”Çocuklarla seyahat etmek zordur.” klişesini yıkıp, minik oğulları Mustafa Can ile yeni lezzetler ve mekanlar keşfetmeye bayılan Gülçin ve Berat’la tanışın! Midyeüstü Wasabi hesabının yaratıcıları Gülçin ve Berat’la; favori mekanları, çocukla seyahat ve dijital içerik yaratıcılığı üzerine konuştuk. Keyifli okumalar! 

unnamed

_ Selam Gülçin ve Berat, öncelikle sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz? @midyeustuwasabi hesabını açma fikri nasıl ortaya çıktı?

B: İzmirli Gülçin ve İstanbullu Berat olarak 1,5 yıl hasret dolu sevgililerdik. Evlenip İstanbul’da hayat kurduğumuzda, sadece kendimizi mutlu edecek kadar fotoğraflar ve videolar koyduğumuz bir yerdi @midyeustuwasabi … Hem değişik yemekler yapmayı ve yemeyi seven, hem de her fırsatta fotoğraf çekmeye hevesli bi’ çift olarak; midyeustuwasabi’yi açma fikri de, süreci de bizi her yönden besledi.  Zamanla çok güzel tepkiler aldık ve büyüdük. O dönemde  Instagram’da 15sn.’lik yemek videoları yapan başka bir Türk hesap yoktu galiba.

_ Hesabınıza, mekan keşiflerinize ve iştah açıcı yemek fotoğraflarınız çok başarılı. Keşfettiğiniz mekanları neye göre seçiyorsunuz? 

G: Bizim için öncelikli kriterler lezzet ve farklılık… Aynı lezzetlerde takılı kalmayı sevmeyen; ola ki lezzetsiz yemek yerse, hem doymayan, hem de aşırı mutsuz olan bi’ çiftiz 🙂

midyeustuwasabi-3

_ Bir yaşında tatlı mı tatlı bir oğlunuz var. Her anne-baba adayının vazgeçilmez sorusudur; çocukla rahatça gezilebiliyor mu diye… Mustafa Can’la mekan keşifleri nasıl oluyor? Bu gezme sürecini Türk insanı biraz abartıyor gibi sanki… Konuyla ilgili düşünceleriniz neler?

B: Mustafa Can çok uyumlu ama çok da hareketli bir çocuk. Beyefendiden önce çok havalı planlarımız vardı. Biz ona ayak uydurmayacağız  o bize ayak uyduracak falan… Öyle bir dünya yok ama hedefi o yönde koyunca zamanla herkes için hayat kolaylaşıyor. Tabi küçücük bir bedeni yoracak kadar bencilleşmemek lazım. Mustafa Can 15 günlükken dışarı çıkmaya başladık. Müthiş bir özgüvenle değil, büyük bir korkuyla ve çok kısa süreli gezilerle. Bize kızan olacaktır belki ama iyi ki yapmışız. Şimdi gezilerimiz çok rahat ve keyifli geçiyor.

image3

_İstanbul’da en çok zaman geçirmeyi sevdiğiniz favori semtleriniz hangileri? O semtlerde hangi mekanlarda sizinle daha sık karşılaşabiliriz?

B: Moda, Nişantaşı, Yeniköy, Koşuyolu, Caddebostan…

Moda’da Basta ya da Mini Eatary’de ağzımız doluyken karşılaşabiliriz. Nişantaşı’nda Kruvasan, Borderline, Federal. Yeniköy’de Apartıman, Sedona Cafe. Koşuyolu Cevizağacı, Caddebostan Sahil boyunca bir yerde ya da Bağdat Caddesi’ndeki Kızılkayalar’da ıslak hamburger ve kaşarlı dürüm yerken karşılaşabiliriz.

_Peki son 6 aydır keşfedip, oldukça beğendiğiniz mekanlar hangileri? 

G: Sadece altı ay içinde değil ama çok sevdiğimiz Fauna bize göre kesinlikle Türkiye’deki en iyi makarnacı. Son zamanlarda Markus, Misk, Porter, Lütfiye, Gabfoods aklımıza ilk gelen yerler…

image2-2

_ İstanbul’da son senelerde sayamayacağımız kadar üçüncü kahve mekanı açıldı. Bazıları kahve kaliteleri ve güzel ortamlarıyla çok daha fazla ön plana çıktı. Sizin İstanbul’daki favori kahve mekanlarınız neleri? 

B: Petra, Montag, Ben, Cup of Joy, Borderline… Ben soğuk demleme kahve (cold brew/cold drip) içiyorum yaz kış. Nitelikli kahve dedikleri şeyi ayırt edebilecek kadar tatmışımdır. O yüzden müşterisine saygı duymayan, kandırmaya çalışan yerleri direkt eliyorum listeden. İyi kahvenin en önemli sebebi bana göre barista… Ama latte art yapıp Türk kahvesi pişiremeyen barista cenneti İstanbul… Saydığım sevdiğim mekanlar da iyi baristalarla iyi kahvenin hakkını veren yerler…

_ Hazır yazdayken, bu röportajı okuyanlara Çeşme’den mekan önerilerinde bulunabilir misiniz? 

G: Serpme kahvaltı… Serpmenin kralı bizim evde ama dışarıda, ailece kahvaltı yapalım dediğimizde Çeşme Bazlama’ya gidiyoruz. Lezzetli, inanılmaz güzel reçelleri var ve tıka basa doymadan sizi göndermiyorlar.

Beach… Zio Beach.  Çocukla gidilebilecek, huzurlu bir kumsal. Kalabalığı sizi yormuyor. Öğle yemekleri ise çok iddialı.

Kokteyl bar… Atelier Malt. Arkadaşlarımızla buluşup keyifli vakit geçirdiğmiz bir mekan. Biz kullanmıyoruz ama alkol kullanan arkadaşlarımız sürekli burayı tercih ediyorsa bir bildikleri vardır 🙂

Akşam yemeği… Yakın dostumuz, Türkiye’nin en iyi şeflerinden Kemal Demirasal’ın mekanı, “Yek”. Alaçatı’ nın içerisinde kalabalıktan yürüyemezken, Yek’te köye tepeden bakıp keyifle yemeğinizi yersiniz.

Tatlı mekanı… Tatlı için, 1930’larda büyükbabamların kapı komşusu olan İmren Tatlıcısı’nı tavsiye edeceğim. Pişman olmazsınız.

image1-2

_Tekrar İstanbul’a dönelim… Şehirde “bundan gereksiz fazla var” veya “bu tarz mekan olsa ne güzel olur” dediğiniz mekanlar var mı? Örneğin yurt dışında gördüğünüz  ama Türkiye’de eksiği olduğunu düşündüğünüz bir konsept…

G: Evet, gereksiz fazla olan şeyler var. Ama gereksizliği bence niceliğiyle değil niteliğiyle alakalı. Yurt dışında tattığımız, unutamadığımız lezzetlerin bazıları sadece 1-2 $ lık sokak lezzetleri mesela. Yurt dışı demişken; market ve restoranların iç içe olduğu pazar konsepti ülkemizde de oralardaki gibi keyifli, kaliteli olsa güzel olurdu. Mesela Barselona’daki La Boqueria, Lizbon’daki Time Out Food Market, İtalya’daki Mercato’lar gibi… Türkiye’de bu konsepte en yakın yerlerden biri galiba Kadıköy Balıkçılar Çarşısı.

_Şehirde her şey tahmin ettiğimizden çok daha hızlı değişiyor. Önce Karaköy’dü, sonra Arnavutköy ve Balat oldu… Sıra şimdi sizce hangi semtte? 

G: Son zamanlarda Yeniköy ve civarında güzel mekanlar açılıyor. Hem ferah ferah geziyorsunuz, deniz havasını da alıyorsunuz. Puset sürmek de çok zorlamıyor 🙂 Değişim Maslak Oto Sanayi gibi enteresan bir yerde hızla devam ediyor. Moda’nın ardından Kadıköy Yeldeğirmeni de daha nitelikli mekanlarla dolacak gibi…

_Instagram hesabınızda yaptığınız kısa filmlerden sonra klip yönetmenliği gibi projeler yapmaya da başladınız. Önceden düşünmüş müydünüz bu işin boyut değiştireceğini? Süreçten biraz bahseder misiniz?

B: 15 saniyelik videolarla başladığımızda sadece montaj yapmayı ve o kadar kısa sürede yemek tarifi verebilmeyi öğreniyordum. Yavaş yavaş daha hayatın içinden hikayeler çekerek kendimizi de zorlamaya başladık. Aslında her çektiğimiz video bir sonrakine referans oldu. Branded Content denilen dijital içerikler konusunda uzmanlaştıkça da sanırım farkedilmeye başladık. Ottomanhattan diye bir yapı kurarak hem New York hem İstanbul’da bir çok markayla çalışmaya başladık.  Nil Karaibrahimgil ile konser filmleri hazırladık, bir çok markaya içerikler ürettik, Türkiye’nin önde gelen ajanslarıyla çalıştık ve halen devam ediyoruz sürece. Son noktada da New York’ta GQ America, Conde Nast Traveller gibi markalarla projeler üzerinde çalışıyoruz bir yandan da Türkiye’de gastronomik bir gezi belgeseli hazırlıyoruz. İlk etapta 13 bölüm planlandı, Eylül ayından itibaren televizyonda yayınlanacak.

Processed with VSCOcam with a6 preset

_Son olarak, sizi nerelerden takip edebiliriz? 

Videolarımız için, Vimeo hesabımızdan, Instagram’dan da Midyeüstüwasabi, Gulchinn ve Berattunc‘tan takip edebilirsiniz.

Çok teşekkür ederiz Gülçin ve Berat!