“Ne Oldu Sana?” kitabında Winfrey ve Dr. Perry, çocukluk dönemi travmalarının beyni, sinir sistemini ve ilişkileri nasıl şekillendirdiğini derinlemesine ele alıyorlar. Konu derin, yer yer konuşması da zor ancak kitabın akışı ve dili, okumayı kolaylaştırıyor; travmayı ve bize ne olduğunu anlayabilmemiz için süreci daha kolay kavranabilir hâle getiriyor.

pexels-pixabay-415078
Ne Oldu Sana? | Fotoğraf: Pixabay

Ötekiler yaratma konusunda çok hızlı ve başarılıyız. Kimin işe yarar, kimin yaramaz olduğuna çok çabuk karar verebiliyoruz ve bu kararı vermemizi etkileyen iki temel yapı var: Toplum ve aile. Kurduğumuz ve varlığıyla övündüğümüz modern medeniyetimiz, yarattığı birçok kolaylık ve fayda ile bize yeni normlar verdi; bizler için yeni başarı modelleri ve mutluluk kriterleri belirledi. Bu modeller ve kriterler, başka bir yazının konusu olsun ancak ortaya çıkardıkları “bireyselleşme” ve onun hayatımıza getirdiği karanlık, bu yazının meselelerinden biri olacak.

Kendimizi ait hissettiğimiz, varlığımızda beslediğimiz ve varlığından beslendiğimiz, sevgi, sadakat ve güvenin hüküm sürdüğü toplulukların sayısı çok azaldı. Çoğumuzun hayatında böyle bir topluluk ya hiç olmadı ya bir dönem oldu ama ona erişimimizi kaybettik. İnsanlar olarak aidiyet bizim için çok temel ve önemli bir mesele. Aidiyetsizlik, yersiz yurtsuz hissetmek ve sığınılacak bir liman olarak sevgi dolu bir topluluğun varlığından yoksun olmak, dünyadaki yolculuğumuzu daha çekilmez ve yorucu bir hâle getiriyor. Modern medeniyetin ve onun normlarına uyum sağlayan ailelerimizin bize öğrettiği gibi sadece biz değil, başkaları da, tüm insanlar, hayvanlar ve doğanın kendisi de iyi şartlarda yaşamayı, sevilmeyi, korunmayı hak ediyorlar ve her biri, bizim olduğumuz kadar önemli.

Travmayı ve travma yükünü taşıyan insanları ele alan “Ne Oldu Sana?” isimli ilham veren kitabı konuşacağımız bu yazıya, kimseyi ötekileştirmemeyi, aidiyet ihtiyacımızı ve her bir varlığın gayet önemli olduğunu hatırlatarak başlamak istedim. Çünkü travma kuyusundan çıkmak için yukarıdan bize ipi sarkıtıcak olanlar başkaları.

Ne Oldu Sana?

Oprah Winfrey, “yaralı şifacı” arketipinin dünya üzerindeki en ilham veren örneklerinden biri. Hayatının hatırı sayılır bir dönemini travmalar ve istismarın gölgesinde geçiren Winfrey; bugün travma mağdurları ile çalışıyor, “hayata dönenler” ile ilham veren sohbetler yapıyor ve travma alanında uzman kişilerle bu konu üzerinde derinleşen kitaplara imza atıyor. “Ne Oldu Sana?” sadece bir kitap olarak değil, soru olarak da ilham verici çünkü Winfrey’e eşlik eden travma uzmanı psikiyatrist Bruce D. Perry’e göre travmaya yaklaşımı değiştiren ilk soru bu. “Senin derdin ne?” (yazım hatası yaparak “senin dersin ne?” diye sordum ve ilham verici bir hata oldu. 🙂 ) sorusundaki suçlayan, dışlayan, ötekileştiren soruya karşılık “Ne Oldu Sana?” diye sorulması, bu alana şefkatin, gerçek ilginin ve şifanın gelmesine de alan açmış.

2-290
Ne Oldu Sana? | Fotoğraf: Koridor Yayınları

Sinir sistemi ile ilgili çalışmalar, yakın döneme kadar sistemin üç yanıtı olduğundan söz ediyorlardı: Savaş-Kaç ya da Don. Yakın zamanki bu üç yanıtla birlikte dördüncü bir yanıtın varlığı konuşulmaya başlandı:  Türkçeye “yenilme-memnun edicilik olarak geçen ‘fawning’.” Diğer tüm yanıtlar gibi bir travma yanıtı olan memnun ediciliğin, toplumda özellikle güç dengelerinin şaştığı ailelerde, istismarın ve bağımlı bakım verenlerin gölgesinde büyümek zorunda kalan çocuklarda ortaya çıktığı biliniyor. Oprah da bu çocuklardan biriymiş. Türkiye’de ise fawning yanıtının daha çok kız çocuklarında görüldüğünü ve bu yanıtın, çoğu kadının yetişkinlik hayatına damga vurduğunu söylemek de mümkün. Bir vajinaya sahip olmanın kız çocuğunun bir günahkâr ve ipleri sıkı tutulması gereken bir varlık olarak görülmesine neden olduğu toplumumuzda, kız çocukları güvende kalmak, karınlarını doyurmak ve hatta okula gidebilmek için birilerini memnun etmek zorunda oldukları bilgisiyle ve sinir sistemi yanıtıyla büyüyorlar. Bu kız çocukları, sevilmenin tek yolunun sonsuzca vermek, sürekli başlarının onayladığı şeyleri yapmak ve “uslu” olmak olduğunu öğrenerek büyüdükleri için, bu travma yanıtı, yetişkinlikte de kendini gösterir: Birer yetişkin olan ve hayatı, “saçını süpürge etmek” ile geçen kadınlarda bu travma yanıtının izlerini görmek mümkün.

Dünyadaki yolculuğumuzun ilk beş yılında ne yaşadığımız, ne öğrendiğimiz, neye inandırıldığımız çok önemli. Bu beş yılda oluşan harita, gelecekteki yaşam haritamızı şekillendirecek ana koordinatları belirliyor. Ödül-ceza sisteminin yaygın olarak kullanıldığı dönemde büyüyen bir çocuk olarak ben de iyi şeyler yaparsam ödüllendirileceğime, uslu olursam şirinler’i görebileceğime inanmıştım. Birilerinin memnun edersem, istediklerime ulaşabileceğimiz ve güvende olacağımı sanıyordum. Büyürken, başkalarıyla ilişkiler kurarken, kötü şeyler yapanların başına hiçbir şey gelmemesini bir türlü anlayamıyor ve bunu haksızca buluyordum. Çünkü çocukken bana öğretilen, inandığım şey bu değildi. Çok yakın zamanlarda, bu inancın bana, ödül-ceza sisteminden miras kaldığını ve hayli romantik bir yaklaşım olduğunu, ödev gereği ya da kalpten gelerek yapılan iyilik ya da kötülük ile ilgili hayatın bir çetele tutmadığını fark ettim. Hayli şaşırdığımı tahmin edersiniz.

Travmayı ele alış biçimi, Dr. Perry’nin danışanlarının hikâyeleri ve iyileşmeye dair bakış açısıyla “Ne Oldu Sana?” kitabı, bana çok iyi geldi. Bu kitapla buluşan tüm okurların, kendi hayat yolculuklarına daha şefkatle ve umutla bakabilmelerini diliyorum.

Kapak Fotoğrafı: Koridor Yayınları

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan Kaotik Zamanlarda Stoacı Olmak