Momo: Yetişkinler İçin Bir Masal Kitabı
Zaman nedir? Parayla satın alınan bir şey midir, yoksa kazanılan paraya karşılık harcanan bir şey mi? Nasıl değerlendirilir ya da zamandan nasıl tasarruf edilir? Kendinize, ailenize, sevdiklerinize zaman ayırabilmek için illa fedakarlıklarda mı bulunmak gerekir? Gelin zamanın hayatınızdaki yerini bir kere daha düşünmeden önce sizi Momo ile tanıştırayım.
Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.
Momo, daha çok çocuk edebiyatına katkılarıyla bilinen Alman yazar Michael Ende’nin 1973 yılında yayınlanan romanı. Kapağı ve konusu, kitabı ilk bakışta yine bir çocuk edebiyatı eseri olarak değerlendirmemize sebep olsa da Momo aslında bundan çok daha fazlası… Ende, Momo ve onun değer yargıları üzerinden modern toplumlarda zaman ve para çatışması, üretimin mekanikleşmesi ve insan hayatının monotonlaşması gibi birçok konuya değiniyor.
“Hikâyelerimi içimdeki çocuk ve hepimiz için anlatıyorum, benim kitaplarım 8 ve 80 yaş arasındaki tüm çocuklar içindir.“
Not: Yazının buradan sonrası kitaba dair detaylı bilgiler içeriyor, kitabı okuduktan sonra yazıya dönmenizi tavsiye ederim. 🙂
Yazarın bu masalsı romanla anlatmak istediklerini incelemeden önce sizlere kısaca Momo’yu tanıtmak ve kitabın konusundan ana hatlarıyla bahsetmek isterim. Momo, bir kentin ardındaki kulübelere yakın bir amfitiyatro harabesinin altındaki oyukta yaşamaya başlayan kimsesiz bir kız. Kulübelerde yaşayan halkın himayesi altına aldığı bu küçük kız, çevredeki çocuklar için de vazgeçilmez bir oyun arkadaşı oluyor. Aslında, Momo zamanla onunla tanışan herkes için vazgeçilmez bir konuma geliyor. Bunun yegane nedeni ise Momo’nun karşısındakini dinlemeyi bilmesi. Bizim bugünlerde dinlemek diye tabir ettiğimiz eylemden çok daha derin, çok daha saf ve içten bir şekilde karşısındakini dinleyen küçük kız; küsleri barıştıran, genç-yaşlı herkese ilham veren ve herkesin derdine çözüm bulmasını sağlayan bir yeteneğe sahip.
Momo kasabalının hayatında bu denli merkezi bir yer edinmişken Duman Adamlar dahil oluyor hikâyemize. Duman renginde, melon şapkalı ve sürekli sigara içen bu adamlar “Zaman Tasarrufu Şirketi”nin çalışanları, insanların zamanlarını çalan ve ancak çaldıkları bu zamanla var olabilen zaman hırsızları aslında.
Onlar varlıklarını, insanların ömrünü tüketerek sürdürüyorlar. Fakat zaman, gerçek sahiplerinden alınınca ölüyor. Her insanın kendisine ait belli bir zamanı vardır. Ve bu zaman da yalnızca onda kaldıkça canlıdır, yaşar.
Momo’nun dostları dahil kentteki herkesin yavaş yavaş zaman tasarrufuna başlamasıyla kimsenin birbirine, çocuklarına ya da kendilerine ayıracak vakti kalmamaya başlıyor. İnsanlar, eskiden keyifle yaptıkları işlerinden zevk almamaya, yaptıkları her hareketi zamandan tasarruf etmek adına yapar hale geliyor. Çocuklara ayıracak vakitleri kalmayan aileler çözümü birbirinden pahalı oyuncaklarda ve onlar işteyken yalnız kalan çocuklarını sokaklarda başıboş gezip oyunlar oynamalarını engellemek adına “Çocuk Depoları”na bırakmakta buluyorlar. Hayatlarına renk katan her şeyden zaman tasarrufu uğruna vazgeçen halk ise tasarruf ettikleri zamanın onlardan çalındığının ve artık hiçbir şeye vakitlerinin olmadığının farkına varamıyor. Kimsenin yanına uğrayacak vaktinin kalmamasıyla iyice yalnız kalan Momo ise zaman bekçisi “Hora Usta” ve kaplumbağası “Kassiopeia”nın yardımıyla Duman Adamlar’ı alt edip çalınan zamanları sahiplerine geri vermeye ve çöpçü Beppo ve Gigi başta olmak üzere bütün dostlarını geri kazanmaya çalışıyor.
Gelelim Michael Ende’nin biz yetişkinlere anlatmak istediklerine… Çocuklar için sürükleyici bir serüven, biz yetişkinler için ise bir zaman kılavuzu diye tabir edebileceğim bu kitapta Michael Ende, en basit hatlarıyla modern toplumlarda zaman algısı başta olmak üzere değişen toplumsal değerleri bir çocuğun gözünden aktarıyor. Kapitalist toplum düzeninin üretime ve zaman tasarrufuna olan takıntısından, insanlar dahil her eylemin ve objenin mekanikleşmesinden ve monotonlaşmasından dem vuruyor. Tüketmek, daha çok tüketmek için yaşar hale gelmiş bizlere ve bilinçsizce yaşadığımız bu hayata dışarıdan bakma ve en önemlisi de bu hayatı sorgulama imkanı tanıyor. Zamanınızı nasıl değerlendirdiğinizi, iş hayatınızla özel hayatınız arasındaki dengeyi, sevdiklerinizle ve belki de en önemlisi kendinizle geçirdiğiniz vakti irdelerken buluyorsunuz kendinizi istemsizce. Zamandan tasarruf ettikçe hiçbir şeye zamanları kalmayan yetişkinlerle yüzleştikçe kendi hayatınıza dönüyor, zamanınız kalmadığı için kaçırdığınız şeyleri düşünüyorsunuz. Farkındalık ve bilinçlenme ise dışarıdan bir göz olarak hayatınıza bakıp kendi zaman hırsızlarınızla yüzleştiğinizde başlıyor.
Modern dünyayı duygulara yer bırakmayan karanlık bir yer olarak tanımlayan Ende, bir şeyin değerinin parayla değil zamanla ölçüldüğü ütopik bir toplum portresi çiziyor romanında. Başarı ve varlık hırsından insani duygulara ve paylaşımlara yer bırakmayan bir toplumsal düzeni; bu düzenin en masumunun, bir çocuğun gözünden eleştiriyor. Eline pahalı bir oyuncak ya da bir tablet tutuşturulmuş bir çocuğun değil; oyun oynamayı, paylaşmayı ve dinlemeyi bilen bir çocuğun gözünden yapılıyor bu eleştiri. Bu çocuk sayesinde çalınan zamanlarını geri kazanan ve özgürleşen insanlar, aydınlanan karanlıklar ise yazarın başta çizdiği ütopyaya dair yüreğimizde bir umut filizi bırakıyor.
Ende’nin elinizden kayıp gittiğini fark etmenizi istediği bir diğer değer ise dinleme yeteneği. Dert dinlemenin yerini dert yarıştırmaya bıraktığı şu günlerde empati yeteneğimizi gitgide kaybediyoruz. Karşıdakini dinleyip ona yardımcı olacak yerde kendi dertlerimizden yakınıyoruz çoğu zaman. Momo ise size gerçekten dinlemenin ne demek olduğunu öğretiyor. Bazen birini dinlerken hiçbir şey söylememenin çok şey söylemekten daha anlamlı olduğunu kanıtlıyor. Varlığınızla verdiğiniz desteğin, kendi dertlerinizle karşılaştırarak yapacağınız yorumların ya da psikolojik tespitlerle şişirilmiş tabirlerin önüne geçeceğini gösteriyor. Ayrıca bunun sadece karşınızdaki kişi için değil, sizin için de geçerli olduğunu unutmamak gerekiyor. Çoğu zaman çözüm, birilerine dertlerinizi anlatıp dermanı onların söyleyeceklerinde aramak yerine kendi içinize bakmak ve kendinizi dinlemekten geçebiliyor…
Ben size bütün bunları olup bitmiş gibi anlattım. Oysa gelecekte olacakmış gibi de anlatabilirdim. Benim için ikisi arasında büyük bir ayrım yok.
Momo’yu ilk okumaya başladığımda, niye bu kadar geç kaldım diye kendime kızdım. Ama okudukça hayatla yeni yeni yüzleştiğim, ilk defa tam zamanlı öğrenci olmadan geçirdiğim 2 yılın sonunda, en doğru zamanlardan birinde karşıma çıktığını anladım Momo’nun. Daha önce okusaydım aynı çıkarımları yapar mıydım bilmiyorum ama bu kitabın hayatın belli başlı dönemlerinde insanın kendini silkelemesi ve kendi içine bakması adına birkaç kez okunması gerektiğini düşünüyorum. Bu cümlelerden hareketle kitabı okuyana tekrar okumasını, baştaki spoiler yorumumu göz ardı edip yazıyı buraya kadar okuyan fakat kitabı okumayanlara da çok geciktirmeden Momo’yla tanışmasını öneriyorum.
Kapak Fotoğrafı: Instagram @mecczum
Yaprak Civan’dan Muzip Masal Cini ile Masalların Dünyasına Doğru
İlk yorumu siz yazın!