Marcel Duchamp: Dada Hareketi’nin Asi Sanatçısı
Kalıplaşmış ve alışılmış sanat kalıplarını reddeden, sanatın burjuvalaşmasına ve kültürel değerlere karşı duran anarşist ruhlu ressamımız Marcel Duchamp 20. Yüzyıla damga vurmuş ressamlardan biridir. Dada Akımının öncülerinden Kabul edilen Duchamp, dışavurumculuk, soyut dışavurumculuk, sürrealizm ve pop art gibi akımlarını da sanatıyla etkilemiş ve sanata yeni bir renk getirmiştir. Gelin alışılmışın dışında ressamımızı daha yakından tanıyalım.
Marcel Duchamp Kimdir?
20.yüzyılın en önemli ressamlarından biri olan Marcel Duchamp yani tam adıyla Henri Robert Marcel Duchamp, 28 Temmuz 1887 yılında Fransa’da dünyaya gelmiştir. 1904 yılında lise öğrenimini tamamlayan Duchamp, ardından Paris’te yaşayan abisinin yanına giderek burada Julian Akademisi’ne gitmiştir. Başlarda İzlenimcilik akımının etkisinde sanatına şekil veren Duchamp’ın bu akım ekseninde ortaya koyduğu ilk eser, Marcel Lefrançois’in Portresi‘dir. 1913 yılına kadar Paris’te yaşayan sanatçı bu süre içerisinde ev verimli dönemini 1912 yılında geçirir ve birçok önemli eserini bu yıl ortaya koyar. Hatta 1912 yılında ortaya konulan eserlerden biri, daha sonra detaylandırarak açıklayacağım Merdivenden İnen Çıplak No:2 adlı eseridir.
1912 ayrıca, daha sonra Duchamp’ın sanatında merkezde yer alacak “readymades” sanat anlayışının filizlendiği sene olarak kabul edilir. Readymades yani hazır nesne anlayışı; sanatçının eserini oluştururken gündelik hayatta kullanılan nesneleri, fonksiyonlarından uzaklaştırarak sanatının ana malzemesi yapmasıdır. (Bu kavramı dada hareketini açıklarken detaylandıracağım). Birinci Dünya Savaşı’na tepkili olan Duchamp, 1915 yılında Amerika’ya taşınır. New York’ta yaşayan sanatçı 1917 yılında Bağımsız Sanatçılar Derneği’nin kurucu kadrosunda yer alır. Fakat sergi için gönderdiği Fountain adlı eserinin Kabul edilmemesi sonucu dernekten ayrılır. Eser belki dernek tarafından Kabul edilmez ama I. Dünya Savaşı’nın etkisiyle şekillenen, alışılmış düzene bir başkaldırı olan Dada Hareketi’nin sembolü haline gelir ve Duchamp’ın Dada Hareketinin öncüleri arasındaki yerinide netleştirir.
Nedir Bu Dada Hareketi?
Peki alışılmış kuralları zorlayan, sanata yeni bir solu getiren dadaizm akımı nedir? Bu soruyu Serra Erdem’in Geçmişten Günümüze Dada Hareketi ve Modern Tasarım Sanatına Etkisi adlı makalesinden öğrendiğim bilgiler ile cevaplamak istiyorum. Dada Hareketi Birinci Dünya Savaşı zamanı ortaya çıkan ve Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisini ve kanlı manzarasından etkilenmiş akımlardan biri olan Dada, estetik ve sosyal değerlere, kalıplara meydan okuyan ve sanatın burjuvalaşmasına karşı olan bir akımıdır. Tristan Tzara kaleme aldığı Dada Manifestosu’nda Dada Hareketini şöyle tanımlamıştır: “Bir protestodur; yıkıcı bir eylemdir. Mantığın yerle bir edilmesidir; işte Dada budur. Belleğin, arkeolojinin, geleceğin yıkımıdır. Dada, özgürlüktür. Çarpışan renklerin, zıtların birliğinin, grotesk şeylerin, tutarsızlıkların ifadesi; kısacası yaşamın kendisidir…”
Tabii ki Kübizm, Fütürizm ve Ekspresyonizm gibi sanat hareketlerinden de etkilenmişlerdir. Dada için her türlü estetik kaygı, milliyetçi ve materialist tutumlar bırakılma ve sanatçı kendini ve sanatını kutsallaştırmayı bırakmalıdır. Dada asıl amaç seyircinin gözüne hitap eden ve çoğunluğun beğenisini alabilecek eserler üretmek değildir. Dada, seyirciye sanat nedir, sanatçı ne yapar ve sanat eseri neye denir gibi sorular sormayı ve seyircinin bu kavramları sorgulamasını hedefler. Tüm bu özellikler kapsamında bakılınca Dada için kavramsal sanatın hareketi diyebiliriz diye düşünüyorum.
Readymades
Dada’nın bir başka klasikleşmiş kalıpları yıkan ve sanata yeni bir açı getiren özelliği de readymades yani hazır nesnenin sanatçının ana malzemesi olabileceğini kabul etmesidir. Bu aslında sanatçı kendi sanat eserine kendi elleriyle yaratmalı düşüncesine bir başkaldırıdır. Dadaistlere göre sanatçı gündelik hayatta kullanılan bir nesneyi alıp, ona az miktarda manipülasyon uygulayarak sanat eserine dönüştürebilir. Çünkü burada önemli olan eserde kullanılan malzeme değil, eserin altında yatan düşünce yapısıdır. Sanatçı o nesneyi kendi seçer ve gündelik hayatta kullanılan fonksiyonundan arındırıp, ona yeni bir anlam, yeni bir açı kazandırır ve böylece o sıradan nesneyi sanat eseri haline getirir. Readmades (hazır nesne) kavramından bahsedince ilk akla gelen sanatçılardan biri, bu yazının da baş kahramanı olan kişi ise; Marcel Duchamp’tır. Hadi Marcel Duchamp’ın neden Readymades terimi dendiği zaman ilk akla gelen isim olduğuna yakından bakalım.
Sanata değil, sanatçıya inanırım diyen Duchamp, retinal sanat (göze hitap etmeyi hedefleyen sanat) yerine kavramsal sanat anlayışıyla yani zihni sorgulamaya iten ve zihne hitap eden sanatı tercih eder. Böylece sanatın ne olduğunu ve neye göre bir esere ‘sanat eseri’ dendiğini sorgulayan ve eserleriyle bu iki soruyu seyirciye de sorgulatmayı hedefler. Genelde gündelik hayatta fayda bakımından çok tercih edilen ve seri üretilen nesneleri seçip, sanatını bu nesneleri kullanarak icra eden Duchamp, eserde kullanılan nesne için readymades yani hazır nesne terimini kullanır. Çünkü Duchamp’a göre sıradan bir nesne, sanatçının seçimiyle bir sanat eseri olarak kabul edilebilir ve böylece sanatçı eserine kendi yaratmalıdır anlayışı bozulmuş olur. Duchamp ilk hazır nesne çalışması olarak kabul edilen Bicycle Wheel adlı eserini 1913 yılında üretir ve ilk kez bu eserde, gündelik hayatta kullanılan nesneyi işlevinden koparıp, nesneye yeni bir anlam ve görev vererek sanatının ana maddesi olarak kullanma fikrini temel alır.
The Fountain
Duchamp dendiği zaman akla ilk gelen eserlerinden biri olan Fountain (Çeşme), her ne kadar dada akımının ikonik eserlerinden biri de olsa zamanında bir takım tartışmalara neden olmuş bir eserdir. Fountain, 1917 yılında Duchamp’ın Bağımsız Sanatçılar Derneği’nin “Jüri yok, ödül yok” mottosuyla düzenledikleri sergiye Duchamp tarafından gönderilmiştir. Eserin ortaya çıkış hikayesi ise, Duchamp’ın tuvalet malzemeleri satan bir dükkanına girip, hoşuna giden pisuvarı satin alıp ardından imzalayıp sergiye göndermesidir. Peki Duchamp’ın bu çalışmasının altında yatan motivasyon neydi? Bence bu soruya en iyi Duchamp’ın şu sözü cevap olabilir: “Amacım, güzelliği veya çirkinliğiyle herhangi bir şekilde ilgimi çekmeyen bir obje seçmekti. Yani, baktığımda bir ilgisizlik noktası bulmak.” Duchamp’ın Fountain adını verdiği eseri sanat komitesi olarak tarafından sanat eseri olarak görülmez ve sergiye kabul edilmez. Bu durum uzun yıllar sürecek olan derin bir tartışmayı beraberinde getirir ve Duchamp’ın dernekten ayrılmasına neden olur.
Sanat dünyasında tartışmalara neden olan eserin neden bir sanat eseri olduğuna dair The Blind Man adlı dergiden 3 argüman yayınlanır. The Blind Man (Kör Adam) New York’ta yaşayan dadaistler tarafından yayınlanan bir sanat dergisiydi. Dergide dadaistlerin Fountain’in bir sanat eseri olduğuna yönelik öne sürdüğü 3 argüman şu şekildeydi;
- Eser sanatçının eliyle meydana gelmemiş bile olsa, eserde kullanılan nesneyi sanatçı seçmiştir ve bu yaratıcı bir süreçtir.
- Obje gündelik hayatta kullanım özelliğinden koparıldığı için sanat eseri oldu
- Objeye sanatçı kendi yorumunu katarak, yeni bir isim verdiğinden dolayı obje artık yeni bir anlam kazanmıştır.
Zaten Duchamp için önemli olan sanatın hangi malzeme ile yapıldığı ya da yapılma şekli ve görünümünden ziyade sanat eserinin altında yatan fikir ve eserin ortaya çıkışında rol alan motivasyondur. İnsanları sanatı ve sanatçıyı sorgulamaya iten ve sanat algısını değiştiren eser 2004 yılında yani Duchamp’ın ölümünden 36 yıl sonra 20. Yüzyılın en etkili sanat eseri seçilir.
L.H.O.O.Q
Duchamp’ın bir diğer fikir ayrılıklarına neden olan bir diğer eseri de Leonardo Da Vinci’nin en ünlü eserlerinden olan Mona Lisa’ya sakal bıyık çizip, L.H.O.O.Q adını verdiği reprodüksiyondur. Bu eser için dadaizm akımının Avrupa’daki simgesi diyebiliriz. Duchamp sıradan bir kartpostalın üstünde olan Mona Lisa görüntüsüne sakal, bıyık çizmiş ve altına L.H.O.O.Q harflerini yazmıştır. Harfler yakından Duchamp’ın bu harfleri yazarak bir kelime oyunu yaptığı anlaşılıyor. Bu resmin altına Duchamp’ın yazdığı kelimelerin ingilizce telaffuzu fransızca bir cümle olan “Elle a chaud au cul” (kızın etkileyici kalçaları var) cümlesini söylüyormuş gibi bir hava bırakıyor.
Bu alışılmışın dışında, nükteli sanat eseri hakkında Hatice Doğan’ın Çağdaş Sanatta Çirkinlik adlı tezinde yer verdiği yorumlamadan bahsetmek istiyorum: “Bu eserde Duchamp’ın estetik kaygıyı biçimsel yerine düşünsel yönde ele aldığı söylenebilir. Peki nedir bu biçimsel ve düşünsel yön? Tablonun biçimsel yönden estetik algısına baktığımız zaman, eser bir noktaya kadar kabul edilebilir noktadadır. Yani biçimsel olarak estetikten o kadar uzak değildir. Sonuçta ihtişamı ile damga vurmuş Mona Lisa’ya sadece sakal ve bıyık çizilmiştir ve Mona Lisa’nın aslında bir erkeğin portresi olduğu yönündeki dedikoduları düşünürsek, yüze sakal ve bıyık çizilmesi tabloyu biçimsel olarak estetikten tamamen uzaklaştırmaz. Ama düşünsel estetik olarak baktığımız zaman durum farklıdır. Duchamp, Mona Lisa’ya sakal ve bıyık çizdiği zaman, Mona Lisa’nın tüm o zihinlerde olan ihtişamlı görünümüne ve ince detaylarla çizimine bir darbe vurmuş oluyor. Ve zihnimize işlenen etkileyici Mona Lisa görüntüsünü bozmuş oluyor yani düşünsel olarak estetikliğine dem vuruyor. Çünkü Duchamp, bu eserde sanatı mutlak güzellik barındırma zorunluluğu olmadığını anlatmaya çalışıyor. Eserin altına yazdığı L.H.O.O.Q ile de yüceltilen ve kurallarla kutsallaştırılan sanatla dalga geçip, onu sıradanlaştırmayı hedefliyor.“
Eser hakkında Norton Simon Müzesi’ nin web sayfasında yapılan bir yorum ise Duchamp’ın bu eserde cinsiyet değiştirme konusuna ve erilleştirilmiş kadın temasına değindiği yönündedir. Sonuç olarak bu çalışma geleneğe, alışılmış sanat kalıplarına ve güzelliğe duyulan sempatiye karşı başkaldırı olan dada hareketinin simgelerinden biri olmuştur.
Merdivenden İnen Çıplak No:2
Son olarak her ne kadar readymades mantığıyla ortaya çıkan bir eseri olmasa da Duchamp’ın sanatında önemli bir yeri olan Merdivenden İnen Çıplak No:2 isimli tablodan da bahsetmek istiyorum. Merdivenden İnen Çıplak adlı tablonun No 1 versiyonu Duchamp tarafından 1911 yılında tamamlanır. Salon des Independents adlı sergiye gönderilip, sanat alanında derin bir tartışmayı fitilleyecek Merdivenden İnen Çıplak No:2 adlı tablosu ise 1912 yılında tamamlanır. Resim merdivenden inen çıplak bir kadın tasviri üstüne oluşsa da zihinlerde canlanan ilk görüntüyü eserde görmek mümkün değildir. Duchamp eserinde kadının merdivenden inerken ki mekanık vücut hareketlerine yer vermiştir. Eserde çizilen kadının merdiven inerkenki hareketlerini birleştirip, mekanik bir görüntü yaratmıştır diyebiliriz.
Hikayenin buraya kadar ki kısmında göze çarpan bir aykırılık olmasa bile işin aslı biraz daha farklıdır. Her şey Duchamp’ın bu eseri kübist bir sergi olan Salon des Indépendents sergisine yollamasıyla başlar. Gönderilen eserleri değerlendirecek bir jüri olmamasına rağmen Duchamp’ın eseri, kübizm akımının ilkelerine aykırı bulunur ve beğenilmez. Ayırıcı adından dolayı da tepki çeken resim, düzenlenme kurulu tarafından bazı değişikliklere uğraması gerektiği yönünde yorum alır. Fakat bu talebi Duchamp kesin bir dille reddeder ve sansüre maruz kalan eserini sergiden geri çeker. Bu olay Duchamp’ın bireyselleşmesine, geçmiş yargılardan kurtulmasına ve grupların kuralları yerine, kendi tarzıyla ilerlemesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Duchamp’ın Hayatının İkinci Yarısı: Rrose Selavy’den Satranca
Marcel Duchamp’tan bahsederken Rrose Sélavy‘dan bahsetmezsek olmaz diye düşünüyorum. Çünkü Rrose Selavy aslında Marcel Duchamp’ın kendi için yarattığı için alternatif, kadın kişiliğidir. Duchamp’ın o dönem cinsel kimlik kavramlarını incelediği öne sürülmüştür.
Duchamp ile ilgili ilginç tek gelişme bu değildir. Sanatçı, 1923 yılında Fransa’ya geri döner. Fakat 1923 yılında olan tek değişiklik bu taşınma olayı değildir. Duchamp, 1923 yılında aktif sanatçı olmadığını ve satranç gibi diğer ilgi alanlarıyla ilgileneceğini açıklar. René Clair’s Entr’acte (1924) adlı filmde Duchamp’ı satranç oynarken görmek mümkündür. Ayrıca Satranç şampiyonları için posterler tasarlar ve katıldığı bir yarışmada “satranç federasyonu ustası” ünvanını kazanır. Duchamp her ne kadar aktif bir şekilde sanat camiasında yer almayacağını belirtse de birçok önemli eseri ve işi 1923 yılından sonra yapmıştır. Bunlardan biri 1922’de yapmaya başladığı Büyük Cam adlı eserini 1924 yılında bitirmesidir.
1942 yılında kalıcı olarak New York’a dönen Duchamp, Andre Breton ile sürrealist bir dergi olan VVV’yi yayınlamıştır. Ayrıca 1947’de Uluslararası Sürrealist Sergi’nin yapılmasında önemli bir rolü vardır. Duchamp, dada hareketinin öncü isimlerinden biri olmasının yanı sıra, sürrealizm, soyut dışavurumculuk, pop art gibi akımlar için de kilit isimlerdendir. Klasik sanat anlayışını reddeden ve sanata yeni bir perspektif kazandıran sanatçı, 2 Ekim 1968 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Kapak Fotoğrafı: Pinterest
İlginizi çekebilir: Ezgi Cenk’ten Rene Magritte
İlk yorumu siz yazın!