"Moda, Kadınlar ve Güç" Londra Tasarım Müzesi'nde
Londra’da aylar öncesinden tanıtımı yapılan ve bütün sınıf arkadaşlarımın açılışının ertesi günü gittiği, modayla ilgilenen herkesin merakla beklediği sergi ‘ Women Fashion Power’ nihayet geçen hafta Tasarım Müzesi’nde açıldı. Gitmeden önce kadınların kıyafetlerle kendilerini nasıl güçlendirdiklerini ve kıyafetlerin nasıl maskülen anlamlar taşıyabileceğini anlatan bir sergi olacağını düşünürken, büyük ölçüde yanılmışım. Kısaca özetlemek gerekirse sergi, 19. yüzyıldan günümüze kadar kadın modasının dönemin şartlarının etkisiyle nasıl geliştiğini anlatıyor, yani kısa bir moda tarihi.
Moda tarihiyle ilgilenen veya fikir sahibi olmak isteyenlere yönelik oldukça geniş çaplı ve bir sürü farklı konuyu içine alan bir sergi. 19. yüzyıldaki korse kullanımıyla başlayıp, günümüze kadar her dönemin sosyo-ekonomik şartlarının kadın modasına etkilerini anlatıyor ki bence sergiyi güzel yapan asıl yanı modaya sadece kıyafetler ve aksesuarlar olarak bakmayıp, daha geniş bir perspektiften bakması. Kıyafetleri inceleyerek, bulunulan çevrenin sosyo-ekonomik durumuna ait ipuçları bulmak. Zaten moda dediğimiz şey de aslında dönemin bir çeşit yansımasından ibaret değil midir?
Küratörlerinin de söylediği gibi konu kadınlar, moda ve güç olunca seçim yapmak zorunda değiliz, hepsine birden sahip olabiliriz. Fashion Women Power, Tasarım müzesinde gördüğüm en uzun sergilerdendi bu yüzden kişisel olarak en beğendiğim kısımlara geçersek:
Serginin başlangıç noktası, zamanında bu konu hakkında okulda ders alıp, oldukça iyi bildiğim korseler. 1800’lü yıllarda korseler, kadınların olmazsa olmazı ve toplumdaki güzel görüntü ‘kum saati’ şeklindeki silüettir düşüncesinin çıkış noktası. Vücuda ciddi zararlar veren, kadınların hareket özgürlüğünü kısıtlayan ve giyip çıkarması inanılmaz vakit alan korsenin atılması ise aslında kadınların özgürleşmesindeki en büyük adımlardan biri.
Modada her şeyin değiştiği gibi korseler de zaman içinde değişik formlara bürünmüşler; örneğin 1830’lu yıllardaki bir korseyle 1900’lü yılların başında kadınların spor yapmaya ve daha fazla hareket etmeye başladığı dönemde tasarlanan bir korse arasında büyük farklar var. Coco Chanel ve Paul Poiret gibi tasarımcıların etkisiyle 1900’lü yıllarda korse kullanımı azalarak bitip, yerine daha erkeksi, daha düz bir silüet olan ‘The Garconne Look’ geliyor.
Benim için serginin en etkileyici yanlarından biri, 1910’lu yıllarda kadınların oy kullanma hakkı elde etmek istemesi ve kıyafetlerinde bunu ifade etmek için ufak dokunuşlar yapmalarıydı. Yukarıdaki resimdeki oy kullanma hakları için propaganda eteklerini giyen ikili Mabel Capper ve Patricia Woodlock’ın eteklerindeki mesajdan halkı kadınların oy kullanması yönünde kışkırttığı iddiasınyla yaklaşık 4 kere hapis cezası alması çok trajik.
1930’lara ait bu Elsa Schiparelli tasarımı güneş gözlüğe ve kılıfındaki minicik Eiffel Kulesi işlemesine bayıldım, benzerini bulsam direkt alırım.
1946 yılında tanıtımı yapılan ilk bikininin tasarımcısı Louis Reard’ın ürünün tanıtımı için modellik yapacak birini bulamaması kimin aklına gelirdi? Dönemin mankenlerinin bikini giymeyi reddetmesi üzerine, uzun aramalar sonucu dönemin striptizcilerinden Micheline Bernardini ile modellik yapması konusunda anlaşabilmiş.
Unisex kavramının ortaya çıkması ve 1960’lı yıllara damgasını vuran Yves Saint Lauren’in imzası haline gelen ‘Le Smoking’ tabii ki atlanmamış.
60’ları geçip, 70’lere gelince, 1976 yılında Londra’da Vivienne Westwood ve Malcom McLaren’la çıkış yapan ve hiçbir zaman bitmeyecek bir akım olan Punk’a ait dönemin Londra’da çekilmiş fotoğrafları ve Vivienne Westwood’un bazı ikonik tasarımları yer alıyor.
80’ler denince hep akla gelen parlak renkler, taytlar, spor giyim konsepti ve tabii ki Jane Fonda. 80’li yıllarda başlayıp, spor ve egzersiz yapmanın günlük hayatın bir parçası olmasının modaya etkisi gittikçe yaygınlaşan spor giyim olarak dönüşüyor.
Sergide 90’lı yıllara doğru gelindiğinde ise Anna Wintour’un etkisiyle Vogue’un gittikçe önem kazanması, modanın ayrılmaz bir parçası haline dönüşen Naomi Campbell, Cindy Crawford gibi süpermodeller, grunge akımı ve zamanında büyük bir hayranı olup aradan bu kadar yıl geçtiğine inanamadığım Spice Girls’e dair parçalar sergileniyor.
Serginin kapanışı 2000’li yıllara gelindiğinde etik modayı özetleyen ve bunun 21. yüzyılda ne kadar önemli olduğunu anlatan kısımdı. Maalesef ki ülkemizde gerek markaların, gerek de tüketicilerin çok fazla üstünde durmadığı bir konu olsa da küresel ısınma ve gittikçe artan tüketim çılgınlığıyla daha çevreci ve etik moda anlayışının öneminin gittikçe artması süpriz olmayacak.
Açık konuşmak gerekirse ‘Fashion Women Power’ sergisi zaten bildiğim şeylerden oluşuyordu ama bu serginin kötü olduğu anlamına gelmiyor; aksine 26 Nisan 2015’e kadar devam edecek bu sergiyi Londra’ya yolu düşen herkese mutlaka öneriyorum. İster daha önceden modayla ilgili bir bilginiz olsun, ister olmasın bu sergi herkes için bir çeşit moda tarihine giriş dersi ve belki de modayı küçümseyip, önemsiz bulanların düşüncelerini değiştirecek.
İlk yorumu siz yazın!