Vizyondan Müzik Dolu İki Film Önerisi
24. İstabul Caz Festivali’ne saatler kala, müziğin ritmine kendini kaptırıp caz dolu akşamlar için kendini hazırlamak isteyenlere iki film önerisi!
Temmuz ayı demek İstanbullular için müzik dolu bir ay demek. Yalnızca cazseverlerin ilgisini çeken bir ay da değildir üstelik Temmuz ayı, zira caz müziğinin sınırlarına uğrayan, kendi tarzıyla milyonları büyüleyen büyük isimleri de ağırlar İstanbul, Caz Festivali zamanı. Festivalin vazgeçilmez mekanı olan, ya da en azından bizlerin yıllarca öyle sandığı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi festival programında yer almıyor olabilir bu yıl. Olsun, bu durum müziğe doyacağımız, müzik dolu bir geçireceğimiz gerçeğini değiştirmiyor.
24. kez gerçekleşen olan İstanbul Caz Festivali’ne bir – iki gün kalmışken, başta Kadıköylüler olmak üzere, özellikle de genç kesimin ilgisini çeken Gece Gezmesi ve Parklarda Caz etkinliklerinin bekleyişi de sürerken, müzikle buluşmak ancak yaz sıcağında sinema salonların serinliğini de bırakmak istemeyenlere iki film önerim var! İkisi de bizleri festival havasına sokacak, müziğe doyuracak birbirinden her açıdan farklı, her türlü ancak müzikseveri buluşturuyor olmasıyla bir ortaklığı olan birbirinden keyifli iki film.
Baby Driver (Tam Gaz)
Başrolde sinemanın henüz yeni yeni parlayan genç yıldızlarından Ansel Elgort’un yer aldığı Baby Driver, bir aksiyon ve müzikle dolu bir suç filmi değil yalnızca. Rüştünü ispatlamış Lily James’in, televizyon ekranlarının sevilen ismi Jon Hamm’ın ve oyunculuğuyla her daim göz dolduran usta isim Kevin Spacey’nin de yer aldığı Baby Driver, müziğin bir yardımcı oyuncu olarak senaryoya birebir etki ettiği, başarılı aksiyon sahnelerinin (ki bunların başında elbette araba kovalamaca sahneleri geliyor) mizahi küçük dokunuşlarla renklendiği bir yapım.
Ailesini bir trafik kazası sonucu kaybeden Baby lakaplı bir sürücünün, küçük yaşta bulaştığı suç dünyasından sıyrılıp dürüst bir hayat yaşama çabasını konu alan film, izleyiciye daha önce görmedikleri bir sürücü karakteri vaat ediyor. Yönetmen Edgar Wright’ın imza niteliğindeki bariz dokunuşlarıyla farklı bir havaya bürünen Baby Driver müzikseverlere geniş bir repertuarla hafızalara kazınmış o eski ve güzel şarkıları yeniden sunuyor. Parçaların geçmişten gelen nostaljik birer öğe olmaktan ziyade bugünkü etki ve varlıklarını sürdürdüklerini açık ve net bir şekilde gösteren Baby Driver, müziği ve sinemayı seven herkese hitap eden, şimdiden kült sayılabilecek değerli bir film.
Tudo Que Aprendemos Juntos (Keman Öğretmeni)
Bağımsız Brezilya yapımı Tudo Que Aprendemos Juntos (Keman Öğretmeni) adından da anlaşıldığı üzere bir keman öğretmeninin hayatından bir kesit anlatıyor. São Paulo Filarmoni Orkestrası’nın seçmelerine giren, ancak heyecanına yenik düşüp hayallerini bir süre daha ertelemek zorunda kalan yetenekli siyahi kemancı Laerte, pahalı bir şehir olan São Paulo’da hayatta kalabilmek için şehrin dışında bulunan ve “varoşlar” olarak nitelendirilen bölgede sivil toplum örgütlerince kurulmuş bir eğitim alanında zorunlu olarak ders vermeye başlıyor. Yaşam standartlarının azizliğine uğrayarak bulunduğu yerin gölgesinde kalmış olan yetenekli genç Samuel’den aldığı ışıkla bu zorunlu işine heves eden Laerte, daha sonrasında ise kendini bu dünyanın gerçekleriyle iç içe buluyor. Bir yandan tanıdığı bu dünyanın mucizelerinden etkilenen Laerte, diğer yandan da hayallerinin peşinden gitmeye çalışıyor.
Hollywood sinemasında sıkça rastladığımız, yıldızı sönen, yaratıcılığını kaybeden, bir türlü kendinden beklenen çıkışı yakalayamayan bir sanatçının, “temelden” başlayarak ve küçük gördüğü, sanatın ve yeteneğin çıkmasını beklemediği bir topluluğun hayatını tanıyarak kendi içindeki gerçek yeteneği ortaya koyduğu filmler serisi içinde yer alıyor esasen Heliopolis. Ancak İstanbul’da da görmeye başladığımız sivil toplum örgütü faaliyetlerinin, kentin bütünlüğü ile kent içinde kalmış varoşların çatışmalarının (Kurtuluş, Sulukule, Fikirtepe, Tarlabaşı örnekleri verilebilir bu anlamda, kentsel dönüşüm çerçevesi içinden) da yer aldığı biraz iyimser, ancak yine de gerçeklikle olan bağlarını koparmamış olan yapım, Hollywood’un ışıklı ve renkli dünyasına nazaran daha gerçekçi bir hikayeyi, daha gerçekçi bir dille bizlere aktarıyor. Mozart’tan Beethoven’a, Paganini’den Vivaldi’ye birçok ünlü besteciden örneklerle karşılaşma fırsatı sunan Heliopolis, müzikle olan bağıyla insanı bir yerinden yakalamayı başarıyor.
İlk yorumu siz yazın!