtün, günümüz şartlarında tüm etik değerleri uygulayarak üretilmesi halinde 15 Türk Lirası’na satılması söz konusu olamaz.

Dev moda markalarının dahi sürdürülebilirlik konusunda önemli adımlar attıklarını duyurduklarını biliyoruz. Peki bu noktada tüketiciler olarak “green-washing” mağduru olmamak adına markanın samimiyetini nasıl anlayabiliriz?

“Sürdürülebilirlik” kavramı çok haklı bir çıkış olmasının yanı sıra hepimizin bildiği gibi “moda” bir kavram da. Her sektörde üzerine düşünülmeden, rahatça kullanılan bir kavram olduğu için Moda sektörü de bundan nasibini alıyor tabii ki:) Sizin de söylediğiniz gibi perakende devleri, hızlı moda’nın öncüleri bile 2 hafta raflarda duran “Sürdürülebilir Moda” koleksiyonları çıkartıyorlar 🙂 İşin komik tarafı da bu aslında. Kavramın ruhuna, mantığına her şeyine aykırı ve “green-washing” yüzünden sürdürülebilirlik kavramının içinin boşaltılması yetmezmiş gibi bireylerin konuya duyarsızlaşması da işten olmuyor.

Markaların samimiyetini anlayabilmek adına aslında son yıllarda gıda tarafında sıkça yaptığımız gibi “paketlerin arkasını okumak” tan vazgeçmemeliyiz. İçeriğini merak etmeliyiz, sorgulamalıyız ve aksini görmemiz halinde hem markayla iletişime geçmeli hem de bunu sosyal medya platformlarında rahatça duyurmalıyız. Eğer “sürdürülebilirlik” kavramını bir reklam / tanıtım unsuru olarak kullanmak istiyorsa markalar, o zaman gerçekten bu kavramı usule uygun bir şekilde uyguladığını ispatlamalı. Şeffaf olduğunu iddia eden sektör öncüsü koca koca markaların web sitelerinde ürün içerik bilgileri bomboş. Örneğin; ürünü mağaza sayfasında diğer ürünlerin içerisinde gördüğünüzde kenarında kocaman “organic cotton” etiketi görüyorsunuz ama ürün detayına girdiğinizde içerisindeki organik pamuğun %20-30 oranında olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla, “green-washing” mağduru olmak istemiyor ve markaların kendilerine çeki düzen vermesini de istiyorsak gerçek bilginin peşine düşmeli ve sorgulamaktan asla vazgeçmemeliyiz ve sonucu (iyi & kötü) markayla ya da diğer insanlarla paylaşmaktan da çekinmemeliyiz.

Son olarak Mana’nın önünde seni de heyecanlandıran projelerden bizlere kısaca bahsedebilir misin? Bir de Mana’ya nasıl ulaşabiliriz?

Önümüzde şu an birkaç bayıldığımız markayla ayrı ayrı geliştirdiğimiz iş birliği projeleri var. Bir de yıl sonuna kadar hayata geçirmeyi planladığımız, bir diğer sosyal girişim olan Joon markasıyla beraber bulucusu olduğumuz, Birleşmiş Milletler’in destekçisi olduğu, pilot çalışmaların ardından Türkiye çapında uygulanması planlanan ve tekstil atıklarının kurtarılması, ileri dönüştürülmesi konusuna çözüm niteliğinde bir projemiz daha var. Tamamını zaman ilerledikçe sosyal medya hesaplarımızdan ve e-posta haberlerimizden paylaşıyoruz.

Bize ulaşmak ve bu gelişmelerden haberdar olmak için @this.is.mana Instagram hesabımızı takip edebilir ya da www.thisismana.com adresine e-postanızı bırakabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Mana

İlginizi çekebilir: Chic Magger’dan Sürdürülebilir Moda