Değişen Dergiciliğin 10 Yılı: Monocle Üzerine Düşünceler
Monocle öncelikle günümüz dünyasını çok iyi anlayıp buna uygun bir içeriği çekici bir tasarım ile okuyucuya sunmayı, bunu da bir yaşam tarzı sunan farklı boyutları ile büyük bir medya projesine bir kimliğe dönüştürmeyi başardı. Bu sayede de insanlar hiç de ucuz olmayan, üstelik elde veya çantada taşımak için de oldukça ağır sayılabilecek bir dergiyi dijital bir çağda kiosklardan veya kitapevlerinden almaya devam ettiler.
Elimde Monocle‘ın Mart 2017 sayısı var; başka bir deyişle derginin yayın hayatına başlamasının 10. yıldönümü anısına hazırlanmış 101. özel koleksiyon sayısı… Ve bu sayının ilk sayfalarını çevirmeye başladığım anda dergi hakkında bir yazı düşüncesi düşüyor aklıma.
Monocle’ı yaklaşık 4 yıldır her ay düzenli olarak satın alıyorum. Daha önce de GQ’nun İngiliz ve İtalyan versiyonlarını ve Wallpaper’ı uzun süre düzenli olarak takip etmiştim. Bunlara ek olarak Esquire’ın Kuzey Amerika versiyonu, Gentleman, Arena ve Vanity Fair gibi dergilerin de farklı sayılarını satın almıştım. Bunlar dışında da geniş bir yelpazede Sights & Sound’dan Q’ya; Watchtime’dan QP’ye moda, tasarım, sanat ve saat gibi özel bir konuya odaklanmış özel dergileri de elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Monocle tüm bu dergiler içinde çok farklı bir yere konumlanıyor ve kanımca özel bir ilgiyi hakediyor.
Monocle, dergi dünyasının ‘harika çocuğu’ Kanadalı girişimci, gazeteci ve yayıncı Tyler Brule’nin bir girişimi. Brule, Monocle öncesinde yayın ve medya dünyasının bir başka önemli ismi Avusturyalı Alexander Geringer ile kurduğu Wallpaper ile yayın ve medya dünyasına hızlı bir giriş yapmıştı. Wallpaper, benzerleri daha önce kurulsa da 1990lar’a damgasını vuran ve kendi etrafında bir efsane yaratan bir dergi oldu. Wallpaper, tasarımın her boyutuna ve alanına farklı ve yenilikçi bir şekilde yaklaşırken okuyucularına yaşam tarzı, kültür-sanat ve seyahat konularında da zihin açıcı bir bakış açısı katıyordu. Brule ve Geringer dergiyi kurduktan sadece bir yıl sonra Time Inc’e sattılar. Brule, 2002’ye kadar derginin editoryal direktörü olarak dergideki varlığını sürdürdü.
Brule 2001’de İngiliz Dergi Editörleri Topluluğu Yaşam Boyu Ödülü’nü alan en genç editör oldu. 2002’de Wallpaper’dan ayrıldıktan sonra bir süre kurduğu reklam ajansı Winkreative ile reklamcılık yaptı; Financial Times, New York Times, Neue Zürcher Zeitung Am Sonntag gibi gazetelerde köşe yazdı. 2006’da da Monocle adında yeni bir dergi kuracağını ilan etti ve derginin ik sayısı 15 Şubat 2007’de yayınlandı.
Brule’nin ‘her zaman yapmak istediğim bir medya projesiydi’ dediği Monocle on yıldır yayın hayatında ve her yıl farklı özellikler ve yeniliklerle günümüz yayın dünyasında kendine çok ayrıcalıklı bir yer edindi. Kesinlikle iddia edilebilir ki Monocle bugün mevcut dergiler içinde neredeyse rakipsiz bir şekilde dergi yayıncılığını değiştirdi; çıtayı kolay kolay erişilemeyecek bir yere yükseltti.
Peki Monocle’u eşşiz yapan nedir?
Öncelikle Monocle uluslararası ilişkilerin gündemini oluşturan önemli konulardan göçmen sorununa; görsel sanatlardan, edebiyattan, sinemadan modaya tasarıma ve gastronomiye çok farklı konuda ilgi çekici yazılar, dosyalar ve röportajlar yayınlıyor ve bu kadar farklı alana olabilecek en derin bir perspektifle yaklaşıyor. Üstelik bu yaklaşımları okuyucuda ciddi bir merak uyandırıyor; okuyucuyu konuyu daha derinlikli bir şekilde araştırmaya sevkediyor.
Monocle günümüz dünyasını, onun dinamiklerini çok iyi anlayan ve bunu çok net bir biçimde okuyucuya aktaran bir dergi. Neredeyse her sayısında girişimcilik ve alan ayırt etmeksizin inovasyon-yenilik konularını işliyor, dünyanın çok farklı köşelerinden iyi örnekleri okuyucuya sunuyor. Açıkcası bu konuda derginin araştırmacı gazetecilik başarısına ve bilgi kaynaklarının çeşitliliğine hayran olmamak elde değil. Nitekim aralarında İstanbul’un da olduğu 30 ülkede Monocle muhabirleri görev yapıyor. İstanbul’da ayrıca bir Monocle ofisi de birkaç sene önce faaliyete geçti.
Seyahat konusuna yaklaşımları seyahat etmeyi lüks veya tatilleri geçirmek için yapılan turistik bir etkinlik olmanın ötesinde bir yaşam tarzı, kültürel ve sanatsal kavram olarak ele almaları; küresel ve çok kültürlü bir dünyanın oluşturulması ve sürdürülebilir olması için gerekli bir fenomen olarak kabul edip buna uygun yazılar ve dosyalar yayınlamaları dergiyi çok farklı bir boyuta taşıyor. İtiraf etmem gerekirse seyahati bir hobi olarak görüp çok seyahat etmeye başlamamda Monocle’ın etkisi büyüktür.
Monocle yayın hayatına geçtiği 2007’den bu yana ‘Dünyanın En Yaşanılabilir 25 Şehri’ sıralaması yapıyor ve yayınlıyor. Bugün bu liste Mercer ve The Economist Intelligence Unit listeleri ile birlikte alanındaki en önemli üç sıralamadan biri. Monocle diğer iki listenin aksine yaşam kalitesine çok daha farklı ve geniş bir perspektiften yaklaşıyor ki bu da onun listesini daha turist ve eğlence dostu hale getiriyor. Derecelendirmede genel kıstaslar yanında açık havada yemek yeme olanağı, gece saat 22.00’den sonra iyi bir restoranda yemek yeme şansı, yıl boyunca güneşli gün sayısı gibi kriterler de yer alıyor.
Monocle yine her sene yayınladığı ülkelerin ‘soft power’ sıralaması da uluslararası ilişkilerde farklı bir bakış açısı arayanlar için ilgi çekici bir analiz sunuyor.
Dergi uluslararasılık, çok kültürlülük, çevre ve enerji alanında sürdürülebilirlik, demokrasi, insan ve hayvan hakları ve göçmen sorunları gibi konularda net ve açık bir tavır sergiliyor. Bu konularda gerektiği zaman ‘uygun bir lisan’ ile eleştirilerini ve uyarılarını yapıyor. Üstelik dergi bu yayın stratejisinde sözü edilen alanlardaki ‘politik doğruculuğunu’ rahatsız edici ve bıktırıcı bir düzeyde değil tam aksine yapıcı ve ‘nesnel’ bilgiler ve ilkeler doğrultusunda yapmaya gayret ediyor.
Benim gibi iflah olmaz ‘nostaljikleri’, geçmişi idealleştiren romantikleri de mutlu edecek bir şekilde, gelecekten, yenilikten, ilerlemekten bahsederken geçmişi geri planda bırakmıyor. Özellikle şehircilik, tasarım, sanat alanlarında eskinin, tarihi olanın korunması konusunda neredeyse aktivist düzeyinde yayınlar yapıyor, dosyalar hazırlıyor. Derginin hala ısrarla baskının ölmediğini vurgulayan; dergilerin, kitapların ve gazetelerin baskı versiyonlarının yaşamasına yönelik yayınları bu genel politikanın bir sonucu olarak da görülebilir.
İçerikte tasarıma verilen önem şekilde de unutulmuyor. Kapak ve sayfa düzeninden her alanda tasarıma gösterilen önem, detaylar, incelikler okuyucunun dergiyi okurken görsel olarak da büyük haz almasını sağlıyor.
Monocle sadece bir dergi değil. Onu bir bütün olarak, farklı yayınları ve iletişim kanalları ile bir yaşam tarzı sunan büyük bir medya projesi olarak görmek gerekiyor. Öncelikle 24 saat yayın yapan ve sanat, edebiyat, sinema, şehir hayatı, kültür, tasarım, uluslararası ilişkiler, seyahat gibi farklı masalardan oluşan online radyo M Radio 24 radyo alanında çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Radyoyu indirdiğiniz bir uygulama ile canlı takip edebileceğiniz gibi ilgilendiğiniz alanda kaçırdığınız herhangi bir programı sonrasında da telefon veya tabletinize indirip dinleyebiliyorsunuz. Programların arasında çalan kaliteli pop müzikler de cabası.
Derginin basılı dergi konusundaki tavrının bir devamı olarak yılda iki kere çıkan ve online versiyonları olmayan iki yayın, The Forecast ve yazın yayınlanan The Escapist iş dünyası, uluslararası ilişkiler ve küresel konularda zihin açıcı içerikler sunuyor. Bunlara ek olarak Monocle, 2013’den beri Berlin merkezli yayınevi Gestalten ile işbirliği içinde girişimcilik, gastronomi ve soft-power gibi konularda kitaplar yayınlıyor. Yine Gestalten ile işbirliği içinde aralarında İstanbul’un da yer aldığı birçok şehir için ‘şehir rehberleri’ çıkarıyor. Şehir rehberleri çok ziyaret edilen Madrid, Roma, İstanbul gibi turistik şehirlerin az bilinen özelliklerini ve adreslerini anlatıyor.
Üye olunduğu takdirde her gün gönderilen e-postalar ile günün önemli politik, toplumsal, sanatsal ve aktüalite haberlerine ulaşmak mümkün. Bu e-postalar içerdikleri bilgi, görsel malzeme ve videolar ile çok zengin bir günlük içerik sunuyor takipçisine.
Monocle web sitesi de radyoyu canlı olarak takip etmenin ötesinde site için özel olarak çekilen videoların seyredilebileceği, online olarak alışveriş yapılabilecek ve farklı alanlarda haberlere ulaşılabilecek kapsamlı kullanıcı dostu bir online platform. Alışveriş demişken Monocle, tekstilden ev/dekorasyona; kırtasiyeden kozmetiğe farklı markalarla işbirliği yaparak kendi için özel ürünler tasarlatıyor. Bu ürünleri online olarak almak da mümkün ama Londra, New York, Tokyo, Toronto, Hong Kong, Singapur ve Merano’da bulunan Monocle konsept mağazalarından bu ürünleri almak daha geleneksel bir alışveriş deneyimi sunuyor. Londra ve Tokyo’da mağaza içinde yer alan Monocle Kioscafe’lerde bir şeyler atıştırıp iyi kahve içmek şansı da bulunuyor. Bu mağazalar dışında farklı ülkelerde de Monocle ürünlerini bulmak olası. Türkiye’de Monocle tasarımlarının örneklerine Beymen Mağazaları’nda ulaşılabiliyor.
Monocle, 2015’den beri farklı paydaşların bir araya geldiği ve şehir yaşamının kalitesinin arttırılmasına yönelik tartışmaların yapıldığı ‘Yaşam Kalitesi Konferansları’ düzenliyor.
Tüm bu özellikleri ile Monocle yayın hayatına devam ettiği on yıl boyunca, belki biraz iddialı bir saptama olacak ama, dergiciliği kökten değiştirdi. Benim gibi baskı dergiciliğin sonuna gelindiğine dair şüpheleri olan ciddi sayıda insanın dergilere olan güvenini tazeledi.
Monocle öncelikle günümüz dünyasını çok iyi anlayıp buna uygun bir içeriği çekici bir tasarım ile okuyucuya sunmayı, bunu da bir yaşam tarzı sunan farklı boyutları ile büyük bir medya projesine bir kimliğe dönüştürmeyi başardı. Bu sayede de insanlar hiç de ucuz olmayan, üstelik elde veya çantada taşımak için de oldukça ağır sayılabilecek bir dergiyi dijital bir çağda kiosklardan veya kitapevlerinden almaya devam ettiler.
Monocle sunduğu yaşam tarzı ve yayıncılık dışında, belki de bunlardan çok daha önemli misyon üstleniyor: Dünyanın herhangi bir bölgesinde açılan küçük bir kahveci veya bir kitapevi haberinden hareketle bugün dünyanın en çok ihtiyacı olan şeyi yapıyor ve gelecek ile ilgili insanlığa umut veriyor. En azından benim gibi iflah olmaz karamsarlar bir bardak iyi kahve eşliğinde derginin sayfalarını çevirirken kısa da olsa bu umuda sarılıyor. Ne demişler: Umut fakirin ekmeği….
İlk yorumu siz yazın!