Eşimin işi sebebiyle Milano’da bulunduğumuz süre boyunca günlerimizi hemen hemen benzer bir rutin içerisinde geçiriyorduk. Benim için o günleri özel kılan ise ayrı bir sanatsal mekan ziyaret ederek ruhumuza iyi gelecek, ufkumuzu açacak etkinlikler yapabiliyor olmamızdı. Çok ama çok keyifli günlerdi…

Sabahlarımız erken başlıyordu. Ailecek hızlı bir kahvaltı; kahve yanında hemen bulunduğumuz binanın altındaki fırından alınmış sıcacık marmelatlı kruvasan veya greek yogurt üzerine taze meyve salatası favorilerimizdi. Kahvaltı ardından eşim işe gider, ben de küçük oğlum sabah uykusunu uyurken, binanın arkasındaki avluya bakan minik balkonumuzda keyifle bir kahve daha içerdim. Sonrasında hazırlanıp çıkar ve mutlaka hemen hemen her gün bir sergi, müze ziyaretimiz olurdu. 

Sanat Dolu Milano

Yine bir gün, Milano’ya her geldiğimizde büyük oğlumun dinozorlara olan tutkusu sebebiyle mutlaka ilk ziyaret ettiğimiz müze olan bizim deyişimizle dinozor müzesi ama aslen Museo Storia Naturale di Milano’yu ziyaret ediyoruz. Esasında dinozorlar müzenin sadece bir bölümü. Çok büyük olan müzede neredeyse tüm hayvanların gerçek boyuttaki modelleri, insan ve hayvan fosilleri, bitkiler, böcekler yani doğayla alakalı aklınıza gelebilecek her şeyi gözlemleyip inceleyebileceğiniz tarihi bir müze burası. Kocaman bir parkın içerisinde yer alıyor. Küçük oğlum pusette müze gezmekten bunalınca parkta çılgınca koşturup oynuyor. 

Her ikisini de mutlu ettikten sonra sıra kendimi mutlu etmeye geliyor ve bu sefer hemen aynı sokakta bulunan Galleria d’Arte Moderna-GAM’ın yolunu tutuyoruz. Çok keyifli bir bahçesi ve muhteşem mimarisi olan binanın içindeki sanat galerisini gezmek için öylesine heyecanlıyım ki adımlarım sıcak havaya rağmen hızlanıyor, biran önce varabilmek için. Küçük oğlum da beni ödüllendiriyor ve uykuya dalıyor. 19. ve 20. yüzyıl Milano sanat tarihinin en önemli isimlerinin eserleri yer alıyor galeride. 

Sakince tüm eserleri inceliyorum. İhtişamlı ve bir o kadar da romantik heykellerden gözümü alamıyorum.  Eserlerin bulunduğu odaların duvar dekorları ve tavanlarda asılı birbirinden görkemli avizeler adeta eserlerin güzelliği ile yarışıyor. Fotoğraflar çekiyorum. Bahçesindeki banklarda oturarak kısa bir mola veriyoruz. Bahçede bir de çok şık bir bar-bistro var: Lùbar. Çok keyifli bir mekan. 

Raw&Co, iki yaratıcı mimar tarafından kurulmuş. Vintage objeler, dekoratif parçalar, mobilya, duvar kağıdı, ev tekstili ve aydınlatma gibi birbirinden farklı birçok ürünü bir arada bulabileceğiniz, vintage ve çağdaş tasarımların iç içe sergilendiği büyüleyici bir mağaza. Corso Magenta’da ilk bakışta küçük bir vitrini olan ve girdiğinizde dar uzun bir koridor şeklinde uzanan mağaza, üst katına çıktığınızda sizi sürprizlerle karşılıyor. İç içe geçmiş sayısız odadan oluşuyor. Her bir oda ayrı konseptte dekora edilmiş bir evin farklı yaşam alanları gibi. Kendimi kaybediyorum resmen ama maalesef eve dönme vakti geliyor. Hiç istemesem de mağazadan çıkıyoruz.

Evin yakınında, her günkü rutin market ziyaretimizi yapıyoruz. Akşam için pratik hazırlanacak birkaç parça bir şey ve tabii ki bir şişe şarabımızı alıp eve geçiyoruz. Duşlar alınıyor, eşimle akşam yemeğimizi yiyoruz veee günün en keyifli zamanı geliyor. Aperitivo zamanı… Küçük oğlum pusette uyurken evimize yakın antikacıların olduğu sokakta Giuseppe’nın mekanına gidiyoruz. (Maison Saint Jude) Mekan minicik ama sanat sever bir mekan. Tam benlik. Vitrinde büyük bir Romalı erkek büstü insanı içeri çekiyor. İçeride ise sanat eserleri arasında minik bir barı var. Büyük oğlum geçirdiğimiz güzel günü babasına anlatırken biz de keyifle cin toniğimizi yudumluyoruz…

Kapak Fotoğrafı: Damla Anol Erol

İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Milano