Ebru Nalan Sülün ile: Naile Akıncı Sergisi Üzerine
İstanbul’un kültür sanat yaşamında olmazsa olmazlardan biri de sergiler. Şehrin Anadolu yakasındaki önemli kültür sanat mabetlerinden biri olan Müze Gazhane de şu sıralar “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı (1953-2013) Retrospektif” sergisi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Cumhuriyet’in öncü kadın ressamlarının ele alınacağı seri sergilerin ilkine ev sahipliği yapıyor. Naile Akıncı’nın 60 yıl süresince resmettiği, İstanbul’un ilham verici semti Eyüp ve Piyer Loti’ye odaklanan retrospektif sergi, 4 Nisan-16 Temmuz 2023 tarihleri arasında Müze Gazhane’de ziyaret edilebilecek. Ben de serginin küratörlüğünü üstlenen Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün ile gerçekleştirdiğim röportajda ziyaretçileri nelerin beklediğine dair detayları konuştum. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
Röportajımıza geçmeden önce dilerseniz serginin küratörü olarak sizi tanıyalım.
Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun oldum. Yüksek lisans eğitimimi resim, doktoramı ise yine sanat tarihi alanında tamamladım. Doçentliğim ise batı ve çağdaş sanat alanında. Yıllardır pek çok sergide küratör, pek çok sanat festivali ve etkinliğinde koordinatör, düzenleyici, sanat yönetmenliği gibi görevler üstlendim. Uzun yıllar akademik yazıların yanında ulusal sanat platformlarına da sanat yazıları yazmaya devam ediyorum. Yayımlanmış dört adet kitabım mevcut. Marmara Üniversitesi GSF Temel Eğitim Bölümü’nde öğretim üyesiyim.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Cumhuriyet’imizin 100. yılını Türk resim sanatının öncü kadın sanatçılarının eserlerine yer veren bir sergi serisi ile kutlamaya hazırlanıyor. Bu kapsamdaki ilk sergi de resim sanatımızın önemli kadın ressamlarından Naile Akıncı’nın, 60 yıl boyunca resmettiği, İstanbul’un en ilham verici semti olan Eyüp manzaralarından oluşan “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı (1953-2013) Retrospektif” sergisi. Serginin hikayesi nasıl başladı? Ne kadarlık bir sürede oluşturdunuz?
Retrospektif sergi neredeyse bir yıl süren kapsamlı bir çalışmanın sonucunda kurgulandı. Sizin de ifade ettiğiniz üzere, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Cumhuriyet’imizin 100. yılını Türk resim sanatının öncü kadın sanatçılarının eserlerine yer veren bir sergi serisi ile kutlamaya hazırlanıyor. Bu noktada; Naile Akıncı 1923 doğumlu bir sanatçı olarak bize yaşam-sanat döngüsünde özgün ve derinlikli bir öykü sunuyor. Serginin hikayesi bu öyküyü derinlikle incelemem sonucunda yazılmaya başladı diyebilirim. Yaklaşık bir yıla yaklaşan bir hazırlık süreci sonucunda sergi izleyenlerle buluştu.
Kapsamı oldukça geniş olan serginin içeriği de oldukça dolu dolu. Bu noktada ziyaretçileri neler bekliyor?
Naile Akıncı’nın kişisel, özel ve devlete ait kurumsal koleksiyonlarda yer alan 200’e yakın eseri izleyiciye sunuluyor. “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı” sergisi; sanatçının kronolojik olarak estetik kaygılarının tartışıldığı ve ayrıca deneyimin de öncelendiği yedi ayrı bölüm üzerinden izleyenlere bir okuma sunuyor: “Eyüp’ü Keşfetmek: 1953-1980”, “Ufuksuz/Boşluksuz: 1980’ler”, “Ufuksuz ve Tek Rengin Hâkimiyetinde: 1990’lar”, “Değişen Form&Dönüşen Yüzey & Deneysel Dönem: 2000’ler”, “Naile Akıncı’ya Saygı: Portreler”, Akıncı’nın sanat üretim alanının yeniden inşa edildiği “Naile Akıncı Odası” ve “Eyüp’e Bakma Durağı”.
Özellikle retrospektif sergilerde ya da monografi metinlerinde bana göre en önemli unsur; sanatçıyı içselleştirmek ve bunu yaparken yaşadığı dönemin dinamiğini de incelikle araştırmak. Öncelikle Naile Akıncı’nın yaşamını derinlikli olarak inceledim. Bu aşamada annesine 16 yaşından itibaren verdiği destek ile annesine ait kayıtları titizlikle arşivleyen Cengiz Akıncı’nın arşivinden büyük destek aldım. Arşiv okumalarım özellikle Naile Akıncı’nın sanatına dair yazılan metinler ve yaşamına dair ince detaylara odaklandı. Sergileme kurgusunda da tüm bu araştırmalarımın özünü izleyenlere hissettirmeyi, Naile Akıncı öyküsünü okutmayı amaçladım. Kaleme aldığım metinde de bunu önemsedim. Hem kitapta hem sergileme kurgusunda tüm eserlere üretildikleri dönemlerde kaleme alınan sanat metinleri, özel eşyaları, fotoğrafları benim bölüm metinlerime bu amaçla eşlik etmekte.
Ayrıca; sergide bir Piyer Loti hissiyatı oluşturmayı amaçladık. İzleyenler, serginin ilk bölümünde kurguladığımız merdivenleri adımlarken Naile Akıncı’nın hayatını fotoğraf ve metinler yoluyla okuyabilecekler. Bu okumanın ardından ise önemli arşivlerden edindiğimiz “Piyer Loti”nin tarihi fotoğraflarının izlenebileceği Eyüp’e Bakma Durağı’na ulaşacaklar. Bu sayede Naile Akıncı’nın izlediği peyzajı deneyimleme imkânı da izleyenlere sunulmuş oldu. Sergi, daha sonra sanatçının estetik dönüşümlerine göre ayrılmış farklı sanat dönemlerinden oluşmakta. İzleyenler serginin son bölümünde bulunan Naile Akıncı’nın yarım kalan son eserine ulaşana dek dönemler içerisinde yazılmış sanat metinleri ve sanatçının özel eşyalarını da inceleyebilecekler. Sergide ayrıca Naile Akıncı hakkında TRT tarafından hazırlanan belgesel de izlenebilmekte.
Serginin “Bir Kendilik Öyküsü” başlığı; Naile Akıncı’nın sanat üretimine paralel olarak psikolojik bir varoluş öyküsünü de referanslıyor bir bakıma. Bu başlığı öne çıkardığımızda küratöryel kurguyu nasıl oluşturdunuz? Hangi noktalara dikkat ettiniz?
Naile Akıncı’nın eserlerini derinlikle ilk incelemeye başladığım an “Kendilik” kavramını düşündüm ve derinlikli okumalara başladım. “Kendilik” konusunu Heidegger, “Varlık ve Zaman”da önemle ele alır. Heidegger, “Kendilik”i otantik/otantik-olmayan olarak iki varoluş kipi altında inceler.
Naile Akıncı bu bağlamda yaşam öyküsü ile paralel süren sanat hayatı incelendiğinde Heidegger’in yine “Varlık ve Zaman” yapıtında ele aldığı “otantik (eigentlich) kendilik” kavramına yakınlaşmakta. Naile Akıncı’nın bu bağlam altında -otantik kendilik- ele alınmasının özü de tam burada anlaşılabilir. Heidegger’e göre “otantik kendilik” var olmanın birinci tekil yapıdaki ilk halidir. Bu yolda yapılması gereken yegâne durum ise gerçek olan kendiliğe ulaşmanın yolunu bulmaktır. Bu yol ise; varoluşsal bir kopuş yaşamaktan geçer. Heidegger’e göre bu süreçteki en önemli aşama; “varoluşsal bir soyutlanma” yaşamanın gerekliliğidir (existential solipsism). Bu soyutlanma hali kendi varoluşu ile bütün olma halini de beraberinde getirir. Heidegger’e göre; yaşanan tüm olumsuz süreçler, varlığın anlamını duyumsayan “otantik-kendilik”i ile yeni bir varoluş sürecine başlayan bir bireyin kendine doğru yol aldığı yeni bir keşif yolculuğudur.
Tıpkı Naile Akıncı’nın trajik hayat hikâyesinde Piyer Loti ile 60 yıl süresince kurduğu ilişkide olduğu gibi. Dolayısıyla sergi kurgusunda da sanatçının hayat-yaşam döngüsünü mümkün olduğunca paralel düşünerek bu döngüyü üç boyutlu eşyalar, fotoğraflar ve detaylı yaşam öyküsünü görünür kılarak izleyenlere de tüm bu hissiyatı sunmayı hedefledim. Bir yaşam öyküsünü “kendilik” olgusu üzerinden hissettirmeye odaklandığım için de serginin ismi Heidegger’den de ilham alarak “Kendilik Öyküsü” oldu.
Titiz, sabırlı büyük bir resim ustası olduğu kadar son derece zarif, mütevazı bir hanımefendi olarak Cumhuriyet kuşağı resminin önemli figürü Naile Akıncı, akademiden mezun olduktan hemen sonra 1953’te “Eyüp” ruhunu hissetmeye ve tuvale aktarmaya başlamıştı. Serginin ana temasını oluşturan “Eyüp” ve “Haliç” üretimleri; sanatçının hayatının sonuna dek dönüşerek, değişerek Naile Akıncı’nın hayatı ile birlikte anlam kazanmıştır. Bugünün değişen ve dönüşen İstanbul’unda Eyüp ve Haliç sizin için nasıl bir anlama sahip?
Tarihsel süreç incelendiğinde de, Eyüp ve Haliç elbette İstanbul’un en ilham veren semtleri arasında yer almakta. Tam da bu noktada sergiye paralel temmuz ayına dek sürecek söyleşi dizilerinden söz etmek istiyorum. Konuşmalar kapsamında, Eyüp ve aynı zamanda İstanbul’un ilham veren semtlerine dair de bir oturumumuz olacak. Ben Piyer Loti tepesine gittiğimde günümüzde de bugünden hep geçmişe bakarak o ruhu hissederim ve Haliç’in derinlerine görerek, seyrederek, hissederek inebiliyorum. Bu hissiyat oldukça kıymetli. Keza sergide de bu hissiyata vurgu yapmak amaçlı eski Eyüp fotoğraflarının izlenebildiği “Eyüp’e Bakma Durağı” bölümünü kurguladık.
Naile Akıncı’nın kişisel, özel ve devlete ait kurumsal koleksiyonlarda yer alan 200’e yakın eseri bulunuyor sergide. Hepsini bir araya getirme ve belirli bir kurguya göre düzenleme süreci nasıl ilerledi? Zorlandığınız noktalar oldu mu?
Bu konuda kesinlikle İBB yetkililerine monografilere çok önem veren bir sanat tarihçi olarak da teşekkür etmek istiyorum. İBB Kültür ve İBB Miras ekibinden ekip arkadaşlarım ile oldukça yoğun bir çalışmanın ardından sergiyi izleyenlere sunduk. Yaklaşık bir yıl süren bir çalışma temposu idi söz ettiğim süreç. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve İBB Müzeler Koordinatörü Zeynep Çulha’nın önderliğinde İBB Miras ekibinden Zeynep Dikmen, Deniz Özcan, Dilara Tekin Gezinti, Sena Yıldız, Selen Baycan ve Oya Çiftçi’den oluşan ekip arkadaşlarıma öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Her şeyden önce bir retrospektif sergi yapmak oldukça zor bir sürece başlamak demektir. Yüzlerce eser, tarihi belge, sanatçıya ait özel eşyalar. Biz bu sergi için el ele vererek gerçekten büyük bir emek sonucunda sergiyi kurguladık.
Belirlediğim küratöryel kurgu, sanatçının yaşan öyküsünden yoğunlukla beslenen ve bu hissiyatı sanatçının dönemleri, hayatı ile paralel yaşadığı estetik dönüşümler, sanat metinleri ve Piyer Loti etrafında gezinmekte idi. Sergi tasarımına bu kurguyu tüm hissiyatı ile yansıtma aşamasında Dilara Tekin Gezinti ve Sena Yıldız ile çalıştık. Ekipteki ortak heyecan ve sinerji bu sonuca ulaşmamıza elbette katkı sundu. Zeynep Dikmen ve Deniz Özcan’ın belirlediğim eserleri koleksiyonlardan edinme sürecindeki direnci de oldukça önemli idi. Bu hususta da çalışmamıza katkı sunan ve bu süreci kolaylaştıran özel koleksiyon sahipleri ve kurumsal koleksiyon yetkililerine de ayrıca teşekkür ediyorum. Zorlandığımız hususlar elbette oldu fakat kolaylıkla çözerek ilerledik.
Bir küratör olarak sergi öncesi ve sonrasında Naile Akıncı’ya olan bakış açınızda nasıl bir değişim oldu?
Elbette oldu. Küratör olarak özellikle bir retrospektif hazırlıyor iseniz, çalışma yaptığınız sanatçının hayatının bir parçası oluveriyorsunuz. Bana göre, bu bir gereklilik. Sanatçıyı en doğru şekilde her yönüyle anlatabilmenin, yazabilmenin özü o sanatçıyı hissedebilmekten geçer. Sergi projesi öncesinde Naile Akıncı’nın Piyer Loti eserlerinin hayranı idim fakat sergi hazırlık sürecinde hakkında yazılmış tüm metinleri okudum ve hayatına dair tüm detaylı bilgileri edindim. Hatta kendisini oldukça içselleştirdiğimi söyleyebilirim. Naile Hanım, yaşamı ile okunmalı ve hissedilmeli. Ben de bunu sergide sağlamaya çalıştım.
İBB’nin Cumhuriyet’in öncü kadın ressamlarının ele alınacağı bu sergi serisinin ilerleyen adımlarında küratör olarak görev alacak mısınız ya da önümüzdeki süreçte küratörlüğünü üstleneceğiniz başka sergiler olacak mı?
Gerçekleştirdiğim küratöryel sergiler genellikle uzun sürece yayılan bir çalışma disiplininin sonucunda şekilleniyor. Evet, elbette. Şu an üzerinde çalıştığım iki proje mevcut. Çalışma, okuma yapma sürecindeyim.
Sanat, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Kesinlikle, elbette. Bunun sanat tarihinde de sıklıkla örneğini görebildiğimiz gibi sanatçımız Naile Akıncı da ürettiği eserlerle sorunuza en iyi cevap olabilecek isimlerdendir.
Son olarak “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı (1953-2013) Retrospektif” sergisini ziyaret etmek isteyen sanatseverlere bir mesajınız var mı?
Sergimiz yedi ayrı bölüme ayrılmakta. Sergide bölüm metinlerini okuyarak, video alanlarını izleyerek, her bölümde izleyenlere sunulan dönem sanatçı metinlerini okuyarak sona ulaşmalarını öneriyorum. Sergiyi gezmek için geniş vakit yaratabilirse bu öyküyü izleyenler daha keyifle okuyabileceklerdir. Öykümüze dahil olmak isteyen tüm sanatseverleri Müze Gazhane’ye bekliyoruz.
Kapak Fotoğrafı: İBB Kültür
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Serpil Altın ile Sürdürülebilir Film Yapmak Üzerine
İlk yorumu siz yazın!