Ressam Mehmet Sinan Kuran’la son sergisi Benjamin merkezli sanat, hayat, yaratmak üzere çok tatlı bir sohbet gerçekleştirdik. Baharın yüzünü İstanbul’da yeni göstermeye başladığı bir Cumartesi Muse Contemporary Sanat Galeris’nde inanılmaz bir samimiyet ve pozitiflikle karşıladı Mehmet Bey. Sohbet boyunca bu renkli resimler ancak böyle bir adamdan çıkar diye düşündüm. Her anından keyif aldığım bu sohbeti sizinle de paylaşıyorum.

whatsapp-image-2024-04-05-at-12-46-17-am
Fotoğraf Kaynağı: Ceren Muslu

Çok klasik bir soruyla başlayacağım. Bu arada sizin sanat yolculuğunuz nasıl başladı? 

Ben aslında başlamış da fark etmedim. 5 yaşından beri resim yapıyorum zaten. Fakat yaptığımın sanat olduğundan bir haberdim. 45 yaşında bir arkadaşım aslında arkadaş da denmez de sevgili. Senin gibi resim yapan bir insanın başka işlerle uğraşması doğru değil dedi bana. Ben de inandım ona. Önce bir galeriye gittik, geri çevrildik orada o iş öyle olmazmış öyle dediler bize. Sonra ikinci bir galeriye gittik, o çok sevdi hemen bir sergi yapalım dedi, hiç resmim yok sadece defterim var benim de. Ne kadar zamanda resim yapabilirsin dediler, yaklaşık 7-8 ayda 10 -15 tane resim yaptım ve ilk sergimizi açtık 15 sene önce. Harika gitti, hepsi satıldı. 11 sene önce de ikinci sergiyi yaptık. O da çok iyiydi. Öylece girdim işte sektöre ve her şey son derece yolunda

821e6d39-b334-46e3-b818-9167b2a72786
Fotoğraf Kaynağı: Benjamin, Mehmet Sinan Kuran

Bu yolculuğun aşkla başlaması manidar olmuş aslında. Çünkü bahsediyorsunuz sıkça aşktan. 

Zaten benim çekirdeğim aşk. 7-24 yaşamda bir aşk ama aşk sadece romantik bir aşk değil. Yaşama, çocuklara, birlikte olma fikrine hepimizin bir olduğunu fikrine duyulan aşk. Gerçekten aşk. Aşkı telaffuz eden çok fazla insan var fakat çok samimi olduklarını zannetmiyorum. Bunu herkesin dilinde sadece. Ben gerçek anlamda hepimizin bir olduğuna hiçbirimizin eksisi, artısı, farkı olmadığına inanıyorum. 

Aslında ikinci sorumu bir noktada cevaplamış oldunuz. Ben eserlerinize baktığımda gerçekten çok farklı disiplinlerden beslendiğinizi görebiliyorum. Yani hem farklı materyallerle çalışıyorsunuz. Farklı renklerle ve materyallerle çalışıyorsunuz. Sizin en büyük ilham kaynağınız nedir peki?

Benim en büyük ilham kaynağı her şeyin geçici olduğunu bilmek. Her şeyin belli bir süreliğine bize verilmiş olduğunun farkında olmak ve yaşamın ritmine tabiatın gidişatına inanılmaz bir saygı. Zaten sevgi dediğim şey aşk dediğim şeyle buna olan hayranlığım, bir de ben şükretmeyi çok iyi biliyorum. Yani sahip olduğum şeylerin farkındayım ve bunları bana veren güce gerçekten çok müteşekkirim. Sağ elimin çalışması eğer sağ elim çalışmıyorsa sol elimin oraya yardımcı olması, gözlerimin görmesi aklımın açık olması, zihninin berrak olması bunlar çok büyük nimetler ve biz bunların farkında değiliz. Biz hep fazlasını istiyoruz. Sürekli başka hayaller peşindeyiz. Özellikle mutsuzluğun tanımı da bu sahip olduklarının farkında olmadan, sahip olmak istediğin şeyleri kovalarken peşinde koşarken aslında gerçekten sahip olduğun çok çok çok önemli şeylerin unutulması. Bu çok ciddi bir problem ve sonsuz mutsuzluğun da anahtarı. Çünkü bu kafadaysan neye sahip olursanız ve bir fazlasını istersin. Çünkü hep yukarıda daha başka bir şey olacak.  

Farklı disiplinlerden de besleniyorsunuz. Daha modern ve klasik yaklaşımları da aslında karıştırıyorsunuz. Şunu merak ediyorum, ikisinin bir ayrım olduğunu düşünüyor musunuz? Yani klasik sanat ve bir modern sanat ayrımı yapıyor musunuz? Siz kendinizi nerede görüyorsunuz? 

Ben hiçbir şekilde o tanımlara, o ayrımlara inanmıyorum. Yaptığım şeyin sanat olduğuna inanıyorum. Resim yapıyorsan ressam, karikatür işte illüstrasyon ya minyatür vesaire falan diye de ayrım yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yaptığım şey gerçekten tam olarak hayallerimi, fantezilerimi resmetmek ve resmedip sizle paylaşmak. Ben bunları çok iyi biliyorum ama size anlatmak için belgelemem lazım. O belgelemenin adı da resim. Bunun hangi yolla olduğu çok önemli değil. Hangi materyaller olduğu yağlı boya aksilik, suluboya mürekkep vesaire fark etmiyor. Ağacı da yontabilirsiniz, kağıda ve şekil verebilirsiniz. Onların hepsi sizin derdinizi karşı tarafa aktarabilmek için yollardır. O yolların çok önemi yok, önemli olan ruhtur yolumuzu karşı tarafa aktarabiliyorsanız da başarılısınız.

40271cdd-17a7-4b06-8c41-1ba6079abb30
Fotoğraf Kaynağı: Ceren Muslu

Peki biçimin içerikle bir alakası bir ilişkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Çünkü sadece bir tuvale resim yapmıyorsunuz. Farklı farklı yüzeylerde de çalışıyorsunuz. Bunun sizin içeriğiniz nasıl bir ilişkisi var bunun?

Ben bir senfoni besteliyorum. Beethoven’ın dokuzuncu senfonisini düşünün. Giriş bölümü vardı, çıkış bölümü vardır, kemanı vardır, flütü vardır. Bütün hepsi birbirine gereklidir. Buradaki enstrümanlar farklı zamanlarda devreye girerler. Farklı duyguları tetiklerler. Ben sadece resimle insanlara ulaşamayacağımı anladığım anda farklı farklı yollar deneyerek ahşap yontarak, cam üfleyerek, dokuma yaparak ‘tapestry’ yaparak vesaire insanlara ulaşmaya çalışıyorum. Tabii ki bunların hepsini benim yapmam mümkün değil. Öyle bir zamanım, eğitimim yok. Onun için gerçekten gerekli olan şeyi yapıyorum ve insanlarla birlikte ama o insanlar mesleklerinde uzmanlaşmış ve çok yol almış insanlar değil de daha yolun başında insanlar. Doğrusu gençler, genç sanatçılar buluyorum genç sanatçılarla birlikte çalışıyorum. Onlara diyorum ki benim böyle bir hayalim var, onu cama dökmek istiyorum, toprağa dökmek istiyorum. Onlar da bana şunu yaparız, bunu yaparız işte şu fiyata yaparız diyorlar. Tamam diyorum anlaşıyoruz, o fiyat onlara veriyorum, yapıyoruz, eserimizin meydana getiriyoruz.

Bu zaten çok eski bir gelenek bildiğim kadarıyla

Zaten yardımlaşmak ve yardımlaşarak bir arada olmak, yardımlaşarak bir araya gelmek. Benim yaradılışıma tam olarak da uyuyor

Evet, bahsettiğiniz birliğe çok uygun

Hep birlikte gerçekten sergilerimde 100-200-250 eser oluyor. Bazen insanlar diyor ki nasıl bu kadar çok eserini bekliyorsunuz? Duvar yapıyorum sadece 10, 15 tane resim koyuyorum oraya. Sergilerim bazen 90 gün sürüyor. 90 gün insanları bekliyorum, insanları dolaştırırken sohbet ediyorum. Bu çapta bir sergi yapabilmenin tek yolu var, insanlarla birlikte olmak. Bir takım oluşturmak. Yaklaşık 40- 50 kişi çalışıyoruz bir sergi için. Eğer sadece ben yapsaydım bu sergiye o duvara götürürdüm onları sadece bu duvara yapabilirdim. Orada 10-15 tane resim var. Sizde bu resimlere bakardınız ve giderdiniz ama bu kadar çeşitli duygulara girip çıkmanız işte orada bir cam sanatının gölgelerini görmeniz oradaki sedir ağacın kokusunu almanız vesaire bütünlükler takım çalışmasıyla takım ruhuyla mümkün olabilir.

Belli bir yaratım ritüeliniz var mı?

Ben hep not alırım. Korkarken, ağlarken, kavga ederken her şekilde aklıma gelen şeyleri not ediyorum. Zaten resim yaparken de, tabii ki resim esas burada, aslında resim esas derken tuvale ya da kağıtlara yapılmış isimden bahsetmiyorum. Benim yanımda 7/24 defterlerim var. 25 – 26 tane var şu anda 25 yıldır tuttuğum. Bu defterlere zaten her şeyi not ediyorum ben. Ama eskiz defteri gibi değil; yani aklıma gelen şeyleri ileride resmini yapmak için oraya not etmiyorum. O deftere her şeyin notunu alıyorum. Sonra resim yaparken aklına birtakım şeyler geliyor zaten. Gelmediği noktada defterim zaten sürekli açık olduğu, onu kontrol ettiğim için o defter bana hafızamı da gösteriyor dolayısıyla. Konsept yok yani hazırlık safhası yok. Resimlere dikkatli baktığımızda onların kurgulanabilir şeyler olmadığını da görüyorsunuz.

Sizin için var olmanın süregelen bir biçimi aslında o zaman bütün bu yarattım süreci

Evet.

c2ac76cb-c0a5-4d61-9f7a-b390ca8886e6
Fotoğraf Kaynağı: Ceren Muslu

Duygulardan da bahsetmişken ben genel olarak resimlerinize uzaktan baktığım zaman çok neşeli buluyorum. Çoğu insana da böyle geldiğini aslında okudum ve gördüm ama detaylara baktığımız zaman özellikle karakterlerde bazen çok net okunabilen bir korku ya da hüzün görebiliyorum. Bu bana bahsettiğiniz o senfoninin aslında hayatın gerçekçiliğini anlattığını hissettiriyor. Çok gerçekçi buluyorum yani bu bağlamda. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz? Doğru bir okuma mıdır bu?

Kesinlikle. Çünkü  yaşamda son derece mutlu anlar var ama bunun ötesi de var. Hayal kırıklıkları, kavgalar oluyor. Çok derin üzüntüler oluyor. Nostaljik bir takım saplantılar… Ben 45 sene önce annemi babamı kaybettim, onun acısı yüreğimde. Resim yaparken annem aklıma geldiğinde doğal olarak o resme yansıyor. Bana diyorlar ki kadınlar neden hüzünlü resimlerde? Benim hayatımda kadınlar zaten hüzünlü, dolayısıyla o anda ne düşünüyorsam birebir o geçiyor resme. Hiçbir zaman da bundan gocunmuyorum.. Şimdi bu kadın neden somurtuyor diye yargılamıyorum, kendimi sorgulamıyorum. Orada somurtması gerekiyorsa somurtuyor. Bir diğer resimde haz duyuyor, öbür resimde gülmekten yerlere yapıyor. Yani yaşam zaten bütün bu anların toplamda meydana geliyor. Yaşamı sadece iyi anlar diye ayıklarsanız çok anlamlı bir şey olmaz Mutluluğun anlamı zaten mutsuzluktan sonra gelmesi. Mutsuzluk olması, mutluluğun anlamı.

ce223762-55b0-4520-9eb6-254f331cb366
Fotoğraf Kaynağı: Ceren Muslu

Peki, yaşadığınız coğrafyanın sizin sanatınızı etkilediğini söylemek mümkün mü? Ben bunu özellikle renklerden dolayı soruyorum.

Özellikle çok etkiliyor. Ben dünyanın yüzde altmışını  gezdiğimi düşünüyorum. Japonya’dan tutun Avrupa, Güney Amerika. Gerçekten bu ülke gibi güzel bir ülke, İstanbul gibi güzel bir şehir hiç görmedim. Bu şehre yakın bile bir şehir yok. Müthiş bir mozaiğin içindeyiz. Müthiş bir çeşitliliğin içindeyiz. Medeniyetin merkezi, çeşitliliğin merkezi, farklı yapılan insanların… O inanılmaz çeşitliliğin içinde yaşıyoruz ve ben de çocukluğumdan beri her yere girip çıkarım. Bütün insanlarla arkadaş olmaya çalışırım. Bütün medeniyetleri öğrenmeye çalışırım. Dolayısıyla bunlarda size bir renk getiriyor. Yani sadece Ankara’nın bahçelerinde otursanız 50 sene orada yaşarsanız öyle bir renklilik tanımıyorsunuz. Dolayısıyla yaşadığımız coğrafyanın renklerini bilmemiz gerekiyor. Ne kadar çok renk kullanırsanız o kadar çok şey ifade edebilirsiniz. Sadece kırmızı kullanarak da bir şeyler ifade etmek mümkün ama bütün renkleri kullanmak zaten yaşamın formu.  Mesela yazı izlerseniz, ilkbahar izlerseniz bütün kullandığım renklerin doğada olduğunu görürsünüz. Kırmızı tutkuyu ifade ediyor, sarı duygusallığı ve aslında aşırı duygusallık hatta delilik. Mavi huzuru temsil ediyor. Bütün bu renkleri bir arada kullanınca da o söylediğim senfoni oluşuyor işte. Beethoven 9.senfonisini dinlediğinizde bütün hisleri bir arada yaşayabilirsiniz. Girişte çok duygulanırsanız daha sonra hüzünlenirsiniz, daha sonra coşarsınız neşelenirsiniz, heyecanlanırsınız. Önemli olan bu çeşitliliği vermek, başka türlü zaten izleyiciyi elde edemezsiniz.

f68afd65-e8c4-4202-af4a-f0ad22f08bc7
Fotoğraf Kaynağı: Ceren Muslu

Peki Türkiye’deki sanat ortamına dair değişmesini dilediğiniz şeyler var mı?

Birliktelik fikrine insanların artık yakınlaşmasını istiyorum. Şu anda gerçekleşmesini istediğim tek şey bu. Herkes kendi kişisel başarılarını, Bağlı olduğu kurumun başarısını düşünüyor. Sanki galeriler ve satın almacılar arasında bir oyun bu. Sanatçının çok fazla bir rolü yok. Mühim olan eseri satmak, satılmadığı zaman pek bir anlamı yok. Zaten bu görüşe de geldiğimiz şu, yarış mantığı. Güzellik yarışması mesela 20 tane kız katılıyor, 3 tane kız seçiliyor. O 3 tane arasında da bir tanesi birinci oluyor. Öbürü ikinci, öbürü üçüncü. Yani bir kişi seviniyor, 19 kişi üzülüyor. İkinci ikinci olduğu için üzülüyor. Bu yanlış bence. En güzeli, en iyiyi seçmeniz gerekmiyor. Onun için de yardımlaşmamız. Çok şaşırdığım bir durum; yardım dernekleri ile çalışıyorum. Yardım dernekleri bile aralarında rekabet içinde. Diyorum ki ben x derneği ile çalışıyorum. O zaman bizle çalışamazsınız deniyor. Niye çalışamayayım? Ben hepinizle çalışabilirim. Hepinize yetecek enerjim var. Onlar Mehmet Sinan Kuran’la çalışan ilk dernek olmak istiyor. Yani bu yanlış yani iyi bir şey yapmak istiyorsan iyi bir şey yapalım ama kimsenin yapmadığı ilk bir şey yapmak istiyorsan o saçma geliyor.

Son olarak şunu sormak istiyorum. İçinde böyle bir yaratma isteği duyan ama herhangi bir sebepten bunu başaramayacağını düşünen ve özellikle bu onlara söylendiğinde buna inanan insanlara ne söylemek isterseniz? Çünkü sanatçılar bunu çok fazla duyarlar. Siz anladığım kadarıyla onlardan olmamışsınız şanslı olarak; ama siz ne söylemek istersiniz içine böyle bir istek olanlara?

Kendilerini topluma kapatsınlar. Çıkarlı bir alışveriş içinde olmasınlar. Ne çok sevildikleri zaman sevinsinler, ne çok yerildikleri zaman üzülsünler. Sadece kendi içlerinden gelen duyguya hizmet etsinler. Sadece kendilerini memnun etmek için iş yapsınlar, yaptıkları işi beğensinler. Beğenmedikten, yaptığın işten emin olmadıktan sonra hiç kimseye yaranamazsın. Çünkü herkesin seveceği bir iş olamaz. Herkesin zevki farklı, herkese hitap edemez. Dolayısıyla da kendini ön plana alsın. Kendi mutluluğunu, kendi özgürlüğünü, kendi huzurunu garantilesin. Zaten bu insana özgünlük getiriyor, samimiyet getiriyor, samimiyet özgünlüğün de anahtarı emin ol. Hiç bir zaman umursamadım insanların beni beğenmesini ya da yermesini, eleştirmesini. Neticesini görüyorum. Şu anda ciddi bir kitle var işlerden memnun olan mutlu olan. Az önce söylediğime de ekleme yapayım; niye neşeli işler yapıyorsun dersen mutlu işler, pozitif işler yapıyorum çünkü mutluyum. Bu mutluluğunu da başka insanlarla paylaşmayı istiyorum.. Çoğu insanın da ihtiyacı var mutluluğa. Bu paylaşımın mümkün olduğunu gördüm. Sürekli kesintisiz mutluluğun mümkün olabileceğini gördüm, bunu anlatmaya çalışıyorum.

Bir de eklemek istediğim bir şey var: Ben sadece iyi olmaya inanıyorum.  Bir evde yaşayan 5 kişilik bir nüfusla bir gezegende yaşayan 8 milyarlık nüfusun arasında en ufak bir fark olmadığını inanıyorum. Sadece değişen rakamlar. Biz bir aileyiz.  Kafanıza uymayan insanlar da bizim ailemizin üyeleri onları dışlamayalım, onları içselleştirelim. Eğer iyi tarafta görüyorsanız kendinizi işiniz kolay, karşı tarafa da el verin. Kötü tarafta görüyorsanız da kötülükten hiç bir kar sağlanmaz. Yani önce iyi tarafları görmek lazım

Türkiye’ de pek artık duymadığım sözler bunlar. Ne güzel dilekler!

Kapak Fotoğrafı: Ceren Muslu

İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Uğur Cinel Röportajı