Filmin ilk haberi geldiğinde çoğu Türk sinemasever gözlerine kulaklarına inanamamıştı. Angelina Jolie Maria Callas’a hayat verirken, Haluk Bilginer de onun hayatının aşkı Aristotle Onassis olarak karşımıza çıkacaktı. Açıkçası çok uzun zamandır bu kadar heyecanlandıran cinsten bir haber de görmemiştim. Yönetmenin Pablo Larrain olması ise hem iyi anlamda hem kötü anlamda bazı soru işaretleri doğurmuştu. Zira kendisi usta bir yönetmen fakat arka arkaya çektiği biyografi filmleriyle biraz ışığını da yitiriyor gibi… Maria filmiyle ortaya çıkardığı iş bir başyapıt değil belki ama kariyerinin eli yüzü düzgün işlerinden biri olarak hatırlanacak bir eser bence. Hikayenin anlatmaya değer olup olmamasının ötesinde, Larrain her zaman özgün bir anlatıcı ve onun gözünden sinemaya bakmanın her zaman özel bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Maria | Fotoğraf: Deadline

Maria Callas’tan bahsedelim biraz. bu isim sadece operanın değil, modern müziğin de unutulmaz bir yıldızı olarak hafızalara kazındı. ”La Divina” lakabıyla anılan bu güçlü soprano, sahneye sadece sesiyle değil, aynı zamanda benzersiz teatral yeteneğiyle de damgasını vurdu. Çalkantılı hayatı, iniş çıkışlarla dolu aşk hikayeleri ve sahne arkasında yaşadığı duygusal gelgitler, onun bir diva olmanın ötesine geçen çok katmanlı bir figür haline gelmesini sağladı. Callas, Verdi’den Puccini’ye, Bellini’den Wagner’e kadar pek çok bestecinin eserlerini yeniden yorumladı, ama onun en unutulmaz anları Norma ve Tosca gibi eserlerde canlandırdığı ikonik karakterlerde saklı. Sadece sesiyle değil, hayata dair tutkusuyla da bir efsane olan Callas, adeta her performansında sahneyi değil, tüm dünyayı(tabii burjuva dünyayı) kasıp kavurdu.

theMagger Banner
Maria | Fotoğraf: Netflix

Filmin odaklandığı dönem 1970’lerin Paris’inde Callas’ın hayata tutunmaya çalıştığı günlerde geçiyor. Hem çeşitli flashbacklerle eski günlerine gidip başarılarını ve onu Maria Callas yapan şeylere odaklanıyoruz, hem de bir rüyadan uyanmış gibi hissettiren son dönemine geri dönüp zihninde gezmeye çalışıyor, sanrılarına ortak oluyor, en basit tanımıyla empati kurmaya çalışıyoruz. Haluk Bilginer’in Onassis karakterine verdiği hava ise bambaşka. Biraz istemsiz de olsa “büyük” oynuyor Bilginer, ama bu da hayat verdiği karakter gereği. Filmin Maria’dan pay çalmaması için etrafındaki tüm karakterlere dozunda pay dağıtan Larrain, tüm yatırımını Angelina Jolie’nin performansına yapıyor. Ki bence kendisi de yönetmenin yüzünü kara çıkartmıyor.

Maria | Fotoğraf: IMDb

Fakat her ne olursa olsun istediğimiz duygusal derinliği yakalayamadığımızı düşünüyorum. Özellikle çok iyi ambalajlandığı her halinden belli olan film, paket açılınca bu açıdan biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Mesela benzer bir örnek vermek gerekirse izlemiş olduğum ‘Dalida’ filmi vardı yıllar önce. O da oldukça çalkantılı bir hayat yaşamış bir isim ve onun hikayesini film öyle bir dramayla ele alıyordu ki, filme ısınmamak mümkün değildi. Maria bu açıdan ‘soğuk’ kalıyor. Belki Larrain’in kasıtlı tercihi belki de Maria Callas’ın karakter özelliklerinin yansıması bilemiyorum. İzlediğim için memnun olsam da son olarak bunu dile getirmeden bitirmek istemedim.

theMagger Banner

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: IMDb

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den A Different Man