Meltem Gürlevik ile: Herkes Yolunda Oyunu Üzerine
Gitmek mi zordur yoksa kalmak mı? Bu soruyu yaşamımız süresince pek çok kez düşünmüş, en az bir kez de olsa deneyimlemişizdir. Her birimiz için farklı bir duyguyu uyandıran bu soru, Meltem Gürlevik’in sahne aldığı Echoes Sahne yapımı Herkes Yolunda oyunuyla geçtiğimiz sezondan bu yana seyircisine farklı bir kapı aralıyor. Yakın çevresindeki insanların aksine “gitme”yi henüz hiç deneyimlememiş genç bir kadının, gitmeye cesaret edişini sahneye taşıyan oyunda Sevgi Soysal’ın Tutkulu Perçem ve Tezer Özlü’nün Yeniden Akdeniz adlı öykülerinden ilham alarak yola çıkan Gürlevik, yazdığı ilk oyunla bir kadının zihnindeki duyguların tam ortasına davet ediyor. Ben de bu vesileyle yakın zamanda izlediğim oyuna dair oyuncu, yazar ve yapımcı Meltem Gürlevik ile gerçekleştirdiğim röportajla hikayesini, anlatmak istediklerini, rolünü ve tiyatroyu konuşma fırsatı buldum. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
Herkes Yolunda, yazıp yönettiğiniz ve aynı zamanda oynadığınız ilk oyun olma özelliğine sahip. Dilerseniz sizden ilk olarak bu maceranın tohumlarının ne zaman filizlendiğinin ve bugünlere ulaştığının hikayesini dinleyelim.
Uzun zamandır tek kişilik bir tiyatro oyunu yapma hayalim vardı. Bu hayalimi çok ertelediğim için de oyun, tek kişilik oyunların oldukça arttığı bir döneme denk gelmiş oldu. 2019 yılından bu yana yazdığım tüm hikâyeler, masallar, yazılar kendiliğinden “gitmek” teması altında birleşiyordu. Mezuniyet, tamamlayıcı oyunculuk eğitimleri, yer aldığım sanat projeleri, pandemi vs. derken 2022 yılının şubat ayında bu metinlere yenilerini de ekleyerek bir tiyatro oyunu yazma sürecim başladı. Aynı yılın ekim ayında oyun ekibini kurdum ve provalara başladık. Nihayet, hayalimdeki bu projenin prömiyeri 2023 yılının mart ayında gerçekleşti.
Oyununuzu Sevgi Soysal’ın “Tutkulu Perçem” ve Tezer Özlü’nün “Yeniden Akdeniz” öykülerinden ilham alarak yazdınız. Hiç kuşkusuz bu ilham metnin özünü ve seyirciye anlatmak istediği o durumu daha da güçlü kılıyor. Metnin yazım süreci bu yönüyle sizin için nasıl bir periyot oldu? Zorlandığınız noktalar oldu mu?
Yazdığım metinlerin ortak bir temada buluşması tesadüf değildi. Belli ki “gitmek” konusu yıllardır süregelen bir dert olmuştu benim için. Sevgi Soysal ve Tezer Özlü, ayrı ayrı bana yaratmak istediğim bu kadın karakterin tavrının belirginleşmesi için yol gösterici oldular. Bu iki öyküde de kadın karakterler, belirgin istekleri ve arzuları olan, toplumun dayatmalarını umursamadan ve cesurca sokağa çıkan, yolculuğa çıkan ve bunu yaparken sadece kadın olmanın özünden beslenen karakterler. Bu cesur kadınlar, oyun yazma sürecimde bana çok destek oldu. Tutkulu Perçem’deki “bozkır” özellikle oyunun en bağlayıcı kısmı için büyük bir ilham kaynağı oldu. Oyun metni; evimde, odamda tek başıma doğaçlamalar yaparak ortaya çıktı. Aklımda resimler ve sesler canlandıkça kaydettim, not aldım. Yazma süreci, zordan ziyade çok keyif aldığım yaratıcı bir süreçti benim için.
Bir karakter yazmak, olay örgüsü içinde onu geliştirmek, oyuncu olarak hayat vermek, hissettirmek istediği tüm duyguları seyirciye aktarmak gibi çok yönlü bir denklemin içindesiniz adeta Herkes Yolunda’da. Oyunun yazanı, yöneteni, oyuncusu, yapımcısı ve proje tasarımcısı olmak sizin için nasıl bir avantaj oldu? Hiç dezavantajını yaşadınız mı?
Metni yazarken aynı zamanda sahneleri de çalışıyordum. Bu noktada, oyunu bir yönetmene teslim etmek beni zorlayacaktı. Yönetmenle çalışmak yerine “dış göz” olarak fikirlerine güvendiğim Umut Kırcalı ve Burak Zafer’e göstermeyi tercih ettim. Kıymetli geri dönüşleri sayesinde oyun, hayalime daha da yaklaşmış oldu. Bağımsız bir kadın sanatçı olarak, oyunun sahnelenebilmesi için gereken maddi tutar bütçemi oldukça aşıyordu. Bu noktada, var olan havuza destek olmak amacıyla Bengi Berfin Odabaşı öncülüğünde Diyarbakır Trucks şirketi sponsorlarımızdan biri oldu. theMagger aracılığı ile bağımsız sanatçıya ve sanata desteklerinden ötürü kendilerine tekrar teşekkür etmek istiyorum. Sahnelerle koordinasyonu sağlamak, festivallere başvuru yapmak ve tanıtıma destek olmak için de Echoes Sahne’nin kurucusu Gökhan Civan ile anlaştık. Oyunun Echoes Sahne adı altında çıkması ve ortak yapımcı olarak yola Gökhan ile devam etmek en büyük avantajlarımdan biri oldu.
Oyunda yakın çevresindeki insanların aksine “gitme”yi henüz hiç deneyimlememiş genç bir kadının, gitmeye cesaret edişini izliyoruz. Esasında “gitme” düşüncesi veya eylemi bu röportajı okuyan her okurumuzun veya oyununuzu izleyen her seyircinin zihninde olan bir olgu. Peki bizi gitmeye teşvik eden veya gitmekten alıkoyup “kalma”ya zorlayan unsurları neler sizce? Güvenli alanlarımızın içinde mutluluğa gerçekten ulaşabilir miyiz yoksa tek çare “gitme” eylemi ve bir şeyleri değiştirme iradesine sahip olmak mı?
Gitmek de kalmak da cesaret gerektiren eylemler. Sebeplerimiz ne olursa olsun, güvenli alanlarımızda kalmak elbette bir seçenek. Buradaki önemli nokta, buradan çıkmak isteyip istemememiz. Eylemlerimiz bu noktada devreye giriyor. İstemek, çaba olmadan ne yazık ki bir anlam ifade etmiyor. Değişim cesaret gerektirir. Oyunda, kadın gitmek istiyordu. Bunun için kadının geçmişiyle hesaplaşması ve bunun için çabalaması gerekiyordu. Geçmişi hatırlamaya cesaret ettiği an özgürleşmeye başladı aslında.
Herkes Yolunda’da karakterimiz seyirciyle birlikte önce odanın dışından sokağa, sokaktan ormana, denize ve en son bozkıra varan bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk aynı zamanda kendiyle hesaplaşmanın, toplumu mevcut dinamiklerini irdeleyip tartışmanın ve geleceğini nasıl şekillendireceğinin de bir evresi oluyor bir bakıma. Değişmek, bir şeyleri değiştirmek veya değişime vesile olmak için yolculuğun bu gücüne ne derece inanıyorsunuz?
Yolculuğu sadece bir yerden bir yere fiziki olarak gitmek olarak görmüyorum. İçsel yolculuk da bu yolculukların bir parçası. Oyunda da kadının içsel yolculuğuna tanık oluyoruz. Farkındalık düzeyi ne kadar fazlaysa, değişim için o kadar hazırsın demektir. Olumlu ya da olumsuz hiçbir şeyin farkında olmayan bir kişi/topluluk neden değişmek istesin ki? Farkındalık düzeyi de kendinle ya da çevrenle ne kadar ilgiliysen o kadar artıyor. İlgi, merak ve istek yolculuğa çıkmanın temel nedenlerinden. Yolculuğun kişiyi değiştirmeme ihtimalinin çok az olduğunu düşünüyorum. “İnsan, insanı yolculukta tanır” sözü de bunu destekliyor. Kişi de kendisini yolda tanıyor, yolda değişiyor bazen.
Hayat verdiğiniz karakter, onun gitmesine ve değişime olan cesaretine olan bağını kırmaya çalışan toplumsal düzene, ikili ilişkilere, aile yapısına ve büyükşehir yaşantısına karşı dürtüsel tepkiler vermiyor. Bunun yerine kendine özgü alaycı üslubunu düşünme, sorgulama, çözüm üretme ve mücadele etme davranışlarıyla güçlendiriyor. “Meltem” olarak kişiliğinizle sahnedeki karakteriniz hangi yönleriyle birbirine benziyor veya ayrışıyor? Kendinizi onunla karşı karşıya getirdiğinizde neler söylemek istersiniz?
Elbette kadınsal içgüdülerimizi özgürce dile getirme ve yaşama isteğimiz karakter ile örtüşüyor. Bunu yaparken benim de alaycı bir üslup takınmak hayattaki çoğu şeyle baş etme yöntemlerimden biri açıkçası. Fakat karakterin aksine, çoğu şeyi yapmaya daha erken cesaret ettim. Hayatım boyunca hayallerim için hep çabaladım. Öte yandan ben, bazı konularda dürtüselliğime engel olamıyorum, bazen üzerine düşünmeden pat diye yapıveriyor, söyleyiveriyorum. Heyecanlı yapımdan kaynaklanıyor sanırım.
Özgün ses tasarımının ve oyuncu bedeninin fiziksel sınırlarını araştırmaya yönelik düzenlenen hareketlerin merkezde olduğu bir hikâye anlatıcılığı biçimi kullanıyorsunuz oyunda. Tabii ki bunun yanında oyundaki renk paleti ve ışık kullanımı da anlatımın dinamizmini oyun süresince diri tutmayı başarıyor. Oyunun bu teknik yönlerine dair neler söylemek istersiniz?
Burada, Seril Aksoy, Melisa Damla Telli (ışık tasarımcıları) ve Doruk Koç’un (ses tasarımcısı) yetenekleriyle becerileri devreye giriyor. Hepsiyle, ekibi kurduğum süreçte tanıştık. Birlikte ilk projemiz. Kurmak istediğim oyun dünyasını anlattığımda ekiple büyük ortaklıklar yakaladık. Yaratıcı fikirleriyle hemen dahil oldular dünyaya. Hayalimdeki resimler ve sesler onların sayesinde canlandı. Oldukça hareketli ve dinamik bir oyun olduğu için ses ve ışıkta da aynı dinamikliği yaratmak gerekiyordu. Oyun asistanımız Gökçe Gizem Uzun sayesinde de provalarımız çok düzenli ve programlı gitti. Tüm ekip beklediğimin ötesinde çok daha fazlasını yaptı. Sektörde yapacakları işlerle isimlerini daha çok duyacağımızı düşünüyorum. İyi ki denk geldik!
Ekranda ve sahnede kadın hikayelerine daha çok ihtiyaç duyduğumuz, kadınların mevcut her türlü soruna dair geniş perspektifinin daha da değerli olduğu bir dönemin içindeyiz. Toplumun pek çok yönden kutuplaşmış yapısı içinde en temelinde bir “sanatçı” olarak üretmek sizin için ne anlam ifade ediyor?
Sanatın birleştirici gücüyle toplum olarak yeterince ilgilenemiyoruz. Bununla ilgilenmeye fırsatı yok insanların. Böyle bir pratiğe inanılmıyor belki de. Fakat ben, bir kadın sanatçı olarak üretmeye başladığım andan itibaren bu güce tanık oluyorum. İyileştirici etkisinin yanı sıra sanat; anlatım yolları, biçimleri, aktarım şekilleriyle yüzyıllardır toplumu bir arada tutmayı sağlamaya, ortak değerleri, dertleri ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor. Kadın sanatçıların, bunca sosyo-ekonomik zorluklara rağmen, çok daha fazla işler üretmesine tanık olmak bu anlamda çok daha değerli. Bunun bir parçası olabildiğim için çok mutluyum.
Bağımsız olarak tiyatro yapmanın ve tiyatroların ayakta durmasının mevcut ekonomik şartlardan dolayı her geçen daha da zorlaştığı Türkiye’de sanata, sanatçıya ve en önemlisi “emek” dediğimiz kavrama ne derece değer veriyoruz toplum olarak?
Toplum olarak içinde bulunduğumuz koşullar, hayatta kalabilmek için önceliklerimizi sıralamamız şartını önümüze koydu maalesef. Sanat bu anlamda, yukarıda da belirttiğim gibi gözden çıkarılan ilk şey oluyor. Bu algı, sanata ve sanatçıya bakış açısının hatalı veya eksik olmasından kaynaklanıyor. Bir sanatçının öncelikle; yasal güvenceler ve düzenlemeler altında korunması, desteklenmesi ve sanatçıya emeklerinin karşılığının verilmesi gerekiyor ki bu sistemde sanatçı kendi için kalıcı bir yer bulabilsin. Aksi takdirde, düşük bütçelerle çalışan sanat emekçileri, ekonomik destek alamayan özel tiyatrolar, büyük yapım şirketleri ile yarışamaz hale geliyor. Yapılan işlerin kalitesi düşüyor, işler tek tipleşiyor. İyi bir sanat ürünü göremeyen insanlar, sanatın ilerletici gücüne ve sanatçıya olan inancını ve saygısını yitirebiliyor haliyle. Çok katmanlı ve birbirine bağlı olan bir yapı bu.
Oyunculuğun yanı sıra aynı zamanda şehir plancısısınız. Hayat sizin için nasıl ilerliyor? Bir yandan sınırları daha keskin çizgilerle belirlenmiş bir alan, diğer yandan ise sanatın eşsiz sonsuzluğunu içinde barındıran bir başka evren.
İTÜ Şehir ve Bölge Planlama bölümünde okurken, İTÜ Sahnesi ekibinde oyuncu olarak yer alıyordum. Bölümden mezun olduktan sonra, alanında başarılı sanatçılardan oyunculuk atölyeleri ve beraberinde Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları’nda oyunculuk eğitimi aldım. Profesyonel olarak oyunculuk hayatımı devam ettirirken, pandemi sonrasındaki ekonomik koşullar sebebi ile Şehir Plancısı olarak da çalışma kararı aldım. İki meslek arasında bir denge kurdum. Oyun bu sırada ortaya çıktı. Bir yandan Şehir Plancılığı yapıyor, mesai sonrası ise provalara gidiyordum. Şimdiyse, akşam mesai bittikten sonra sahneye koşuyor ve oyuna çıkıyorum. Çalışmak beni her zaman canlı tutan bir şey oldu. Zamanın kısıtlı olması beni daha üretken kılıyor.
Bağımsız bir sanatçı olarak üretmenin, mevcut şartlara karşı ilkelerinizi korumanın ve bunu yaparken de sanatınızın kalitesinden ödün vermemenin bu mücadele alanındaki kazanımları neler oluyor?
“Herkes Yolunda” oyunu bu anlamda benim için çok önemli bir adım. Tam olarak, böyle bir mücadelenin ürünü. Oyun sırasında, seyirci ile aramda çoğu zaman tarifsiz bir iletişim oluyor. 65 dakika içerisinde, küçücük sahnede kurulan dünya ve o dünyadaki paylaşımın karşılıklı olduğunu görmek doğru yolda olduğumu hissettiriyor. Sonrasında aldığım yorumlar ve eleştirilerle çalışmaya hep devam ediyorum. Günün sonunda bu çaba, kendime duyduğum güveni ve saygıyı daha da artırıyor. Seyircilerden, çok güzel destekler alıyorum. Bu koşullarda üretmek için güçlü bir motivasyon kaynağı yaratıyor.
Sizce tiyatro yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Tiyatronun gücü, içinde barındırdığı güncelliği, canlılığı ve değişkenliğinde. Bir hikayeyi, iyi prova edilmiş, dünyası iyi kurulmuş bir oyun ile birlikte kusursuza yakın bir denklem içerisinde sahneye koymak, izleyeni de içine alıyor ve değiştiriyor haliyle. Bu anlamda tiyatro, oldukça etkili bir biçim. Tiyatro yaşama ve umutsuzluğa alan açar elbette; ama bunun gerçekleşebilmesi için önce bizim yaşamımızda tiyatroya daha fazla alan açmamız gerekiyor.
Röportajımızı gelecek hedeflerinizi konuşarak bitirelim dilerseniz.
Öncelikli hedefim, henüz dokuz aydır sahnelenen “Herkes Yolunda” oyununu daha fazla seyirci ile buluşturmak. İstanbul dışına çıkmaya, tiyatro festivallerine katılmaya başladık. Gaziantep’te düzenlenen Gazişehir Tiyatro Festivali’nde oynadık kasım ayında. Bu ay Ankara’da, Bi’ Aralık Tiyatro Festivali’nde oynayacağız. Yurt içi ve yurt dışındaki festivallere başvurmaya devam ediyoruz. İstanbul’daki sahnelerde düzenli olarak oynuyoruz. Öte yandan, bir kısa film için prova sürecindeyim. O da oldukça güzel ve heyecanlı bir süreç olacak.
Kapak Fotoğrafı: Fatma Sarıgül
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Piaf! The Show
İlk yorumu siz yazın!