Milano: Sanat, Moda, Tarih ve Tasarımın Buluşma Noktası
En şık kıyafetlerinizi bavulunuza atmaya hazır olun, çünkü modanın kalbine, Milano’ya gidiyoruz. İtalya’nın kuzeyinde bulunan Milano; sanat, moda, tarih, tasarım, ticaret ve turizmin buluşma noktası olarak biliniyor. Çoğu insan için moda ve sanatı çağrıştırsa da, Milano bana daha çok pizzaları, makarnaları, tatlıları, şarapları hatırlatıyor 🙂 Milano’yu gezmek için yaklaşık üç gün yeterli olabilir ama benim tavsiyem daha fazla gününüzü buraya ayırıp çevresinde bulunan Como Gölü’nü de ziyaret etmeniz. Ben bu tatile bir de günübirlik Venedik’i ekledim. Genel olarak Milano’da bir şey yok denilse de, bence gezildiği zaman göreceksiniz ki çok şey var. O zaman ilk olarak Milano’dan başlıyorum.
Milano’da Ulaşım
Milano şehir merkezine gelmek için üç havalimanından birini kullanıyorsunuz: Linate, Malpensa ve Bergamo. Linate, bazı Avrupa uçuşları ve ülke içi uçuşlar için kullanılıyor. Geldiğinizde ya Malpensa ya da Bergamo’yu kullanmalısınız, ben Bergamo’yu kullandım. Uçaktan indikten sonra Milano’ya gitmek üzere bizde bulunan Havaş gibi otobüsler mevcut. 7 Euro’ya biletinizi alıp bagajınızı yükledikten sonra Milano’ya doğru yolculuğunuz başlıyor. Yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor. Otobüslerin son durağı, şehir merkezindeki “Milano Centrale” yani merkez istasyon. Buradan ister taksi ile ister otobüsler ile otelinize gidebilirsiniz. Tramvay kullanımı için de yine günlük biletlerden satın alarak gitmek istediğiniz yere ulaşım sağlayabilirsiniz. Ben genelde şehri görmek için gideceğim yere yürümeyi tercih edenlerdenim. Sokaklarında kaybolup oraya aitmiş gibi gezmek hoşuma gidiyor.
Milano’da Konaklama
Konaklamak için en güzel lokasyonlardan birisi Brera Bölgesi diyebilirim. Hem şehre yakın, hem de burası Milano’nun bohem olarak adlandırdığı ve çoğunlukla lokal kafe ve restoranların olduğu bir bölge. Konaklayabileceğiniz bir diğer bölge de merkez istasyona yakın olan yerler. Brera Bölgesi’nde benim konakladığım yer Hotel Ritter oldu. Hem konum hem de hizmet olarak çok memnun kaldım diyebilirim. Merkez istasyona yakın bir yerde kalmak isterseniz de Spice Hotel‘i tercih edebilirsiniz.
Milano’da Gezilecek Yerler
Galleria Vittorio Emmanuele
Tabii ki Milano denildiğinde akla gelen ilk yer bu ünlü alışveriş merkezi. Bu alışveriş merkezinin inşası biter bitmez büyüklüğü ile ünlü olmuş. İçerisinde lüks markaların mağazaları, keyif veren kafe ve restoranlar mevcut. Tasarımcıların burayı yaparken düşüncesi, keyifli bir yürüyüş yaparken aynı zamanda bir vitrin görevinin olması, bir aperitifin tadını çıkarmak veya operadan sonra akşam yemeği yemek için bir cadde yaratmakmış. Milano’ya yolunuz düşerse burada bir geleneği yerine getirmeniz gerekiyor, Galleria’nın görkemli orta sekizgeninin kaldırımını oluşturan, mozaik boğaların sembolleri üzerinde topuğunuzla birlikte dönmeniz. Deneyin bakalım, işe yarayacak mı? 😉
Duomo di Milano
Milano Katedrali, Avrupa’nın dördüncü, İtalya’nın ise en büyük katedrali. Bu katedral, hem ibadet alanlarını bu şekilde görkemli bir yapı ile değiştirmek için, hem de Visconti Signoria’yı ve genişleme politikasını kutlamak için yapılmış. Duomo Meydanı’na gittiğinizde bu şatafatlı katedrale girmek isteyenlere küçük bir tavsiye; içeriye sırt çantası ile girmeye izin verilmiyor, dolayısıyla katedralin hemen yanında bulunan Galleria Vittorio Emmanuele’ye yakın bir yere götürebilir ve anahtar alıp çantanızı bırakabilirsiniz, çıkışta da çantanızı geri alabiliyorsunuz. Girişte çok sıra olduğu için çanta bırakma işini sıraya girmeden önce yapmanızı öneririm.
Castello Sforzesco
Milano’nun popüler anıtlarından biri olan bu kale yüzyıllar boyunca karmaşık dönüşümler geçirmiş. Kale; savunma kalesi, askeri kışla, özel konut ve kültürel kurum ve müzelerin merkezi olarak kullanılmış. Michelangelo’nun son şaheseri Pietà Rondanini, 2015 yılında kale içindeki İspanyol hastanesinde açılan ve yalnızca heykele adanmış Museo della Pietà Rondanini’yi de kalenin içerisinde bulabilirsiniz.
The Arco della Pace (Arch of Peace)
Neoklasik mimarinin en ilginç örneklerinden biri olan Barış Kemeri’nin inşasına Luigi Cagnola, 1807’de şehir Napolyon yönetimi altındayken başlamış. Napolyon’un Waterloo’daki yenilgisinden sonra yarıda kesilmiş ve sonra onu Barış’a adayan Avusturya’lı Francis I tarafından tamamlanmış. Barış Kemeri’ni kaleden çıktıktan sonra göreceğiniz upuzun parkı geçip Piazza Sempione’de görebilirsiniz.
Basilica di Sant’Ambrogio
Sant’Ambrogio Bazilikası, Duomo ile birlikte, Milano’da tarihin ve maneviyatın beşiği ve kutsal sanatın hazinesi. 379 ve 386 yılları arasında inşa edilmiş olan bazilika Sant’Ambrogio’nun emriyle “Basilica Martyrum” olarak adlandırılmış. Bazilika, Hıristiyan cenaze törenleri için ayrılmış geniş bir alanın (Hortus Philipphi) ortasına inşa edilmiş. Şehitlerin anısına küçük hücrelerin varlığı ile simgelenen bazilikanın, başlangıçta kurucusu yani şehit Gervasio ve Protasio’nun mezarını barındırması amaçlanmış.
Naviglio Grande – The Grand Naviglio
Milano’nun en keyifli yeri diyebiliriz. Özellikle akşam saatlerinde (17:00-22:00), yani İtalyanların “Aperitivo” diye tabir ettikleri saatlerde, Ticino nehrinin etrafındaki restoranlarda Aperol Spritz’i yudumlayarak güzel ve keyifli bir zaman geçirebilirsiniz. Bu saatler içerisinde, benim tabirim ile ” doldur doldur ye” , çeşitli restoranlarda sadece içki parasını ödeyerek açık büfe yemeklerden yararlanabiliyorsunuz. Bence keyif işini İtalyanlar çok iyi biliyor. 🙂
La Scala
Dünyanın en ünlü opera binalarından biri. Eğer zamanınız varsa burada bale ya da opera için bilet almanızı tavsiye ederim. Benim maalesef böyle bir zamanım olmadı. Dışarıdan bile büyüleyici olan bu binanın içerisinin ne kadar şatafatlı olduğunu tahmin edebiliyorum.
Operanın hemen karşısında da Leonardo da Vinci meydanı ve heykelini görebilirsiniz.
Quadrilatero d’Oro
Altın dörtgen olarak bilinen Via Montenapoloene, Via Della Spiga, Via Manzoni ve Via San’t Andrea caddelerinin kesiştiği yer. Dünyaca ünlü alışveriş bölgesi olarak da biliniyor.
Milano’da Yeme – İçme
Milano’da ne yenir derseniz, işte tavsiyelerim:
_Panzera: Öncellikle Milano’nun olmazsa olmazı; ayakta hemen bir kahve içmek ve güne devam etmek için doğru yer. Şehire geldiyseniz, Merkez Tren İstasyonu’nun köşesinde 1931’den beri hizmet veren bu kafede ilk kahve ile güne merhaba deyin!
_Luini: Galleria Vittorio Emmanuele alışveriş merkezinin hemen yanında bulunan ufak bir büfe. Oturma yeri yok. Burada meşhur “Panzerotti” yi denemeniz gerekiyor. Biraz yağlı ve bizim hamur pişi gibi. Ben domatesli ve mozarella peynirli olanı tercih ettim.
_Cova: Via Monte Napoleone’de bulunan meşhur pastanelerden biri. İçerisi çok şık dizayn edilmiş olmakla birlikte garsonlar da bu tasarımın bir parçası sanki. Gittiğinizde denemeniz gereken şeylerden birisi tabii ki tiramisu ve kahve ikilisi.
_Ristorante da Oscar: Mutlaka gelmeniz gereken bu büyük porsiyonlu makarna cennetinde; Oscar soslu penne favorim. Rezervasyon şart, 12:30-14:15 ve 19:30 -22:45 saatlerinde hizmet veren mekan, pazar günleri maalesef kapalı. Açık olsaydı, 24 saat makarnasını yerdim! 🙂
_Sissi: Tamam kabul ben kruvasanı ve içi krema dolgulu tatlıları çok seviyorum ama Sissi’deki tatlar apayrı güzel, ev yapımı kekler, tuzlular da cabası. Listenin başına eklenmeli!
_LuBar: Ben buraya bayıldım! İster yemek için ister bir şeyler içmek için mutlaka uğrayın, yerel halk ve turistler nedeni ile günün her saati çok yoğun, pazartesileri kapalı.
_10 Corso Como: Yemek keyfinin yanında alışveriş de yapabileceğiniz, konsept ürünler bulabileceğiniz bir kafe. Modaya ve tasarıma dair bir çok ürün bulabilirsiniz.
_La Taverna del Borgo Antico: Brera Bölgesinde bulunan bu restoranda pizza, ossobuco (meşhur İtalyan et yemeği; dana eti, soğan, patates ve kereviz) ve tabii ki makarnaları şarap eşliğinde tercih edebilirsiniz._
_Dry: Pizza ve nefis kokteyl için harika bir tercih.
_Picasso: Dry’ın hemen karşısında bulunan restoranda yemek için tercih edilebilecek güzel mekanlardan bir tanesi.
_Cioccolati Italiani: En ünlü dondurmacılarından bir tanesi. Kapıda sıra beklemek durumundasınız ama bence buna değer. 🙂 Mini sır: dondurmanın üstüne nutella sos koydurmayı unutmayın!
_Pasticceria Marchesi: Birkaç şubesi olan Marchesi de kahve, tatlı molası vermek için uğrayabileceğiniz yerler arasında.
_Spritz: Navigli bölgesinde aperitivo saatini yapmanız için nehrin kenarında güzel bir yer.
Como
Milano’ya 50 km uzaklıkta, İsviçre sınırında yer alan ve adını gölden alan Como; günü birlik ziyaret edebileceğiniz küçük bir şehir. Milano’da merkez istasyondan alacağınız bilet ile yaklaşık bir saatte bu küçük cennet şehire varabilirsiniz. İstasyondan indikten sonra karşınıza çıkan minik kasabadan göle doğru yürümeye başlarken önünüze yerel pazarları çıkabilir!
Como’da kıyafetlerin şıklık oranı daha da artıyor diyebilirim. Y şeklindeki Como Gölü, kuzey İtalya’nın üçüncü en büyük gölü olmasının yanında buzul gölü olma özelliği taşıyor. Como Gölü’nün etrafında birçok ünlünün de yazlığı bulunuyor. Gölün etrafını yürüyerek gezebilirsiniz, fakat en güzeli İsviçre sınırına da giderek gezinti yapabileceğiniz bir saatlik tekne turlarına katılmak. Aynı zamanda kasabanın tepesinden göle doğru gelen bir teleferik var ve teleferiğin bulunduğu tepeden gölün ve kasabanın eşsiz güzelliğine yukarıdan bakabilirsiniz.
Venedik
Venedik, pek Milano’nun yakın çevresinde sayılmıyor ama uzağında da bulunmadığı için ve her ne kadar Venedik için apayrı zaman ayrılması gerekse de, ben gelmişken günübirlik de olsa görmek istedim. İyi ki de istemişim, çünkü tam anlamıyla hayran kaldım buraya. Kuzeydoğu İtalya’da birbirinden kanallarla ayrılmış ve köprülerle bağlanan 118 adanın üzerine kurulmuş olan şehir, kıyı şeridi boyunca uzanan Venetian Lagoon bataklığında, Po ve Piave nehirlerinin deltaları arasında yer alıyor.
Şehrin gezilmesi gereken en güzel zamanı tabii ki de Venedik karnavalının olduğu tarihler. Ayrıca şehir her ne kadar kanallar içerisinde inanılmaz güzel görünse de, yağmurlu olduğu zamanlar tam bir kabus diyebilirim. Turistler için ayrı, yaşayanlar için ayrı bir kabus. Suların yükselmesinden dolayı şehirde hayat zorlaşıyor. Bundan dolayı giderken hava durumuna mutlaka bakmalısınız.
Milano’da merkez istasyondan alacağınız bilet ile tren serüvenine başlayabilirsiniz. Hızlı bir tur yapmak isterseniz ulaşım aracı olarak da kullandıkları “vaporetto” olarak adlandırdıkları deniz otobüsleri ile şehri gezebilirsiniz. Deniz otobüsü biraz kalabalık olduğu için güzel yer kaparsanız keyifle gezebilirsiniz, yoksa sadece ulaşım aracı olarak kullanmanızı tavsiye ediyorum.
Biz deniz otobüsü ile Aziz Mark’ın Çan Kulesi‘ne ve yanındaki San Marco Bazilikası‘na gittik. San Marco Bazilikası, Venedik’in en ünlü kilisesi. Kubbenin üzerinde altın yaldızlı Bizans mozaikleri bulunuyor. Kilisenin hemen karşısında ise Torre dell’Orologio yani Saat Kulesi yer alıyor. Saat Kulesi’nin tepesine çıkıp şehrin en azından bir kısmını tepeden görme şansınız var. Saat Kulesi’nin mekanizması sadece rehber eşliğinde gezilebiliyor. Meydanın hemen girişinde ise Dükler Sarayı‘nı görüyorsunuz. Dükler Sarayı, yıllar boyunca Venedik Doçlarının ikamet ettiği saraymış. Sarayın biraz ilerisinde ise görülmesi gereken bir diğer yer, Ponte dei Sosperi yani Ahlar Köprüsü. Etrafı çevrili olan köprü beyaz kireç taşından yapılmış ve pencerelerinde taştan ızgaralar var. Rio di Palazzo üzerinden geçen yapı, eski esirleri Venedik Cenova Saraylarındaki sorgu odasına götürmek için kullanılırmış. Bu köprünün, mahkumların Venedik’e bakıp son kez iç geçirdiği köprü olduğu söyleniyor.
Venedik’e geldiğinizde zamanınız olursa, gitmeniz gereken iki yer daha var. Biri dantel işletmeciliği ve rengarenk evleriyle ünlü Burano Adası, diğeri de camlarıyla meşhur Murano Adası. Şehirde alışveriş yaparsanız mutlaka almanız gerekenler maske ve cam eşyalar bence.
Venedik, yemek ve şarap keyfine devam edebileceğiniz en güzel yerlerden bir tanesi. Venchi‘de dondurma yemeden dönmeyin! Gitmek istediğim restoran o gün kapalı olduğu için tercih ettiğim Marciona Ristorante‘nin Chianti şarabı, lazanya ve pizza üçlüsü beni memnun etmeye yetti, tavsiye ederim. 🙂 Şehrin ara sokaklarında dolaşırken küçük bir mola için San Zulian Pizzaeria‘da küçük bir Aperol keyfi yaptıktan sonra sokaklarda kaybolmaya devam edebilirsiniz. Gününüzü Mercanti‘de tiramisu ile taçlandırmayı da unutmayın.
Şehirde gondol turu yapmak tabii ki ayrı bir keyif olabilirdi, zaman olsa daha neler yapılır! Venedik’te bir gün geçirdikten sonra burası için daha fazla zaman ayrılması gerektiğine karar verdim. Bir günde hızlandırılmış olarak şehri gezmek isterseniz de adımlarımı izlemeniz yeterli 🙂
O zaman Ciao Ciao Italia!
İlk yorumu siz yazın!