İlk yorumu siz yazın!
Netflix'ten Chef's Table: Aç Karnına İzlemeyin!
28 Eylül 2018’de 5. sezonu yayımlanacak Netflix’in belgesel dizisi Chef’s Table, sizi dünyanın farklı köşelerindeki yıldız şeflerin mutfağına taşıyacak, karnınızı bolca acıktıracak ve yemek yeme eylemine bakışınızı değiştirecek bir hikaye anlatımı mucizesi.
– Bu yazı Eylül 2018’de güncellenmiştir. –
Uzun süredir görüşmemişiz, koltuklarda oturuyoruz. Laf bir şekilde, benim olduğum her ortamda er ya da geç olacağı gibi, filmlere ve dizilere geliyor. Film ve dizi izleme alışkanlıklarımızın çevrimiçi platformlarla son yıllarda ne denli değişmiş olduğunu fark ediyor, biraz bundan konuşuyoruz. Derken muhabbetimiz benim yabancısı olduğum bir diziye geliyor ve ağızlarından sular aka aka öyle bir anlatıyorlar ki Chef’s Table‘ı, belgesel dizilerle aramın iyi olmadığını düşünmeme rağmen hemen o gece başlıyorum izlemeye. 6 bölümlük ilk sezonu tüketmem fazla uzun sürmüyor, başkalarına ağzımdan sular aka aka anlatmaya başlamam da…
İkinci sezonu kısa bir süre önce yayınlanan Netflix belgesel dizisi Chef’s Table, adı üstünde, dünyanın farklı köşelerindeki yıldız şeflerin yaratıcı dünyalarının perdelerini aralıyor. Her bölümde Michelin yıldızlı restoranların, The World’s 50 Best Restaurants listesinde yer alan restoranların mutfağındaki, yıllarca türlü cefayla inşa edilmiş kariyerlerin kahramanlarıyla tanıştırıyor bizi. Dizinin yaratıcısı yabancı değil; ilham verici ve hayrete düşürücü bir başka mutfak hikayesi olan belgesel film Jiro Dreams of Sushi‘nin yönetmeni David Gelb, Chef’s Table‘ın yapımcılığını ve ilk bölümünün yönetmenliğini üstleniyor.
Dizinin bir solukta (ve sık sık yemek molası vererek) izlediğim ilk sezonu, 2016 The World’s 50 Best Restaurants listesinin birinci sırasında yer alan, Modena, İtalya’daki Osteria Francescana’nın şefi Massimo Bottura ile başlıyor ve bu listeyle ya da Michelin yıldızlarıyla yolları kesişen şefler Dan Barber (Blue Hill Restaurant, New York, ABD), Francis Mallmann (El Restaurante Patagonia Sur, Buenos Aires, Arjantin), Niki Nakayama (N/Naka Restaurant, Los Angeles, ABD), Ben Shewry (Attica, Melbourne, Avustralya) ve Magnus Nilsson (Fäviken, Järpen, İsveç) ile devam ediyor. Her bir bölümü bir şefin hayatından kesitler sunan Chef’s Table‘ın en önemli özelliği hepsi aynı mesleği icra eden ve hepsi mutfakta çalışan bu insanları hiçbir şekilde kendini tekrar etmeden anlatmayı başarıyor olması. Her bir şefin diğerlerinden ayrışan özelliklerini filtrelemeyi, her bir şefin hikayesinde etkileyici olanı bulmayı, her bir şefin mutfağında ya da kullandığı tekniklerde şaşırtıcı olanı seçmeyi ve her bölümü bir şefin ve restoranının hikayesi olmak dışında bir tema üzerine oturtmayı başarıyor bu dizi. Niki Nakayama ile kadın bir şef olmanın zorluklarını öğreniyor, Dan Barber ile tarım ürünlerine daha önce hiç bakmadığınız bir açıdan bakıyor, Ben Shewry ile lokal malzemelerin ve onlarla kurulan kişisel bağların önemini kavrıyorsunuz izlerken.
Chef’s Table‘ı etkileyici kılan en önemli yanlarından biri de müzik kullanımı ve orijinal müzikleri. Dizinin Vivaldi’nin dört mevsimini fon edinen açılış jeneriği her bölümün başında tüylerinizi diken diken ediyor ve sizi bir ziyafete hazırlıyor. Klasik müzik, birçok bölümde uygun seçimlerle varlığını sürdürürken, çoğunluğu Silas Hite‘ın imzasını taşıyan orijinal müzikler de bölümün temasına ve şefin/mutfağın karakterine en iyi şekilde eşlik ediyor. Her bölümün en görkemli anı ise sonlara doğru karşımıza çıkıyor; şefin bölüm boyunca arka planını, hazırlık aşamasını izlediğiniz ve hikayesini öğrendiğiniz tüm spesiyalleri sırayla ve görkemli klasik müzik besteleri eşliğinde arzıendam ediyor.
Chef’s Table, dünyanın en iyi restoranlarını ve en mucizevi lezzetlerini tanımanızı sağlarken, bir yandan da sizi Avustralya’nın, Patagonya’nın, İtalya’nın doğal, kültürel ve tarihi güzellikleriyle buluşturuyor. Farklı kültürlerin pişirme tekniklerini, mutfaklarını, doğal bitkisel ve hayvansal malzemelerini öğrenmenize (ve daima şaşırmanıza) vesile oluyor. Fine dining‘in ne demek olduğunu ve ne demek olmadığını, her iş gibi restoranların da yaratıcılık, farklılık, orijinallik ve ticari zeka olmadan yönetilemeyeceğini gösteriyor. En önemlisi, ideallerinin peşinden gitmenin, demoralize eden kötü eleştirilerin sizi yıldırmayıp güçlendirmesi gerektiğini ilham verici hikayeleri örnek vererek kanıtlıyor.
İkinci ve üçüncü sezonlarında ABD, Brezilya, Meksika, Slovenya, Tayland, Güney Kore, Rusya, Almanya ve Peru’dan 12 şefe yer veren, dördüncü sezonunda tamamen pastacılığa yoğunlaşan ve Chef’s Table: France adında, tamamen Fransız mutfağına yoğunlaşan bir spin-off dizisi bulunan Chef’s Table‘ın beşinci sezonu, 28 Eylül 2018’den itibaren Netflix’te olacak. Üstelik Netflix ve dizinin, bu sezonunda Türkiye’deki izleyicilerine bir sürprizi var: Sezonda yer bulacak dört şeften biri, İstanbul’da geleneksel Türk mutfağını tadabileceğiniz en iyi restoranlardan Çiya’nın şefi Musa Dağdeviren. Dizinin altıncı sezonunun 2019’da geri döneceği de şimdiden kesinleşti.
Ben bu paragrafı bitirir bitirmez ikinci sezonu izlemeye başlayacağım. Siz de en kısa zamanda Chef’s Table‘ı izlemeye ve her birine geniş bir bütçe ayırmanız, bazıları için özel bir seyahat planlamanız ve aylar öncesinden rezervasyon yapmanız gereken bu restoranlarda yemek yemenin hayallerini kurmaya başlayın!
Netflix‘te izleyin | IMDb Puanı: 8.6/10
İlginizi çekebilir: 2018’de Dünyanın En İyi Restoranları Mercek Altında! ve Dünyaca Ünlü, En İyi Şefler Mercek Altında
mesela ben su an Modena'daki restoran icin notumu aldim.. Modena'da yeni bir firmam var ve ziyaret etmem cok olasi.. O vakit de, mutlaka bu restoranda yemek yemem lazim 🙂 Bir de ben bu diziye bu aksam baslarim, net.. x