İlk yorumu siz yazın!
Modigliani: Dik Başlı Fırça Darbeleri Olan Kuralsız Ressam
Onunla kendi adını taşıyan, Andy García’nın başrolünde oynadığı 2004 yapımı bir film sayesinde tanıştım. Aslında amacım film hakkında bir şeyler karalamak ve bu yazıya bir yerlerde denk gelenlerin eğer tanımıyorlar ise en azından benim gibi bu film aracılığıyla “Modi” ile tanışmalarını sağlamaktı. Bir de, dik başlı fırça darbelerinin doyumsuz bir aşk hikayesiyle birleşmesinden oluşan 2 saatlik keyifli bir filmi tavsiye etmek. Ama Modigliani’nin, hayat hikayesinin, serseri halinin, umarsızlığının, hayatının aşkının öylesine etkisinde kaldım ki; kendimi sadece onun hakkında sayfalarca biyografi yazısı araştırırken buldum. İşte tam da bu yüzden okuyacağınız bu yazı sadece Amedeo Clemente Modigliani yazısı olacak.
“Bir keresinde onu dans ederken gördüm Balzac heykelinin önünde. Yüzü çok güzeldi, dansı harikaydı. Kuğunun ölmeden önceki son şarkısı gibi, gülümsedi… Bir zamanlar olduğu her şeydi. O anı çaldım ve zihnime kilitledim, orada durup beni rahatlatması için son günlerimde…” -Auguste Renoir-
36 yıl süren kısa hayatında sayısız eser veren, eserlerinin çoğunu yaşadığı buhran hallerinde parçalayıp atan, kendisi burjuva bir ailenin çocuğu olmasına rağmen dönemin burjuva hayatını reddeden, bolca uyuşturucu kullanan, kendi deyimiyle “açıkçası yaşamım umrumda bile değil”in sonuna kadar hakkını veren ve çoğu dahi sanatçı gibi maalesef öldükten sonra değeri anlaşılan bir ressam o.
Kısa yaşamının her döneminde ötekileşmesini fazlaca hissedeceği Yahudi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda ailesinin mali sıkıntıları ile yüzleşti ve daha da kötüsü hastalıklı bir çocukluk dönemi geçirdi. Önce vereme yakalanan, ardından tifo ile mücadele eden akciğerleri, tüm yaşamını etkileyecek tahribatı çocuk yaşta alacak ve belki de umarsız hayat tarzının en büyük düşmanı olacaktı. Çizime tam da bu yaşlarda başladı, annesi onu sanata yönlendiren ve çocukluğunda yeteneğini destekleyen ve belki de sanat tarihine adını yazdıracak kaderinin en önemli kadın figürünün ilkiydi. Annesinin günlüğünden akan satırlar ise Modigliani’nin kaçınılmaz yolunun adeta habercisiydi; “Bu çocuğun karakteri hala o kadar şekilsiz ki ne düşüneceğimi bilemiyorum. Bazen şımarık bir çocuk gibi davranıyor ancak zekâ konusunda hiçbir eksiğinin olmadığının farkındayım. Beklemeli ve bu kozanın içinden nasıl bir kelebek çıkacağını görmeliyiz. Kim bilir belki de bir sanatçı çıkar?”
Bir tifo ateşlenmesi sırasında, iyileşince Floransa’da bulunan Pitti Sarayı ve Uffizi Galerisi’ndeki sanat eserlerini görmek istediğini söylediğinde daha 14 yaşındaydı. Doğduğu şehir Livorno’nun yerel müzesi, İtalyan Rönesans ustalarının eserlerine çok az yer verdikçe, Modigliani’nin Floransa’da yapılan büyük eserler hakkında duydukları adeta bir masaldı onun için. Bu masallar, hastalanmış haliyle, onun için büyük bir umutsuzluğun kaynağı oluyordu; onları asla şahsen görme şansı olamayacaktı. Ama annesi, iyileştiği anda kendisini Floransa’ya götüreceğine söz verdi. Sadece bu sözü yerine getirmekle kalmadı, aynı zamanda Livorno’daki en iyi resim ustası Guglielmo Micheli’ye kaydolmayı da üstlendi. İşte bir devir şimdi başlıyordu.
Modigliani, yaklaşık 2 yıl Micheli’nin Sanat Okulu’nda çalıştı. Onun en temel sanat eğitimi, 19. yüzyıl İtalyan sanatının tarzı ve temaları üzerine derinlemesine inen bir atmosferde gerçekleşti. Modigliani büyük bir istek ve arzuyla yaptığı çalışmalarını ancak hastalığının onu çok zorladığı zamanlarda durdurdu, kalan tüm zamanlarında bu okulda yaptığı çalışmalar eşsizdi ve oldukça umut vadediyordu.
Bu dönemin sonlarında Modigliani Roma’da, genellikle tarihi ve dini eserler veren, İncil çalışmalarının ve sahnelerinin ressamı Domenico Morelli’nin çalışmalarına hayran kaldı. Şimdilerde İtalya’nın dışında pek tanınmayan bu ressamın dönemin “Macchiaioli” adındaki İtalyan ressam grubuna ilham verdiği söylenir. Bu grup kurallara bağlı İtalyan sanat akademilerine tepki gösteren ve eğitim için doğaya bakan bir gruptu ve Modigliani’ in bu gruptan etkilenmesi kaçınılmazdı. Bu küçük, yerel sanat hareketinin akademik tür ressamların burjuva tarzlarına tepki verme ihtiyacı vardı. Modi de tüm hayatı boyunca burjuva hayatı reddeden, fütursuz, kuralsız bir çizgide üretecekti eserlerini.
İlk nü eserlerini vermeye başladığında onun için “çıplak resim yapmadığında, hizmetçi kızı baştan çıkarmakla meşgul olduğu” söylenir. Çılgın ve kadınlarla olan renkli hayatı bir kenara, aldığı eğitim ve etkilendiği sanatçıların ışığında yine Floransa’da Nude Studies Free School’a kaydoldu; fakat istediği, kendini göstereceği özgürlüğü burada bile bulamadı ve büyük bir hayal kırıklığı ile Venedik’e taşındı.
Venedik’te yaptığı ilk iş esrar içmek oldu, zamanının çoğunu şehrin ıslak, karanlık ve itibarsız kısımlarında geçirdi. Bu yaşam tarzı eserlerinde büyük iz bıraksa da, seçimleri sıradan genç isyanından veya zamanın sanatçılarından neredeyse beklenen hazza odaklı ve bohem yaşam tarzından daha fazlasıydı. Peki bu umrunda mıydı, pek sanmam. Herkesin yapamayacağı şeydi, hayatını dilediği gibi yaşamak! Bu dönemde özellikle Nietzsche’yi fazlaca okuduğu ve genel yaşam tarzında onun etkisinde kaldığı kaynaklarda yer alır. Özellikle Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün tabiri caizse elinden düşmediği, Nietzsche’nin hayatını değiştiren Arthur Schopenhauer’ in “Akıl Zayıflığı” adlı kitabı hakkında söylediği: “Bana, bu kitabı alıp eve götürmem için hangi kutsal ruhun fısıldadığını bilmiyorum.’’ cümlesi gibi, Modigliani için de Zerdüşt için fısıldanmıştı belli ki…
Aslında tüm bu sapkın gibi görünen hayatın içinde, hayatı fazlasıyla kavradığı, belki de en uçlarda yaşayarak daha derin anladığı arkadaşlarına yazdığı mektuplardan kalan cümlelerde görülüyordu: “Sevgili arkadaşım.
Bir burjuva bugün bana hakaret etti. Bana ya da en azından beynimin tembel olduğunu söyledi. Bana iyi geldi. Uyanmak için her sabah böyle bir uyarıyı sevmeliyim: Ama bizi anlayamazlar, hayatı anlayamazlar … “
Topladığım bilgiler sanırım bu yazıyı fazlaca uzatacak… Modi’nin Paris’e taşınması ve en verimli dönemlerine geçişi, Picasso ile ilişkisi, hayatının aşkı Jeanne Hebuterne ile tanışması ve hızlı yaşantısının sonu ikinci yazının hakkı olsun… Görüşmek üzere.
Kapak fotoğrafı: Business People
İlginizi çekebilir: Aytül Sanalp’ten Giuseppe Arcimboldo
Modigliani'yi zaten çok severim, .ok da güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık