Aç Kalmayı İmkansızlaştıran Şehir: New York City Vol.2
Bir şehire gitmeden önce görülecek yerler, yenilecek yemekler listeleri, günlük planlar hazırlanır, haritada lokasyonlar işaretlenir ama New York tüm bu listelerinizi alt üst edecek bir şehir. Özellikle binlerce seçenek arasından ne yiyeceğinize karar vermek dünyanın en zor şeyi olabilir. Ben de acıkınca midesi dışında bir yeriyle düşünemeyen biri olarak bu yazıyla karnınızı acıktırmaya karar verdim.
New York’un kahvaltı, tatlı ve kahve mekanlarından sonra bu bölümde de dünya mutfağı ve sokak lezzetlerinden bahsedeceğim. New York’ta sokakta yürüyen 10 insandan 9′u dünyanın farklı bir yerinden gelmiş. Bu kozmopolitlik arasında da şehrin mutfağı inanılmaz gelişmiş. Aradığınız her mutfaktan her yiyeceği, her tarif için her malzemeyi abartısız bulabilmeniz mümkün. Aynı zamanda bu kadar hızlı yaşayan bir şehirde yol üstü lezzetlerinin efsaneliğine de şaşırmamak gerekiyor!
New York’un Sokak Lezzetleri
İlk olarak bir yiyecek cenneti olan Chelsea Market‘dan başlayalım. Eğer mutfakla biraz ilginiz varsa, kesinlikle gelmeniz gereken bir adres! Chelsea Market içerisinde her malzemeyi, baharatı, mutfak aletini bulabileceğiniz marketler, gurme sandviççiler, konsept mağazalar, pop-up workshop storelar var. Sonbaharda her gün ve diğer mevsimler tatil günleri tasarımcı ve sanatçıların açtığı pazar Artists & Fleas da burada oluyor (Artists&Fleas her mevsim hafta sonları Williamsburg’de de yer alıyor). Ne yiyeceğimize karar verebilmek için baştan sona 4 kez dolandık Chelsea Market’ı ve en sonunda bir gurme sandviççiden iki çeşit sandviç alıp bölüştük, tabii ki yine Amerikan standartlarında 4 kişiyi doyuracak boyuttalardı.
O koca sandviçleri yedikten sonra onca seçeneğe rağmen pek tatlı yiyebilecek durumda değildik ama Rooney Brook Farm Diary Milk Bar‘ı görünce milkshake için her zaman yer olduğuna karar verdik. Burası süt ve süt ürünleriyle hazırlanan yiyecekler için tam bir cennet! Kendi çiftliklerinden gelen günlük taze sütlerle hazırlanıyormuş bütün ürünleri. Etrafta da şirin şişeler içerisinde çeşit çeşit süt var. Ayrıca panolarında “There Will Be Blood” izleyenleri güldürecek şekilde “I drink your milkshake. – There Will Be Milk” yazıyordu.
Chelsea Market’a Highline ve Chelsea’deki galerileri gezmeye gittiğiniz gün kesinlikle uğramalısınız.
Hafta sonlarımızı New York’un bit pazarlarını gezmeye ayırdık. Özellikle Brooklyn’de ve spesifik olarak Williamsburg bölgesinde çok güzel pazarlar kuruluyor. Somargasburg yiyecek pazarına çeşit çeşit sandviçler, etler, tatlılar bulabileceğiniz, evinize kahve çekirdeği, peynir gibi ürünler alabileceğiniz standlar kuruluyor.
Bir tarafta da vintage kıyafetler, tasarım ürünler, antikalar, plaklar alabileceğiniz standlar var. Ayrıca daha önce bahsettiğim Artists & Fleas da bu bölgeye çok yakın bir yerde. Alışverişimizi yapıp yiyeceklerimizi aldıktan sonra sahilde görülebilecek en iyi Manhattan manzaralarından biri eşliğinde ölesiye doyabilirsiniz.
New York’un sembollerinden biri haline gelen sosisli sandviç yemeden olmaz!. Her sokakta bir sosisli arabasına rastlayabilirsiniz. Genelde hepsi aynı şeyleri satıyorlar. Pretzel, şiş kebap, sosisli sandviç… Bütün araçlar lezzet olarak pek farklı durmuyorlar.
Sosisli yemek için asıl gitmeniz gereken yer bence Coney Island‘daki Nathan’s Famous! Öncelikle Coney Island Beach çoğu turist için gereksiz bir rota gibi gözükse de New York’ta beni en çok etkileyen yerlerden biri oldu. Şehirden uzak eski lunapark kalıntıları yanında yeni yapılmış lunapark ve upuzun bir kumsal. Biz hafta içi gittiğimiz için tam da beklediğim terk edilmiş havası vardı. Nathan’s famous da tam bu beach’in girişinde yer alıyor. Limonatası, patatesleri ve sosislileri kesinlikle katettiğimiz yolun hakkını verdi. Coney Island ve bir Amerikan klasiği Nathan’s’ı es geçmemelisiniz! (Nathan’s sadece Coney Island’da yok tabii ki İstanbul’da bile var ama ilk mağazaları burada açılmış)
Diğer dünya mutfaklarıyla karşılaştırılınca baya üzücü olsa da Amerikan mutfağının akla ilk gelen lezzeti tabii ki burger.. Açıkçası burger yemek için ve şehirdeki en iyi burgeri bulmak için pek vakit ayırmadık. Ama İstanbul’da da açılan Shake & Shack’i ve burger dendiğinde akla ilk gelen marka McDonald’s’ı denedik. Shake & Shack “ah ben New York’ta yedim hiç böyle değil”cileri utandıracak şekilde lezzet olarak tamamen aynı. Ama McDonald’s artık kullandıkları yağın sağlıksızlığından mı yoksa başka bir şeyden mi bilmiyorum Türkiye ve Avrupa’dakilere oranla çok daha lezzetliydi. “McDonald’s’ı Amerika’da dene” maddesine check atmak bizim için önemliydi. (Özellikle Times Square üstündekinde)
Neredeyse her köşeden çıkan dondurma kamyonları istemeseniz de subliminal mesajlarla dondurmayı aklınıza sokuyor. Bunlardan birinden koca bir küllah dondurma ya da popsicle almak şart. Fakat dondurma için benim önereceğim yer Big Gay Ice Cream Shop! Hem East hem de West Village’da bulunan bu dondurmacı dünyanın en “gay” konseptine sahip. Devasa boyutta rengarenk sprinklelarla kaplı dondurmaları unicornlar tarafından üretiliyor ve midenizde gökkuşağı kusan periler uçuşturuyor.
New York’ta Dünya Mutfakları
Dünya mutfağından aklınıza gelebilecek her şeyi bulabilirsiniz New York’ta. Hatta neredeyse hepsine sadece bir sokak üzerinde bile rastladığımız oldu bizim. Bunca seçenek arasından gideceğiniz yerleri iyi şeçerek en az 3 gecenizi ve paranızı şık, farklı bir yerlerde yemeğe ayırmalısınız.
Herkesin New York’ta yediği über süper sushi hikayelerinden sonra mutlaka bir sushiciye gitmeliydik. Bir arkadaşımızın önerisiyle Greenwich Village’da Marumi adında bir restoranta gittik. Küçük bir sushici burası. Çalışanların hepsi Uzakdoğulu ve ısmarladığınız sushi ve roll’lar gözünüzün önünde hazırlanıyor. Fiyatları lezzetli bir akşam yemeği için oldukça uygun. Özellikle yılan balıklı unagi’yi denemelisiniz. Greenwich Village çevresindeki komedi şovlara gitmeden önce iyi bir akşam yemeği seçeneği olabilir.
İtalyan mutfağı New York’un resmi mutfağı sayılabilir. Özellikle bizim gittiğimiz dönemde, Eylül ayında, Little Italy bölgesinde İtalyan festivali oluyormuş. Her yer tahmin edilebileceği gibi İtalyan restorantlarıyla dolu. Aslında burası her yönüyle “İtalyan” gibi dursa da İtalyan’ların yoğunlukta olduğu bir bölge değil. Biz Little Italy’ye öğle yemek saatimizi ayırdık. Hepsi genelde kendi menülerinin yanında başlangıç, ana yemek, şarap gibi set menüler hazırlamış. Biz de gittiğimiz yerde buna benzer bir set menü aldık ama başlangıç yerine istediğin çeşit bir makarna ardından ana yemek olduğunu bilmiyorduk. Porsiyonlar büyük, fiyat da ucuz olunca lezzetin kaçacağını düşündük ama her şey gayet lezzetliydi. Ama akşam yemeği için daha hip bir İtalyan restoranına gitmek istedik.
Kaldığımız yere çok yakın East Williamsburg’de Roberta’s adında güzel bir mekan bulduk. Bu bölge eskiden eski depoların sanatçılar ve hipsterlarca ele geçirilip “cool”laştırılmasıyla kentsel bir dönüşüme uğramış. Öncelikle şunu söyleyeyim eğer buraya gitmeyi planlıyorsanız 1.5 saat kadar -belki 2- barda takılmayı göze almalısınız. İsminizi yazdırdıktan sonra içkinizi ve atıştırmalığınızı alıp içerideki ya da renkli ışıklarla süslenmiş bahçesindeki barda sosyalleşebilirisiniz. Mekanın içerisindeki küçük radyo stüdyosunun hemen yanındaydı masamız. Yediğimiz et tabağı, pizzalar ve şarap lezzet olarak oldukça başarılıydılar ama sadece atmosferi bile memnun etmeye yetiyor Roberta’s’ın.
Bu paragraftan özellikle vegan ve vejetaryenlerin uzak durmasını tavsiye ediyorum çünkü sınırsız et yiyebileceğiniz fantastik bir Brezilya restoranından bahsedeceğim. Tiyatrolar bölgesinde yer alan Churrascaria Platforma hayatım boyunca unutamayacağım ve kesinlikle tekrar tekrar gideceğim bir yer. Tesadüfen keşfettiğimiz bu Brezilya restoranında fiks menü olarak sınırsız salata ve et -evet gerçekten sınırsız- yiyorsunuz. Sınırsız ve açık büfe konseptleri normalde yemeğin lezzetini düşüren etkenlerdir ama burası için durum hiç de öyle gelişmemiş. Mekanın ortasında kurulu, içerisinde sushi dahil her çeşit soğuk meze, salata, peynirin olduğu salata bardan istediğinizi istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. Çok ilginçtir ki sırf bu salata bar için buraya gelip et yemeyen çok insan varmış. Daha sonra ete geçmek istediğinizde yemek istediğiniz garnitürleri bir kağıda işaretleyip garsona veriyorsunuz, masaya oturduğunuzda verilen bi tarafı yeşil diğer tarafı kırmızı diski yeşile çevirdiğinizde masanıza çeşit çeşit etler gelmeye başlıyor. Bütün etler mutfaktan şişler üzerinde farklı pişirilme seviyelerinde ve yöntemlerde hazırlanmış olarak geliyor ve masanızda kesiliyorlar. Tabağınızdaki ete doyduğunuzda diskinizi kırmızıya çeviriyorsunuz yoksa durmaksızın masanıza et geliyor. Bir et sevdalısı olarak rahatlıkla yediğim en güzel etleri burada yediğimi söyleyebilirim. Eğer her şeyden sonra midenizde hala yer varsa ekstra olarak muhteşem gözüken tatlılarından da siperiş edebilirsiniz. Benim önerim buraya 7 – 7.30 civarı gidip salata ve garnitürlerle mideyi doldurmadan -kalp krizi geçirmemeye dikkat ederek- bütün akşam doya doya, yavaş yavaş et yemeniz -özellikle o epik ribeye her geldiğinde almalısınız-. Tabii bu lezzet ve kalitenin faturası yediğiniz yemekler kadar kabarık. Alkolü ve tip’i dahil etmeden kişi başı 65 doları göze alıyorsanız bu ziyafeti kaçırmayın.
Tavsiyeler:
– NYC foursquare inanılmaz iyi çalışıyor. Notlamalar ve fiyat işaretleri genelde tutuyor. The New Yorker, Timeout NY ve New York Times’ın tiplerini ve listelerini takip edin.
– Yelp bilmediğiniz bir mekanı araştırmak için çok iyi çalışıyor New York için. Önceden yorumları okuyup gidin bilmediğiniz yerlere.
– Bir mekana gitmeden önce mutlaka çalışma saatlerini kontrol edin. Her dinden ve kültürden insan olduğundan sürekli bir dini bayramla karşılaşabiliyorsunuz.
– Vegan ya da vejetaryen olmadığım için bir şey denemedim ama gittiğim neredeyse her yerde vegan ve vejetaryenler için seçenekler vardı. Aç kalmak imkansız.
– Hafta sonu rezervasyonsuz iyi bir yere gitmek istiyorsanız kapıda beklemeyi göze almalısınız.
– Ben burada yaşamıyorum ki diye gurme şarküterileri gözardı etmeyin ve ilginç malzemeler alıp Central Park’a gidip yemek üzere güzel sandviçler hazırlayın.
– Amerika’da porsiyonlar genelde 3 kişiyi doyurabilecek boyutlara ulaşabiliyor. Bu yüzden aç gözlülük yerine bir yemeği paylaşmak en mantıklısı.
New York gerçekten aç kalmanızı imkansızlaştıran bir şehir. Eğer yakın bir zamanda gidecekseniz şimdiden yiyecekleriniz için afiyet olsun. Beni sadece mutfağıyla değil her yönüyle kendine bağladı New york. En yakın zamanda tekrar gitmek için sabırsızlanıyorum!
Yazının kahvaltı, kahve tatlı mekanları önerileriyle dolu ilk bölümü için “Aç Kalmayı İmkansızlaştıran Şehir: New York City Vol.1“i okuyabilir, New York turunuza müzelerle devam etmek için “Büyüğüyle Küçüğüyle New York Müzeleri Rehberi“ne göz atabilirsiniz.
Ahhh cok fena iştahımı kabarttın napalım şimdi NY'a uçmak zorundayız! Özellıkle sokak pazarlarını denemeyi çok isterdım.
New York kesinlikle özleniyor. 🙂 Bu seferinde karşılaşamadık ama bi dahakinde metrobüs seferine benzeyen çılgın metro servisine denk gelmeyip Churrascaria Platforma'da ya da Big Gay Ice Cream shop'ta bir şeyler yiyelim.
Okurken fena halde acıktım!!! Ve New York'u çok özledim 🙂
Okuduklarım arasından favorilerim: Big Gay Ice-cream Shop ve Brezilya restoranı olan Churrascaria Platforma, gerçi o kadar eti nasıl yerim bilmiyorum ama şu anda fena güzel geldi kulağa 🙂)