The Act ve Sharp Objects: Munchausen Odağında İki Dizi
Munchausen by Proxy Sendromu (MBPS) psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanı sıra çocuk istismarı olarak da nitelendirilir. Türkçeye “Vekaleten hastalık uydurma” olarak çevrilen bu sendromda çocuk defalarca hastalanır ve hastaneye götürülür, fakat patolojik hiçbir veri saptanamaz. Munchausen by Proxy Sendromu’nu konu alan The Act ve Sharp Objects dizilerini izledikten sonra araştırmaya başladığım bu konuyu, dizilerle birlikte ele alarak sizlerle paylaşmak istedim.
Munchausen by Proxy Sendromu’na Odaklanan Diziler
Munchausen by Proxy Sendromu
Munchausen by Proxy Sendromu (MBPS) psikolojik bir rahatsızlık olmasının yanı sıra çocuk istismarı olarak da nitelendirilir. Türkçeye “Vekaleten hastalık uydurma” olarak çevrilen bu sendromda çocuk defalarca hastalanır ve hastaneye götürülür fakat patolojik hiçbir veri saptanamaz. Yapay sendromlar devamlılık gösterir. Anlaşılması çok zor bir vaka olduğundan bu noktada sağlık görevlilerinin dikkati çok önemli bir yere sahip. Sendromda fail ya anne ya da bakım veren ebeveyn olarak gözlemlenir.
Munchausen by Proxy Sendromu’na sahip anne ya da ebeveynler toplum içerisinde; zeki, sağlık alanıyla ilgili, sevimli, işbirlikçi, hastane çevresinde çok vakit geçiren karakter özellikleri sergiler. Ayrıca Narsistik kişilik bozukluğu, Borderline (sınırda kişilik bozukluğu), bağımlı histeri gibi rahatsızlıklara ve sadomazoşistik davranışlara da sahip olabilirler.
The Act ve Sharp Objects dizilerinde bu sendrom çerçevesinde hastalıklı bir anne ve genetik yolla zehirlenen çocuk karakterler etrafında şekilleniyor. Bu dizilerde asıl sarsıcı olan, izlerken inanmak istemediğimiz olayların aslında gerçek hikâyelerden uyarlanması durumu.
ABD’li Clauddine Blanchard, kızını 23 yaşına kadar fiziksel ve psikolojik olarak hasta olduğuna, yürüyemediğine, zeka yaşının küçük olduğuna inandıran ve çevresini duygusal olarak istismar ederek yardımlar toplayan bir anne. Yıllarca hasta olmamasına rağmen kullandığı ilaçlar sebebiyle dişleri dökülen, kaçmaya teşebbüs ettiğinde iki hafta boyunca yatağa zincirlenen Gypsy Rose, 23 yaşına geldiğinde annesinin ona yakıştırdığı sıfatların hiçbirini taşımadığını fark ediyor ve 2015 yılında, birçok sabıkası bulunan Nicholas Godejohn ile internet üzerinden tanışıyor. Gyspy aslında annesinin onu zeka yaşının küçük olduğuna inandırması sebebiyle sürekli Disney filmleri izliyor ve en sevdiği karakter ola Rapunzel’i hapsedildiği kuleden kurtaran prens gibi onu da kurtaracak prensi bekliyor. Nicholas’ın o prens olduğuna hem kendini, hem de onu ikna ederek annesi uyurken onu eve alıyor ve bir trajedi yaşanıyor. Kendisi de psikolojik sorunlara sahip olan Nicholas, Clauddine Blanchard’ı 17 kez bıçaklayarak öldürüyor. Gyspy ise sağlık sorunları olmadığını kanıtlamak üzerine birçok testten geçirildikten sonra 10 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
The Act
Gipsy Rose ve Clauddine Blanchard’ın hikâyesinden uyarlanan 8 bölümlük dizi The Act, 2019 yılında Hulu adlı platformda yayın hayatına başladı. Munchausen by Proxy Sendromu’na sahip anne Dee Dee Blanchard (Patricia Arquette), kızını epilepsi, omurilik felci, kansızlık, şeker, alerji ve reflü gibi hastalıkları olduğuna inandırır. Yürüyemediği için tekerlekli sandalyeye mahkum olan, zihinsel ve bedensel olarak yetersiz olduğuna, zeka yaşının gerçek yaşından çok daha küçük olduğuna inanan Gypsy Rose rolünü ise Joey King üstleniyor. The Act, kızı sayesinde herkesi duygusal olarak istismar edip yardımlar toplayan, toplumda fedakar bir anne imajı çizen bir kadının ve çocuğunun yaşadığı trajedisiye odaklanıyor.
Editör Notu: Yazının devam eden bölümlerinde spoiler bulunabilir. Dilerseniz dizileri izledikte sonra bu yazıya tekrar dönebilirsiniz.
Katrina kasırgası sonrasında evsiz kalan anne kıza, Make a Wish adlı yardım derneği aralarında yardım toplayarak bir ev yapar. Tüm sağlık dosyalarının kasırgada kaybolduğunu iddia eden annenin kızına yardım toplamak için açtığı sosyal medya hesabından daha sonra annenin öldüğüne ve kızı Gyspy’nin kayıp olduğuna dair bir bildiri yayınlanır.
İlk bölümlerde annenin sürekli çocuğu için endişelenen ve fedakarlıklar yapan biri olduğunu, onu iyileştirmek için çaba gösterdiğine şahit oluyoruz. Fakat sonrasında annenin kızında olduğunu söylediği hiçbir hastalığın tıbbi bir doğruluğu olmadığını anlamaya başlıyoruz. Örneğin yürüyemediği iddia edilen Gyspy mutfakta yürüyebiliyor ve arkadaşlarıyla gayet mantıklı bir şekilde sohbet edebiliyor.
Dizinin ilerleyen bölümlerinde Dee Dee’nin de hasta bir anneye sahip olduğu ve sorunlu bir çocukluk geçirdiğini anlıyoruz. Dee Dee’nin annesi onu sürekli aşağılayan, hatta onun 4 ay hapis yatmasına sebep olan biri. Gypsy, büyüdükçe annesinin söylediklerini sorgulamaya başlıyor kendi potansiyelinin farkına varıyor. Dizide, insanı derinden sarsan birçok sahne yer alıyor, özellikle de gerçek hayattan uyarlandığını düşündükçe…
Sharp Objects
Psikolojik gerilim ve polisiye türündeki Sharp Objects, gerçekliğe dayanan bir diğer yapım. 2018 tarihli 8 bölümlük mini HBO dizisi, Gillian Flynn’in aynı adlı romanından uyarlanıyor. Başrolde Camille karakterini Amy Adams ve onun Munchausen by Proxy Sendromu’na sahip annesi Adore’u ise Patricia Clarkson canlandırıyor. İkisinin de rolünün hakkını verdiğini söylemekle başlamam gerek. Özellikle Adore’un sinir bozuculuğunu taçlandıran kirpiklerini çekerek koparma davranışı beni dizide en çok rahatsız eden sahnelerin başında yer alıyor. Adore sürekli ilgi bekleyen, gül dikeniyle elini kestiğinde bile ortalığı ayağa kaldıran ve ölen kızı Ann için ağlayıp herkese onu hatırlatan bir karakter. Ortanca çocuğu Amma (Eliza Scanlen) ve eşiyle birlikte en az kendisi kadar kasvetli Wind Gap kasabasında yaşıyor.
Vücuduna fiziksel olarak zarar veren, sevgi ve onay arayışı içerisinde olan Camille, kimseyle duygusal yakınlık kuramayan bir karakter. Çocukluğundan itibaren yaşadığı sevgisizliğe olan öfkesini annesine karşı çıkarak gösteriyor, hatta seçtiği gazetecilik mesleği bile bunun bir parçası. Sağlam bir alkolik fakat ne kadar içerse içsin çocukluk travmalarını unutamıyor. Annesi tarafından hiçbir zaman sevilmemiş olmasının nedeni ise ilerleyen bölümlerde ortaya çıkıyor. Çünkü Camille annesinin onu hasta etmesine izin vermiyor.
Camille’in kardeşi Amma ise çift karakterli biri. Evde annesinin sözünden çıkmayıp her istediğini yapan, oyuncaklarla dahi oynayan biriyken dışarı çıktığında tamamen zıt bir role bürünüyor. Cinselliğiyle ön planda, cesur, asi bir karaktere dönüşen Amma aslında annesinin ilgisinden oldukça memnun. Sırf onun ilgisini, sevgisini ve sadakatini kaybetmemek için sürekli hasta olmaya razı oluyor.
Dizi Wind Gap’te ergen yaştaki kızları hedef alan bir cinayet soruşturmasıyla başlıyor. Gazete müdürü Curry, çalışanı Camille’i bu vahşi cinayetleri araştırıp yazması için ailesinin yanına, Wind Gap’e gönderiyor. Camille hiç gitmek istemediği bu kasabada çocukluk travmalarıyla yüzleşmeye başlıyor.
Gerçek bir hikâyeden esinlenilmesi ve The Act dizisinden yola çıkarak sonunu tahmin ettiğinizi düşünüyor olabilirsiniz fakat Cafe de Flore, Demolotion, Dallas Buyers Club, Big Little Lies gibi başarılı yapımlardan tanıdığımız yönetmen Jean-Marc Vallee, dizinin finalinde bizi şok eden bir sonla baş başa bırakıyor.
Kapak Fotoğrafı: Hulu.com
İlginizi Çekebilir: Nesliay Ocakküçük’ten The Morning Show
İlk yorumu siz yazın!