theMagger.com'a kayıt olduğunuzda,
• theMagger’a keşiflerinizle katkıda bulunarak, yazar olup dilediğiniz konuda yazılarınızı yayınlayabilir ve kendi blog sayfanızı oluşturabilirsiniz,
• Yazılarını kaçırmak istemediğiniz yazarları, sevdiğiniz kategorileri ve ilginizi çeken etiketleri takip edebilirsiniz,
• Takip ettiğiniz yazar, kategori, etiket ve okuduğunuz yazılara göre size özel ana sayfa akışınızı oluşturabilirsiniz,
• İlginizi çeken yazıları sonra okumak için kaydedebilirsiniz,
• Yakınımdakiler bölümünden çevrenizdeki mekanlarla ilgili theMagger.com'da yazılmış yazıları görebilirsiniz,
• Yazılara yorum yaparak merak ettiklerinizi yazara sorabilir; fikirlerinizi yazar ve okurlarla paylaşabilirsiniz,
Bizimle birlikte pek keyifli bir keşif yolculuğuna çıkacağınızdan emin olabilirsiniz. Şimdiden hoş geldiniz!
Filmi gösterime çıktığı gün seyrettim ve sonrasında da üzerine yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm ve yazmamaya karar verdim. Siz yazmışsınız elinize sağlık. Uzun uzun diğer iki uyarlama ile kıyaslama yapmayacağım ama hızlıca şunu söyleyebilirim ki filmi teknik ve sinematografik açıdan çok başarılı ancak içerik açısından eksik buldum. Yönetmen bir tercih yaparak romanda ve önceki uyarlamalarından ciddi bir öneme sahip olan cephe öncesini bilerek atlamış; çünkü amacı sadece cepheyi, onun dehşetini göstermek. Bu bence romana bir haksızlık. Savaşa hazırlık aşaması hem romanın hem de Alman toplumumun savaş ile ilişkisini çok iyi ortaya koyan bir bölümdür. Orada Okul Müdürü, savaş destekçisi ve Nazi döneminin ilk habercisi sayılabilecek Kantorek ve özellikle sınıfsal ezikliğini savaş sayesinde gidermeye çalışan ve sonrasında cepheye gittiğinde 'harbe giden' herkes gibi değişim eğitim çavuşu Himmelstoss çok önemli karakterlerdir. Bu kapsamda ana kaynağı bilen ve önceki iki uyarlamayı birkaç kez seyretmiş biri olarak bu filmi tamamlanmamış bulduğumu itiraf edeyim. Öte yandan, muhtemelen dünya edebiyat tarihinin en çok bilinen anti-savaş romanını genç kuşaklara tanıttığı ve baştan sonra ekrana bağlayacak şekilde başarılı sinematografisi için filmin seyredilmeye değer olduğunu düşünüyorum. Sevgiler..
Yazı çok kapsamlı olmuş. Yalnız kabul etmemiz gerekir ki Moda geri dönülmeyecek şekilde kayboluyor... İstanbul'da yaşayanlar eski Moğollar gibi, üşüştükleri yeri yağmalayıp gidiyorlar. Tabi buna yerel yönetim de ses çıkarmıyor rant uğruna.
Selamlar, filmi sizin yazınız üzerine bu sabah seyrettim. Ben açıkcası Oya'nın kült olan dizisinin de büyük hayranı olmamıştım. Yine de niçin geniş bir hayran kitlesi olduğunu anlayabiliyorum ve yaptığı işlerin özellikli ve nitelikli olduğunu da kabul ediyorum. Cici, örneği daha önce yapılmış aile filmlerinin bir örneği olmuş genel anlamıyla. Öte yandan bazı anlar ve bazı karakterler etkileyici. Özellikle Saliha ve Cemil karakterlerinin buluştuğu ve Olgun Şimşek'in çok iyi bir oyunculuk sergilediği sahne belki de filmin en iyi sahnesi. Bir de TRT detayları filme ince ve hoş bir nostaljik atmosfer katmış. Yine de sonuç olarak iyi çekilmiş ve iyi oynanmış iyi bir TV filmi olarak değerlendirilebilir kanaatimce. Yazınız olmasaydı muhtemelen haberim olmayacaktı. Sevgiler
21. Yüzyıl'da kredi kartı kabul etmemek itiraf edeyim basbayağı ukalalık ve arroganlıktır. Otantiklik altında kredi kartı kabul etmemek ile web sitesine sahip olmamak veya online olarak menüye ulaşamamak arasında hiçbir fark yok bence.
selamlar.. açıkcası şimdi okuduğumda liste için eksik tanımım doğru olmamış. Dediğiniz gibi öznel bir liste ki benim gibi The Magger'da listeli pek çok yazı yazmış ve her bir yazıda o listenin öznel olduğunu belirtmiş biri olarak bunu yazmamam lazımdı. Bir de dediğiniz gibi Der Himmel Under Berlin 1987 tarihli ve hala Duvar ayaktayken yapılmış bir film, sizin listenin konseptine uymuyor. Yeni yazı fikri verdiğiniz için de teşekkürler 🙂
Uzun zaman üzerinde düşündüğüm ama bir türlü bitiremediğim bir yazıydı Berlin, Sinema ve filmler. Yazmak size kısmet olmuş. Benim listemde de olan filmler var. Benim listemde eski fimler de var, 1960lardan Soğuk Savaş dönemi filmleri. O dönem Berlin'İ tanımak için ki ben Berlin'i çok severim ama eski Berlin ruhunu. O yüzden de hep Alexanderplatz'da kalırım mesela. BU fimlerde o ruh da vardır: 1963 yapımı Funeral in Berlin, 1966 Torn Curtain, 1961 yapımı One, Two, Three. Bunlara Doğu Berlin temalı Des Leben der Anderen, ve The Spy who came in from the Cold da eklenebilir. Öte yandan listenizde bir eksik var. Açık ara Berlin üzerine yapılmış en iyi film: Der Himmel Under Berlin... o olmadan her türlü Berlin ve filmler listesi eksiktir kanaatimce. Elinize sağlık...
Listeme eklemiştim ama öylesine.. yazıdan sonra merak ettim, ailecek seyredebiliriz.
Turistik yerler ile ilgili şöyle bir durum var: O kadar merkezi yerlerdeler ki gezdikten sonra çok açıkınca fiyat-kalite insanların umrumda olmuyor ve gördükleri ilk yere oturuyorlar. Bir de insanların çoğu bir yere giderken kapsamlı bir araştırma yapmıyor; gözüne kestirdiği yere oturuyorlar. Tabi belki biraz elitist ve arogan bir görüş olacak ama ortalama insanın damak tadı da ortalama olur. Yoksa turistik yerlerin çoğunun bu fiyat - kalite ile yaşaması nasıl mümkün olur? Ben turistik yerlerde yemem. Şöyle bir örnek vereyim. Hayatım boyunca bir kere bile Sultanahmet bölgesinde yemek yemedim. Roma'ya defalarca gittim ve hiçbir zaman Piazza di Novona'da bir yere oturtmadım.
tabi ki 🙂)
Dubai'de de ilginç bir tiyatro ortamı oluşmaya başlamış. Özellikle burada dijital entalasyonlarla birleştirilen, daha çok karma sahne gösterileri popüler.