İlk yorumu siz yazın!
Narmanlı Sanat: Yeni ve Vizyoner Bir Sanat Platformu
Çok güzel işler yapan, enerjisini ve amaçladıklarını çok sevdiğim bir organizasyondan söz etmek istiyorum bu kez: Narmanlı Sanat. Narmanlı Sanat’ın doğuşu ve felsefesini, kurucusu Duygu Barlas’tan dinledim. Sorduğum sorulara çok içten ve samimi cevaplar veren Duygu’yu tanıtarak başlayacağım.
Duygu Barlas, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümününde okurken Erasmus ile gittiği Hollanda’da yer alan University of Maasticht’te müzecilik kurunu tamamlayıp Paris’e yerleşmiş. University of Paris’te Sanat Tarihi ve Karşılaştırmalı Edebiyat dersleri almış, ardından Londra Sotheby’s’de Art and Business bölümünü bitirmiş. Londra’da kurulmuş olan ArtTactic’in gerçekleştirdiği açık arttırma sonuçları tahminlerinde dünya üçüncülüğüne yükselen Duygu, 2017 senesinde Türkiye’ye dönmüş ve İstanbul Bienali ve Base gibi çeşitli sanat etkinliklerinde görev almış. 2018 senesinde New York’ta “New York School of the Arts”ta çeşitli dersler aldıktan sonra Bilge Alkor Koleksiyon Evi ile iş birliği çerçevesinde hayalini kurduğu Narmanlı Sanat projesini hayata geçirmiş ve hala bağımsız küratör olarak projeler de yürütüyor.
Bunlar Duygu’yla ilgili internetten de bulabileceğiniz hap bilgilerdi aslında. Şunu söylemem gerek; Duygu’da çok daha fazlası var! Narmanlı Sanat onun kendisini, tutkularını ve -bence- başkalarıyla tutkularını paylaşma şeklini oluşturuyor. Burası O’nun tutkularının vücut bulmuş hali diyebilirim.
Narmanlı Sanat fikrinin nasıl ortaya çıktığını soruyorum kendisine. Koç’ta Uluslararası İlişkiler okurken erasmus aracılığıyla gittiği Maasticht Üniversitesinde gerek eğitim gerekse vizyon anlamında kendisine çok şey kattığını söyleyen Duygu, orada kendisini etkileyen bazı anılarından bahsediyor; okulda kendi bölümünden bağımsız olarak, içeriğine dair de pek bir şey bilmediği “müzecilik” derslerini seçtiğini ve bu derslerin işleniş şekillerinin bile kendisini çok etkilediğini söylüyor. İşte bu seçimle beraber tam bu noktada yıllar sonra kurulacak olan Narmanlı Sanat’ın tohumları atılmaya başlanmış Duygu’nun kafasında.
Çok küçük yaşlarda kendimizi tanımazken yapmak zorunda olduğumuz meslek seçimlerimizin, çoğu zaman yıllar içerisinde asıl sahip olduğumuz tutkularımız olmadığını fark etmek ve çok azımızın yapabildiği o tutkuyu takip edebilme cesareti, kendine yaklaşma yolculuğu aslında Duygununki.
Sanata duyduğu sevgi köklerinin ailesinden (özellikle teyzesinden) dolayı da içinde halihazırda var olduğu, fakat henüz iş planı ve modeli olarak kafasında henüz oturmadığı yıllar bu Hollanda yılları Duygu için. Hollanda’nın eğitim sisteminin kendisine yeni beceriler kattığını söyleyen Duygu; “Ders anlatımlarında kürsü mantığı yok, bir masa etrafında hoca ve öğrencilerin bir arada oturduğu, fikir alış verişleri yaptığı, hocanın sınıfta adeta bir moderatör görevi üstlendiği, öğrencilere sentez yapabilmeyi öğreten diyalektik bir anlatımla gerçekleşen bir eğitim sistemi var.” diyor. Bu eğitim sistemi aslında Duygu’nun tutkularının peşinden gitmesine ön ayak olmuş diyebilirim.
Duygu, buradayken ikinci el kitap satan bir dükkanda Hugh Honour& John Fleming’in “World History of Art” kitabını bulması üzerine müzelerin iç dünyasına giriyor aslında. Bir yaz önce kadar Guernica’yı canlı görmüştüm. Kapakta da Guernica’yı görünce hemen kitabın üzerine atladım diyen Duygu’nun burada sanata daha da yakınlaşma hikayesi başlıyor. (Guernica, Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937’de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937’de İspanya’daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablodur.) Bu kitapla beraber baştan başlayarak her şeyi detay detay okuyup öğrenmeye çalışan Duygu, teorik bilgilerle kalmayıp Avrupadaki müzeleri tek tek gezmeye başlıyor. Eserleri tek tek gezerek, hissederek öğrenmeye başlayan Duygu, “Bir süre sonra bütün Avrupa benim için müze gibi oldu.” diyor. Git gide, Avrupa onun sanat dolu akvaryumu haline geliyor.
Hollanda’dan sonra neler oluyor peki? Burada hikayenin Fransa- Paris ayağına geliyoruz. Eğitim yolunu kendi tasarlayan Duygu, aynı mantığı Narmanlı Sanat’a da uyarlamış. “Tutku tutkuyu tetikler” diyen Duygu, Paris’te kaydolduğu ve burada aldığı sanat tarihi ve karşılaştırmalı edebiyat dersleriyle kendi tutkularına daha da yaklaşmış bir şekilde kendisine şu soruyu soruyor; “Bu tutku, bir iş fikrine nasıl çevrilir?”
Burada, hikayenin üçüncü ayağı olan Londra macerası başlıyor. Duygu, Sothebys’de Art and Business programına kaydoluyor. Çağdaş Sanat ve Sanat Piyasası dersleri alan Duygu, henüz orada derslerine devam ederken çeşitli galeri direktörlerinden iş teklifleri almaya başlıyor. Asıl idealindeki işin sanat galerisinde çalışmak olmadığını söylüyor. Bu işin idealindeki iş olmadığını söylediğinde, içinde bundan daha fazlası olduğunu ve Duygu’nun içindeki tutkuyu takip edebilecek bir kadın olduğunu görebiliyorum. Nitekim o tutkusu kısa bir süre sonra Duygu’nun Türkiye’ye dönmesini ve Narmanlı Sanat’ı kurmasını sağlıyor.
Ankara Antlaşması ile İngiltere’de kalmaya karar vereceği an okuduğu bir kitaptan çok etkilenen Duygu, aslında İngiltere’de kalmak istemediğini fark ediyor. “Orada kalsaydım küçük bir çarkın küçük bir dişi olacaktım” diyor ve ülkesine dönüp edindiği tüm bu donanımlarını, tecrübelerini bir iş fikrine dönüştürerek Türkiye’de bir şeyler yapmak istiyor. Teyzesine ait olan Bilge Alkor Koleksiyon Evi’ni nasıl maksimum kapasiteye ulaştırabilirim sorusuyla yola çıkan Duygu, kafasındaki iş planını, sahip olduğu kültür ve eğitimle de buluşturarak bugünkü Narmanlı Sanat’ı kuruyor. Vizyoner bir yaklaşımla kurulan bu kültür sanat platformu adeta bir okul gibi.
Bilge Alkor Koleksiyon Evi için, “Burası bir sanatçının ini ve her gün buraya geliyor olmak beni de çok motive ediyor, buranın çok güzel bir enerjisi var.” diyen Duygu, teyzesinin koleksiyon evinde iş fikrini konumlandırdığı için de kendisini çok şanslı hissettiğini de ekliyor. Burada, yılların getirdiği deneyim ve sanatın güzel enerjisiyle yenilikçi, vizyoner bir taraf buluşmuş diyebiliriz aslında.
Elindeki kaynakları, daha geniş kitlelere ulaşmak için kullanan Duygu, kurmuş olduğu bu kültür sanat merkezinde çok katmanlı bir yapı oluşturmayı hedeflemiş. “Kültür ve sanatın her yerinde olmak istiyoruz.” Diyen Duygu, bunun için çeşitli atölyeler düzenleyerek, sanat severlere, ilgililerine çok güzel eğitimler organize ediyor. Eğitim içerikleri ve zamanları için web sitesini buraya bırakıyorum. İlginizi çekeceğinden eminim!
Adı neden “Narmanlı Sanat”? Nereden geliyor bu isim biraz bundan da bahsetmek istiyorum. Öncelikle bu ismin buram buram tarih koktuğunu belirtmem gerek. Narmanlı Ailesinin 5. jenerasyonu olan Duygu, Beyoğlu’nda Aliye Berger, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçıların üretim yaptığı Narmanlı Han’ın yitirilen kültürel mirasını Narmanlı Apartmanı’nda devam ettirmek istemiş. Yani “Narmanlı” adı bu kültürel mirastan geliyor. Duygu’nun teyzesi ressam Bilge Alkor da aynı vizyon ile Narmanlı Apartmanı’ndaki müze evini açmış.
Bugüne kadar Narmanlı Sanat’ı tek başına getirmiş olan Duygu’ya kısa süre önce Sude Yedikardeş’in de katılmasıyla iki kişilik bir dev kadroya dönüşen Narmanlı sanat, atölye çalışmalarının yanı sıra, bunlara sanatçı sohbetleri, sanat etkinlikleri, müze gezileri gibi çeşitli boyutlar da ekleyerek bizlere, tabiri caizse daha çokomelli bir yapı sunuyor 🙂 Atölyelerde alınan eğitimlerin, bağlantılı alan ve etkinliklerle de kuvvetlendirilmesini amaçlayan Narmanlı Sanat’ın bir de dinlerken çok heyecanlandığım bir projesi var!: “Yazıhane”. Projeye ilişkin tanıtım yazısından alıntı yapacak olursak:
“ Yazıhane projesi, yeni ve gelecek vaad eden sanat yazarlarını bir araya getirmek ve desteklemek amacıyla gerçekleşecek olan bir projedir. Kariyerinin başında olan sanat yazarlarına yönelik açık çağrı ile amaçlanan onları hem yazım konusunda teşvik etmek hem de Ayşegül Sönmez, Fırat Arapoğlu ve Rahmi Öğdül’ün jüriliği ve mentorluğu altında geri bildirim almalarını sağlamaktır.
Duygu Barlas direktörlüğünde gerçekleşecek bir sene süreli projenin bir bölümü Türk sanat yazarları ile Hollandalı sanatçı ve kurumları bir araya getirerek Türkiye ve Hollanda arasındaki kültürel bağları kuvvetlendirmek amacı gütmektedir. Proje Hollanda Başkonsolosluğu ve Narmanlı Sanat sponsorluğunda, AICA Hollanda desteğiyle gerçekleştirilecektir.“
Kar amacı gütmeyen, tamamen “toplumsal yarar” bakış açısıyla oluşturulan bu projeye katılmak ve daha detaylı bilgi alabilmek için linki buraya bırakıyorum.
Narmanlı Sanat’ın “teras sohbetleri”nden de bahsetmek isterim. Duygu’yla tanıştığımız ve bu röportajı gerçekleştirdiğimiz zaman, Duygu ve Sude “Teras Sohbetleri” etkinlikleri için çok hummalı bir hazırlık içindelerdi. Covid-19 sebebiyle tüm tedbirleri aldıkları, Fransız Geçiti’nde bir terasta gerçekleşmesi planlanan “Teras Sohbetleri” projesi son açıklanan karar doğrultusunda ertelenmek durumunda kaldı. Detaylı bilgi ve bu sohbetlerin devamını takip edebilmeniz için instagram hesaplarını buraya bırakıyorum.
Kısaca, Narmanlı Sanat’ı ve Duygu’yu tanıdığım için çok mutlu oldum. Sanata olan bakış açısına, kurmuş olduğu kültür sanat merkezi aracılığıyla bu konuda sahip olduğu felsefeyi ve vizyonu başkalarıyla paylaşma arzusuna, en çok da tutkularının peşinden koşabilme cesaretini gösterebilmesine hayran kaldım diyebilirim. Kültür sanatın her yerinde olma gayesiyle yola çıkmış olan Narmanlı Sanat’ı önümüzdeki aylarda çok daha sık duyacağımızdan eminim! Yolunuz açık olsun Narmanlı Sanat, ben sizi çok sevdim! 🙂
Kapak Fotoğrafı: Narmanlı Sanat
İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den Sarat Projesi
çok güzel bir yazı olmuş. ilham aldım okurken! 🙂 elinize sağlık..
Çok teşekkür ederim! Sevgiler...