Manchester by the Sea: Yaşamın Kıyısında
Kenneth Lonergan’ın kendi yazıp yönettiği Manchester by the Sea, vizyondaki ismiyle Yaşamın Kıyısında, yaşamın kıyısında kalmış, hayat ile ölümü ayıran o ince çizgi üzerinde dengesini kurmuş bir adamın hikayesini anlatıyor.
Hayatınızın bir bölümünde hiç daha önce karşınıza çıkmamış biriyle karşılaşırsınız. Bu bir kadın ya da bir erkek, bir çalışan veya bir işveren, bir sanatçı veya bir emekçi olabilir. Bu kişi, daha önce gördüğünüz, karşılaştığınız kişilerden herhangi biri gibi görünebilir. Ama anlamlandıramadığınız bir öfkesi vardır, etrafında yaşananları umursamaz, yalnızca kendi işine bakar ve karşısındakinin de onun hayatına saygı göstermesini bekler. Başkalarının hayatına müdahale etmek, dahil olmak istemez. Bu insanlar hem vardır, hem yoktur; yaşamın kıyısındadırlar.
Analyze This ve Gangs of New York gibi filmlerin senaristi Kenneth Lonergan’ın kendi yazıp yönettiği Manchester by the Sea, vizyondaki ismiyle Yaşamın Kıyısında, yaşamın kıyısında kalmış, hayat ile ölümü ayıran o ince çizgi üzerinde dengesini kurmuş bir adamın hikayesini anlatıyor.
Filmin başında hayatını kapıcılık yaparak kazanan Lee Chandler (Casey Affleck) ile tanışıyoruz. Küçük dairesinde yatıp kalkan ve iş dışında bu tek odalı dairesinin dışında pek fazla çıkmayan Lee, kendine gelen telefonla birlikte apar topar Manchester’ın yolunu tutuyor. Lee, Boston dışında bulunan bu küçük sahil kasabasında ilk olarak hastaneye bir ziyarette bulunuyor. Burada abisi Joe’nun (Kyle Chandler) ölüm haberini alan Lee, yas tutmak yerine cenaze işlerini halledip eski hayatına dönmenin hesaplarını yapıyor. Ancak Lee’nin hayatı, Joe’nun vasiyetiyle birlikte değişiyor. Zira Joe, henüz 18 yaşına adım atmamış oğlu Patrick’in (Lucas Hedges) vesayetini kardeşi Lee’ye bırakıyor. Daha önce sorunlar yaşamış olduğu Manchester’a geri dönmek zorunda kalan Lee’nin hayat ve ölüm arasında kurduğu denge ise burada bozuluyor.
Lee Chandler üzerinden hayatımızdaki o herhangi birinin hayatını anlatan Lonergan, geçmişte yaşanmış olayları Lee’nin bahanesi olarak sunmak yerine bu yorumu izleyicinin vicdanına bırakıyor. Sokakta, yolda, bir dükkanda veya başka herhangi bir yerde karşımıza çıkabilen ancak davranışlarını, öfkesini bir türlü anlamlandıramadığımız insanlardan biri olan Lee’nin hikayesini anlatırken bir anlamda da bizleri önyargılarımızla yüzleştiriyor. Filmin başında soğuk kanlılığını, vurdum duymazlığını ve öfkesini algılamakta güçlük çektiğimiz Lee’yi yargılarken acele etmiş olduğumuz gerçeğiyle baş başa bırakıyor.
Hayatın içinden bir kesit sunan ve yaşamın kıyısında mahsur kalmış bir adamı anlatan Manchester by the Sea gerek Casey Affleck’in başarılı performansı, gerek anlatımın sadeliği ve Lonergan’ın tarafsız yaklaşımıyla, gerek insanı vicdanıyla baş başa bırakıyor olmasıyla izleyiciyi derinden etkileyen bir film. Hafızalara kazınan bir hikaye anlatmamasına, Lee’nin yaşadıklarını dramatize etmemesine karşın insanın kalbine, derinlerde bir yerlere temas ediyor. Kimilerini ilk anda yeterince etkilemese bile etkisini er ya da geç hissettiriyor.
IMDb Puanı: 7.8/10
İlginizi çekebilir: Mert Tanöz’e göre 2016’nın En İyi Filmleri
İlk yorumu siz yazın!