Erdi Işık’ın senaryosunu kaleme aldığı, Nadim Güç tarafından yönetilen, başrollerinde Nur Sürer, Aslıhan Gürbüz ve Osman Sonat’ı gördüğümüz 2024 yapımı film: Mukadderat. Karşımıza ilk bakışta güçlü bir tezat çıkıyor, zira filmin adı, “takdir olunmuş olanlar”, “karşılaşılması kaçınılmaz” anlamına geliyor. Öte yandan ele alınan tema, yaşlı bir kadının toplumsal dinamikler ve yörenin kültürel dokusu ile bağdaşmayacak şekilde eşinin vefatından bir gün sonra evlenmek istemesi ve buna yönelik davranışları bir nevi yazgıya karşı eyleme geçerek kendisinden beklenenden farklı bir yol çizmesi olarak özetlenebilir.

Mukadderat | Fotoğraf: Mobilet

Biliyoruz ki tüm sanat yapıtlarında ele alınan konular, aşk, ölüm, göç, savaş, ayrılık vb. yıllar boyu değişmeyen benzer konular ancak gene tüm sanat yapıtlarında olduğu gibi burada da filmi farklılaştıran biçimi, yani nasıl anlatıldığı. Filmin özü itibariyle insanın ulaşmak için çaba sarf edip emek harcamak isteyeceği bir hedefinin olması gibi önemli bir değeri temsil ettiği düşünülebilir. Ancak burada yaşlı bir kadın üzerinden anlatılan hikâyede, yaşlılık olgusuna alternatif bir bakış da olduğu görülüyor.

Mukadderat | Fotoğraf: OrtaKoltuk

Yaşlılığa dair algımızın nasıl şekillendiği, kültür ve zamana göre yerleşmiş tanımının filmin içinde nasıl dönüştüğü ve tüm bunlarında gerçekçi kuramla ele alış biçimi filmi farklılaştıran önemli bir etmen. Yaşlılığın, etiketleme, roller, alt kültür gibi toplumsal ve sosyal açılardan nasıl algılandığı, yaşından ve yapmak istediklerinden dolayı film boyunca karaktere doğrudan getirilen eleştirilerde görülüyor. Buna karşılık ana karakter Sultan, çeşitli sahnelerde vurgulanan “Yaşlı başlı kadınsın.” söylemine aldırış etmeden, zaman zaman pazarda tezgâhları yıktığı sahnede olduğu gibi gerektiğinde tepkisini göstermekten de çekinmiyor. Üretildiği kültürün öğeleriyle kurgulanan hikâyede, tam da bu noktalarda gelenekseli temsil eden yan karakterlerle olan çatışmalar, Sultan’ın dönüşümünü anlamlandırmamızı ve filmin dönüm noktalarının etkisinin artmasını sağlıyor. 

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

Mukadderat | Fotoğraf: Uluslararası Antalya Film Festivali

Küçük bir ilçe olan Cide’de, ana karakter Sultan’ın oğlu ve kızı arasındaki “okumuşluk”, “modernlik”, buna mukabil vefat eden babanın kızına mirastan az pay vermesi ve kızın haksızlığa uğradığını düşünerek buna gösterdiği tepki, kahveden dedikodulara karşı yüksek sesle hakkını savunması gibi sahneler, metaforlara yer bırakmadan açıkça karakterin dönüşümünü anlatan filmin ana temasını destekleyen sahnelerle sonuca başarılı şekilde hizmet ediyor.

Elbette diyaloglar; filmin deneyimlenmesinde, duygu ve algı oluşumunda, buna mukabil anlamın inşasında kritik rol oynasa da diyalog dışında ses, görüntü vb. ile diyaloğun kendi içerisinde yer alan şive, vurgu gibi duygu aktarımını kolaylaştıran tonlamaları da filmin oturduğu gerçekçi yapının unsurları arasında sayılabilir.

Biçimci mi, Gerçekçi mi?

Mukadderat | Fotoğraf: Fav10

Bilindiği üzere biçimciler, filmlerin kurgu, montaj, hızlı, yavaş çekim, farklı kamera açıları ve filmin iki boyutlu doğası sebebiyle gerçekçi bir görsel deneyim sağlamasının olanaksız olduğun iddia ederken gerçekçi kuramda buna karşı bir duruş sergileniyor.

Diyaloglar dışında bir diğer önemli unsur da sinematografik (görüntünün kendisi -fotografik görüntü-, çerçeveleme ve çekimin süresi) sahneleri, senaryonun günlük gerçeklere uyması, oyuncunun doğallığı gibi gerçekçi estetiğinin önemli ham maddeleri yanında uzun çekim ve derin netliklerin olduğu sahneler (gün doğumu sahnesi, deniz kenarında yürüme sahnesi, vb.), kasabanın yer yer yukarıdan (aerial shot) çekimleri (köprü üzerinden arabayla geçiş, Refik’le Sultan’ın koy kenarındaki sahnesi) ile dağların denizle birleştiği ve köprülerle bağlandığı Cide’nin minimal renklendirme ile de zenginleşen doğal güzelliklerini görsel açıdan zengin sahnelerle yansıtması gibi unsurlarla başarılı bir gerçekçi film örneği sergilediği söylenebilir.

Mukadderat | Fotoğraf: Uluslararası Antalya Film Festivali

Metaforlara yer bırakmayacak şekilde karakterin dönüşümünü takip edebildiğimiz bir diğer sahne de Sultan ve Refik’in ikinci buluşma sahnesi dersek yanlış olmaz. Sultan’ın evlenmek istediği Refik Bey’le iskelede ayaklarını sallayarak otururken “moderni” temsil eden Refik’in şık çorap ve ayakkabıları ile Sultan’ın terliklerine odaklanılan kamera açısı ile “Evlenmek zorunda değilsiniz, siz de kendi ikinci baharınızı bulun, benimki balık.” sözleri ile somutlaştırdığı bakış açısı, buna karşı Sultan’ın karşı fikirleri ve sahnenin sonuna doğru fikirlerindeki değişim, kostüm-mekân-diyaloglar açısından etkileyici bir bütünlük sunuyor.

Elbette burada senarist Erdi Işık’ın Kastamonu, Cideli olduğunu ve annesinin yöredeki ilk kadın pansiyon işletmecilerden olduğunu hatırlatmak da fayda var, zira filmin analizinde göz ardı edilmeyecek bir unsur olan senaristin yaşam öyküsünün, filmin başarısında önemli bir etkisi olduğu da düşünülebilir.

Kapak Fotoğrafı: OrtaKoltuk

İlginizi çekebilir: Başak Aydın’dan Ayşe Filmi Üzerine