MIX Festival: Birleştirici Bir Ortak Zemin
Müzikseverlerin kalplerini fethedecek olan MIX Festival, 2024’e yepyeni bir edisyon ve eşsiz isimlerle 2 ve 3 Kasım’da geri dönüyor. MIX Festival, her sene olduğu gibi bu yıl da seçkin sanatçılar ve eşsiz performanslarla dolu bir program sunuyor.
Bu yılın yıldızları arasında Amsterdam merkezli Türk psychedelic rock grubu Altın Gün, Şubat 2024’teki DJ setlerinden sonra tadı damağımızda kalan ve bu sefer canlı setlerini dinleyeceğimiz Digitalism (Live), atmosferik soul ve indie rock şarkıları ile Local Natives, vokalist ve gitarist Clemens Rehbein ile basçı ve perküsyonist Philipp Dausch’un kurduğu Milky Chance, 2000’den beri yayımladığı şarkılarıyla dinleyenlere buruk bir huzur veren Starsailor, olağanüstü unutulmaz melodilerin ve karanlık sesleri yaratıcısı Trentemøller var. Bu eşsiz festivalde müziğin büyülü dünyasına adım atacak olanlar için sürprizler bitmiyor. Balthavs psychedelic funk sound’u, her işin ustası Bedük, İngiliz müzisyen, DJ ve yapımcı Catching Flies, modern zaman aşığı Cem Yıldız, eskinin pastoral yaklaşımlarıyla Hissikablelvuku, Luc Bruyère ya da yıldızının parladığı adıyla Lucky Love, bitmeyen bir merak hikâyesi Monday in Neptune (Live), şarkıcı-söz yazarı ve ressam Σtella, kozmik yolcular Temples ve kendini en rahat sözlü kelimeler, hikâye anlatımı ve rap ile ifade eden Yīn Yīn de festivali benzersiz kılacak! MIX Festival, her müzik zevkine hitap eden çeşitliliği ve müziğin farklı renklerini bir araya getiren programıyla bizleri, büyülemeye hazırlanırken festivalde ilgimi çeken gruplara dair kısaca yazmak istedim.
Euripides “İnsan endişeden yaratılmıştır.” diyor. Endişemizin temelinde kendimizi bulunduğumuz zamana ve mekâna ait hissedebilmek yatıyor. Şimdiki zamanın içinde nefes alıp verirken zamanın kendisi ve mekânın uçsuz bucaklığında ayaklarımızın yere sağlam bir şekilde basmasını sağlayan, her saati sonmuş gibi ama aynı zamanda ilk kez yaşıyormuş gibi yaşamaktır. Doğduğumuz günden yaşamımızın sonuna kadar topluma dahil olmak, ona uyum sağlamak ve aynı zamanda kendi yolumuzu yaratabilmek için kendimize bir ifade zemini arıyoruz. Kimi zaman bir üretimin içine kendimizi atarak kimi zaman da üretilmiş olanı tüketme biçimimizle bu zemini yaratabiliyoruz. Deneyen, yanılan, yanılarak öğrenen canlılar olarak hikâyelerimizi yaratırken içinde çıkamadığımız meselelerin yanında yardımımıza bazı tınıların yardımı koşuyor. Müzik bu tınıların en kuvvetli olanı. Bir ritmin bedenimizi hareket eden yanını kendimizi kaptırırken başka kaç insan ve farklı yaşanmışlık olsa bile aynı salonda bir olmanın, aynı hisleri sahip olmanın zemini yaratılmış oluyor.
Şimdiden Geçmişe Uzanan Bir Tanıdıklık Hissi: Altın Gün
2-3 Kasım’da, %100 Müzik katkılarıyla Zorlu PSM’de gerçekleşecek olan MIX Festival, yepyeni edisyonuyla yaşatacağı çeşitlilikle müziğin farklı tınılarını bir araya getirerek izleyicilerini büyüleyecek gibi duruyor. Bu yılın yıldızları arasında Amsterdam merkezli Türk psychedelic rock grubu olan Altın Gün’ü bir kez daha izleyecek olmanın heyecanını yaşıyorum. 1970’lerin Türk psychedelic rock, Anadolu pop ve halk müziği mirasını günümüzün döngüsel ritimleriyle bir araya getiren topluluğun insanı dansa davete eden yanı şimdiden beni hareketlendirmeye başlattı. Psychedelic rock, deep funk, synthpop, kozmik reggae ve daha fazlasını, Anadolu ve Türk halk müziğinin zengin ve inanılmaz derecede çeşitli gelenekleriyle birleştiren Altın Gün, kültürel mirasımızın modernleşerek yeni nesillere aktarılmasına hizmet ediyor. İkinci albümleri olan Gece (2019)‘nin GRAMMY Ödülleri’nde “En İyi Dünya Albümü” dalında adaylık kazanması bunun en önemli göstergelerinden biri. Merve Daşdemir (vokal ve klavye), Erdinç Ecevit (vokal ve klavy), Thijs Elzinga (gitar), Jasper Verhulst (bas gitar), Daniel Smienk (davul), Chris Bruining (perküsyon) isimlerinden oluşan, baş döndürücü derecede hipnotik canlı performanslarıyla Altın Gün, Türk halk ezgilerinin yeniden yorumlayarak kültürel bir mirası dinleyicisine kendine özgün bir formda sunuyor. Dinleyicisine kalan ise şimdiden geçmişe uzanan anın tanıdığına varabileceğimiz bir tanıdıklık hissi…
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Altın Gün
Her Anı Yeni Bir Keşif: Yīn Yīn
Festivalde merakı cezbeden bir diğer isim Yīn Yīn oldu. Grup davulda Kees Berkers, bas gitarda Remy Scheren, gitarda Erik Bandt ve klavyelerde Robbert Verwijlen üyelerinden oluşuyor. Pentatonik dizilere sadık kalan grubun büyük ölçüde enstrümantal olan müziği – aralarında eski synthesizerlar ve geleneksel bir Çin telli çalgısı olan guzheng’in de bulunduğu benzersiz bir enstrüman seti ile yaratılıyor. Bilinmeyen ses dünyalarından yarattıkları ritmleriyle bir yolculuk hissi yaratmayı kolayca başarıyor Yīn Yīn. Egzotik tatların eşlik ettiği bir müzikal yolculuğun içinde kültürel füzyon yakalayabileceğimiz birkaç saat vaat ediyor grup. Müziklerinin her anında yeni bir şey keşfediyormuş gibi düşüneceğimiz grubun performansı şimdiden merakımı dürtüyor.
Salınıma Davet: Milky Chance
Vokalist ve gitarist Clemens Rehbein ile basçı ve perküsyonist Philipp Dausch’un kurduğu Milky Chance, kendilerini müzik yapan iki lise arkadaşı olarak tanımlıyor. Belki adında barındırdıkları şansı çok erken yaşta, birbirlerini bularak yakalamışlar. Grubun 2013’te yayımladığı ilk single “Stolen Dance”, dünya çapında büyük bir başarı elde ettikten sonra aynı yıl çıkardıkları ilk albümleri “Sadnecessary” ile kulağa yumuşak gelen tınılarıyla bağımsız ruhlarını herkese kabul ettirmeyi başardılar. Grup üyelerinin kulağa hoş geldiği için seçtiklerini söyledikleri Milky Chance ismi, gruba dair sıcak bir his yaratıyor bende. Müziklerinin kulakta bıraktığı yumuşak tını insanı salınıma davet ediyor. Milky Chance’in müziğinin etkili yanlarından biri de etkili geçiş anları. Bir yükselen bir düşen ritmleriyle dinleyicisine kaptırılası bir hareket alanı sağlıyor.
Bir Merak Yolculuğu: Monday in Neptune
“Analog synthesizerlarla işlenmiş sesler evrenle buluşuyor.” diyerek müziklerini tanımlayan Monday in Neptune, bitmeyen bir merakla yola çıkan bir ikili. Evrenden aldıkları ilhamı müziklerine taşıyan Monday in Neptune, kendi anlam arama yolculuklarına dinleyicileri de dahil ederek paylaşıma açık bir yolculuk sunuyor. Monday in Neptune, analog sentezin ses dokuları yaratıcı görsellerle harmanlanyan ve bilinmeyenin gizemli atmosferini keşfetmek isteyen dinleyiciler için müzikleriyle kapılar aralamayı hedefliyor. Gizemini yaratırken merakı da gideren müzikleriyle Monday in Neptune, birçok açıdan ufuk açıcı bir konser gerçekleştirek gibi geliyor bana.
Retro ve Modernite Harmanı: Σtella
Ses dünyasında retro pop, elektronik ve indie rock unsurlarını bir araya getirerek müzikal bir füzyon yaratan şarkıcı-söz yazarı ve ressam Σtella, eğlenceli bir performans sunacak gibi duruyor. Retro ve modernitenin harmanını etkili şekilde müziğine taşıyan Σtella, müzikal enerjinin yükseleceği anlar yaşatacak dinleyicilerine.
Parçası olduğumuz kocaman bütünün anlamını yanımıza diğerlerine katarak gerçekleştirmenin mümkününe inanıyorum. Çoğu zaman bunun olabilmesi için ortak bir paylaşım zemini oluşmalı. Bunu müzikten daha iyi yapabilecek bir şey olmaz diye düşünüyorum. MIX Festival, sağladığı çeşitlilik ve yoğun programıyla bahsettiğimi zemini oluşturacak gibi duruyor. Orada olacağımın bilgisini vererek sizin de kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Kapak Fotoğrafı: Zorlu PSM
İlginizi çekebilir: Melo Magger’dan İş Sanat Konser Takvimi
İlk yorumu siz yazın!