İlk yorumu siz yazın!
Narköy: Sürdürülebilirlik ve Sadeliğin Birleştiği Ekolojik Otel
Yakın zamanda ziyaret ettiğim, Kocaeli’nin Kerpe ilçesinde bulunan ekolojik otel Narköy, basitliğin, sadeliğin, doğallığın ve sürdürülebilirliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Ben şahsen buradan çok etkilendim, kurucusu Nardane Hanım hayattaki idollerimden biri haline geldi. Her geçen gün hastalık oranlarının arttığı bu dönemde Narköy gibi yerlerin olduğunu bilmek geleceğimiz açısından umut veriyor. Tam olarak ne demek mi istiyorum? Yazımı okuyun, çok iyi anlayacaksınız.
Eşim Tuna’ya uzun zamandır sorduğum bir soru var; “Doğru mu besleniyoruz? Eğer yanlışsa, bu yanlışlar hayat kalitemizi ne kadar etkiliyor.” Bunu sorgulamaya başladığım Haziran 2018’de ani bir karar aldım ve kapalı ürün (koruyucu madde içeren) yemeyi bıraktım. Dondurma yiyorsam açık dondurma yemeye, bisküvi yiyorsam ev yapımını tercih etmeye başladım. Bunu tam oturttum derken; şekere, nerede yetiştiğini bilmediğimiz meyvelere ve sebzelere taktım. Bütün bu soruların arasında boğuşurken karşıma ekolojik bir otel olan Narköy çıktı ve burası tüm sorularımı 24 saatte cevapladı.
Narköy, Kerpe
İstanbul’dan yaklaşık 2 saatte ulaştığımız Narköy’e tek geceliğine konaklamaya gittik. Kerpe Caddesi’ne geldiğimiz zaman bizi birkaç tane modern bina karşıladı. Arabamızı park ettik ve içerik girdik. Tam da öğle saatiydi. Boğaç Bey tüm güleryüzü ile yanımıza geldi ve “Hoşgeldiniz, uzun yoldan geldiniz, aç mısınız?” dedi.
Burada yemek yediğiniz alan, beklediğimden çok daha sade, uğraşılmamış güzelliği olan, kütüphanesinden bir kitap kapıp veya laptopunuzu açıp rahatça çalışabileceğiniz sempatik bir restoran/yemekhane gibi. Girişinde o öğünün menüsü yazıyor; a la cart menü yok. Hemen girişte sağda antika görünümlü bir sobada ev yapımı ekmekler ısıtılıyor. Zeytinyağlılar emayelerde önünüze servis ediliyor. Misafirlere de leziz yemeklerin tadına bakarken, doğayı seyretmek kalıyor…
Narköy’de Yemekler
Size biraz hayal kurdurabildiysem geleyim yemeklere. Gittiğimizde öğle menüsünde; şehriye çorbası, salata, şu an adını unuttuğum harika bir yabani ot, zeytinyağlı hodan (Batı Karadeniz ve çevresinde yaygın olan bir ot türü), sebzeli dana kavurma, nohutlu buğday pilavı ve yoğurtlu mor lahana vardı. Masaya gelen her yemeğin ne kadar taze ve lezzetli olduğunu şu an kelimelerle anlatamayabilirim. Yukarıda saydıklarımı klasik bulup, “ne kadar farklı olabilir” diyebilirsiniz. Gerçekten harikaydı. Biz de yediklerimize inanamadık.
Narköy’ün en büyük prensiplerinden biri; her malzemeyi mevsiminde servis etmek. O mevsimde neler tazeyse mutfaktan onlar çıkıyor. Örneğin, salatanın üzerinde domates yok. Çünkü zamanı değil. Buranın mutfağının emanet olduğu Yahya Akay bey her öğünde gelip, yemeklerde neler kullanıldığını, neden bu ürünleri tercih ettiğini, zeytinyağı hariç neredeyse her ürünün kendi bünyelerinde, en iyi koşullarda yetiştiğini anlatıyor. Bu da yemeğinize keyif, size de bilgi katıyor.
Narköy’de Odalar
Narköy maceramızın en keyifli 2 saatine geçmeden önce biraz da odalardan bahsedeyim. Narköy’de lüks bir yaşam beklemeyin; odalar gerçekten çok sade, tümüyle doğal malzemeler kullanılmış. Geri dönüştürülmüş kağıt ve bordan üretilen Cellubor ile güçlü bir izolasyon yapılmış; böylece odalarda yazın serinliğin, kışında sıcaklığın uzun süre korunması sağlanmış.
Narköy’de Yaşam
Narköy’ün gerçek felsefesini ise buranın kurucusu Nardane Kuşçu’nun kardeşi Mümtaz Dayı’dan (evet dayı 🙂 dinleyerek öğrendik. Mümtaz Dayı’yla yaptığımız otel gezisinde, çiftliğin detaylarını dinledik. Gezide buranın inekleri, atları, ördekleri, kedi ve tabii ki köpekleriyle tanıştık. Seraları gezdik. Ve sonunda Narköy tohum bankasını ziyaret ettik.
İçerisinde 1200’ün üzerinde tohum olan gerçekten çok değerli bir oda burası. İlaçsız, doğal, GDO’suz tohumların bulunduğu bu bankadan öğreneceğimiz çok şey var. Mümtaz dayıyla yaptığımız sohbette, yediğimiz tüm sebze ve meyvelerin iyi koşullarda yetiştirilmediğini, üreticilerin daha da çok para kazanmak amacıyla bizleri “zehirledik”lerini daha da iyi öğrendik. Evet yanlış duymadınız; gerçekten organik olmayan, mevsim dışı servis edilen, uzun dayansın diye ilaçlanan, üretim yerlerinin pis havaya maruz kalmış ürünleri tüketmek bize büyük zarar veriyor. Özellikle uzun dayansın diye koruma maddesi eklenen kapalı ürünleri ve vücudun tam anlamıyla düşmanı olan nişasta bazlı şekerle yapılan tatlıları yemememiz gerektiğini Mümtaz dayı çok fazla sefer tekrarladı.
Tohum bankasında 90 üzeri çeşit domates tohumu vardı. Yazın buraya gelirseniz, renk renk leziz tohumlar giyebileceğimizi garanti etti Mümtaz dayı. Kendisine bu tohumlara nasıl ulaşabileceğimizi sordum; belirli zamanlarda Şile’de Tohum Takas Günleri’ne katılıp, ilgili kişilere tohumlarını dağıtıyorlarmış. Nisan sonu Narköy’ü tekrar ziyaret edeceğiz, dönüşte evimizin bahçesi için fidanlar alacağız. Evet, organik yaşama küçük de olsa giriş yapıyoruz!
Yukarıda yemeklerden bahsederken yazdığım bölümü tekrarlayayım; çünkü ne kadar önemli olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Narköy’de tabağınıza gelen neredeyse her ürün buranın organik tarım çiftliğinde üretiliyor. Buraya gidip bu bilgileri öğrendiğim zaman direk Slow Food akımı aklıma geldi. Zaten akşam üstü Narköy’ün kurucusu Nardane Hanım’la sohbet ederken, hayalinin Kerpe’yi onaylı bir Slow Food, hatta Citta Slow bölgesi yapmak olduğunu söyledi.
Narköy’de Gönüllülük
Şimdi size çok güzel bir konseptten bahsedeceğim. Sürdürebilir çiftlik sistemini daha derinden deneyimlemek istiyorsanız, burayla iletişime geçip belirli bir süreliğine orada çalışabiliyorsunuz. Narköy, 2012’den beri, dünyanın her yerinden 250’nin üzerinde gönüllüyü ağırlamış. Doğa severlerden gezgin öğrencilere, mimarlardan rahiplere yüzlerce insan Narköy’de çalışmış. Siz de organik yaşamı böyle müthiş bir yerde deneyimlemek isterseniz, Narköy’ün ekibi ile iletişime geçebilirsiniz. Yazın 1-2 haftanızı çiftliğin içerisinde, doğal bir ortamda geçirmek tek kelimeyle insanın ömrünü uzatır. Geçtiğimiz sene Tayland’da gittiğimiz Etik Fil Parkı’nda yaşayan fil aşığı gönüllülerle tanışma fırsatı bulmuş, hayattaki kararlarından dolayı onlara çok saygı duymuştum. İnsanların hayatlarında bu tarz seçimler yapmasına bayılıyorum. Umarım ben de hayatımın bir döneminde kısa bir dönem olsa da yapabilirim.
Narköy’de geçirdiğim 24 saat hiç beklemediğim kadar keyifliydi ve faydalıydı. Bu kadar güzel insanlarla tanışmak, hayatımda yediğim en lezzetli zeytinyağlıları yemek, sürdürülebilirliğin tam olarak ne anlama geldiğini yerinde öğrenmek, doğallığın önemini tekrar farkına varmak müthiş bir deneyimdi. İyi ki varsın Narköy… Geleceğimiz için; senin gibi nicelerine!
Lisya keşke COVİD olmadan önce de devlet bu yöne kayımları destekleseydi , çifti çocuğu olaraktan köy hayat ve yaşamını iyi bilirim. Tanınmayan imkanlardan ötürü ailemiz bizim okumamızı iyi yerlere gelmemizi istedi. Doğadan kopup betonnarmeye geldik yerleştik. Çiftçi değil beyaz yakalı olduk. Sinir stres yükümüz arttı , insanlara tahammül derecemiz düştü. Sonunda da tüm beyaz yakalıların yaptıkları gibi kurumsalı bırakıp öze tekrardan döneceğiz . Böyle yerlerin olması bence güzel, doğal yaşam, doğal üretim, temiz hava .... Lakin böyle kurumlar hayatta kalabilmeleri için devlet destekleri arttırılmalı , biz sadece oraya tatile değil gönüllü çalışmaya da gitmeliyiz, domatesin markette üretilmediği çocuklarımıza göstermeliyiz en azından. Narköy önerin için çok teşekkür ederim
Duyuyorum burayı hep güvendiğim kişilerden. Listemde, ilk fırsatta gitmek istiyorum. Çok keyifli bir yazı olmuş, bir solukta okudum, eline sağlık!
Bayıldım. İlk fırsatta ben de 24 saatimi geçirip, orada çalışanlarla sohbet etmek isterim. Sürdürülebilir projeler hep ilgimi çekiyor. Teşekkürler güzel yazınız için.