Norveç Günlükleri
Bu yazı ilk gezi yazım olduğundan ayrı bir önem taşıyor. İlk gezi yazımı çocukluğumdan beri hayalini kurduğum Norveç üzerine yazmaya karar verdim. Avrupa’da bir çok şehri görmüş olsam da; Norveç doğasıyla, şehirlerinin güzelliğiyle, batmayan güneşiyle, insanların farklı bakış açıları ve yaşam tarzlarıyla gönlümü fethetti. Norveçliler önyargılarından kurtulmayı başarabilmiş, daha modernize olmuş insanlar, mutlu ve stressiz gözüküyorlar. Norveç’te yaklaşık olarak 5 milyon insan yaşıyor, bunların ise çoğu Oslo’da yaşamakta; yaklaşık 620000 civarı. Biz de gezimize Oslo’dan başladık. Daha sonra Alesund, Geiranger ve Bergen şehirlerini gezmeye karar verdik.
İstanbul-Oslo arası yaklaşık 4,5 saat sürüyor. Bavullarımızı yerleştirdikten sonra soluğu merkezde aldık. Oslo kalabalık bir başkent olmaktan çok uzakta bana göre. İlk olarak opera binasını gezdik. Daha sonra oradan yürüyerek Tjuvholmen denilen, müzelerin olduğu bölgeyi dolandık. Tjuvholmen civarında Astrup Fearnley Museet var. İstanbul Modern tarzında bir müze olduğunu söyleyebilirim. Süreli sergiler bulunmaktaydı. Daha sonra oradan Aker Brygge denilen bölgeye geçip karnımızı doyurduk. Burası genel olarak barlar bölgesi, çok fazla restaurant var ama çoğu turistlik. Daha sonra opera binasının oraya doğru geçip Barcode denilen binaların arasında gezindik. Yeni yapılara ağırlık verilmiş. Hatta ‘new architecture zone’ denilen bir bölge bile mevcut. Binalar o kadar güzeldi ki anlatamam! Özellikle Deloitte’in binasında çalışmak isterdim. Oradan tramvaya atlayıp Grünerlokka denilen bölgeyi gezmeye karar verdik . Son gün tekrar Oslo’ya döneceğimizden müzelerin kalanını sonraya bıraktık. Grünerlokka şehrin biraz daha ‘urban’ tarafı olarak adlandırılabilir. Her sokakta ayrı bir ‘street art’ mevcut. Bu arada belirtmeliyim ki hava kararamıyor. Gece 12’de hafif bir mavilik oluştu o kadar.
2. gün Oslo’dan Norwegian Airlines ile Ålesund’a uçtuk. Uçaktaki 40 dakikalık yolculuk bile o kadar keyif veriyor ki anlatamam. Oslo Ålesund arası tamamen dağlarla kaplı, karlar ise henüz erimemişti. Şansımıza pilot da bize o manzaraları göstermek istercesine fazla havalanmadı. Uçakta bile aşırı derece heyecanlıydık. Uçaktan indiğimizde ise tam bir şok yaşadık. Hava yaklaşık 5 derece civarıydı. Kış mevsimine aşık olan bir insan olmama rağmen kabanımı çıkartana kadar deri ceketle tir tir titrediğimi itiraf etmeliyim. Ålesund yedi dağın arasına kurulmuş bir şehir, bundan dolayı her noktasından manzara fotoğrafı çekmeniz mümkün. Ålesund’da ilk olarak Sunnmøre denilen açık hava müzesi kıvamında eski evlerin ve muhteşem bir gölün olduğu bölgeyi gezdik. 3 saat civarı burada oyalandığımızı söyleyebilirim. Evler tahmin ettiğiniz üzere tahta, üçgen yapılı olanlardan. Burada Vikinglere özgü gemilerin de bir koleksiyonu bulunmakta. Daha sonra tekrar merkeze gelip Brosundet Kanal’ı , kanal çevresindeki evleri gezdik. Art Nouveau stili modern sanatın en iyi örneklerini burada göreceğinizi söyleyebilirim. Ben evleri bu şekilde hiçbir yerde görmemiştim. En sona güneşin batışını izleyebilmek için Fjellstua ve Aksla View Point’e çıktık. Tabii güneşin batmadığını hesaba katmamışız! Ålesund 6 ay gündüz 6 ay gece olan şehirlerden. Gece 3 te bile her yer bembeyazdı. Ama bu tepe şehri kuş bakışı izleyebilmek için çok güzel bir seçenek. Bunun dışında biz pazar gittiğimiz için her yer kapalıydı ve otobüsler çok seyrek vardı. Alnes Lighthouse’a gidemedik, sahili görebilmek adına zamanı olanların gitmelerini tavsiye edebilirim.
3. gün Hurtigruten gemileriyle Geiranger fjorduna geçmek üzere yola çıktık. Hurtigruten fjordlar arasında gezinebilmek ve şehirler arası gidebilmek için çok güzel bir seçenek. Benim gibi dağ tepe sevenler için de inanılmaz bir fırsattı. Öncelikle fjordun ne olduğunu açıklamam gerek. Fjord dik yamaçlarla kaplı buzul vadisinin deniz suyuyla dolmuş hali. Dar ve ince olmasına rağmen çok derin olduğundan turistler tarafından Norveç’in en fazla ziyaret edilme sebebi denilebilir. Geiranger de Norveç’in en ünlü fjordlarından biri. Gezi boyunca Geiranger’i ve Bergen dönüşünde Aurland Fjord’unu görme fırsatı bulduk. Hurtigruten gezisi boyunca soğuktan buz tutsak bile dışarda o manzarayı izlemeye doyamadık, bir şey kaçıracağız diye içeriye giremedik bile. Gemiden izlenen manzaralar bile ülkeye beni tekrar getirebilir sanırım. Geiranger’e gelmeye yakın yollar iyice daraldı, şelaleler arttı. Evler çok yakından görülmeye başlandı. Hiç unutmayacağım bir 4 saat geçirdim diyebilirim. İndiğimizde ise önceden kiraladığımız arabayı alıp otele doğru yola çıktık. Geiranger’de Hotell Utsikten’de kaldık. Tuvaletten bile manzara mevcuttu, evet. Daha sonra otele yürüme mesafesinde bulunan ‘Flydalsjuvet’ adlı ‘view point’e gittik ve oradaki kayaya çıktık. Sonra arabaya tekrar atlayıp Dalsnibba denilen dağa doğru yola koyulduk. Dalsnibba gezinin tek hayal kırıklığı oldu sanırım. Yolda kar yağmaya başladı ve dağa doğru tırmandıkça boyum kadar karla karşılaştık. En tepeye çıktığımızda ise kardan tek bir manzara dahi gözükmüyordu. Bembeyaz. Geri dönmek zorunda kalıp yolda bir iki yerde durup manzaraları izledik. Knoten denilen bölgeye gittik. Daha sonra ise gittiğimiz yönün tam tersinde ‘Eagle Road’ denilen yere geçtik. Burada yollar aşırı derecede kıvrımlı ve uçurum ama sonunda çok güzel bir manzara bizi bekliyordu . Ørnevegen’de fjordun kıvrımlarını yukardan görebilirsiniz. Sonra merkeze inip yemek yiyip , şelaleler ve evler arasında günü tamamladık. Burada da havanın kararmadığını söyleyebilirim. Geiranger’de ‘view point’lere götüren otobüsler var fakat gönül rahatlığıyla gezebilmek ve istediğiniz kadar kalabilmek için araba kiralamak gereklilik gibi bir şey. Ayrıca otobüs saatleri programınıza genelde uymuyor bunu da belirtmem gerekli.
4. gün Bergen’e yola koyulduk. Geiranger – Bergen arası yaklaşık 10 saat sürüyor. Bergen’e Ålesund’a tekrar dönüp Hurtigruten ile de dönebilirsiniz; bizim gibi İlk Hellsylt’e deniz yolculuğu yapıp, daha sonra Stryn üzerinden otobüsle Bergen’e geçebilirsiniz. Biz kara yollarını da merak ettiğimizden , ayrıca burada da 2 saatlik bir deniz yolculuğu bulunduğundan otobüs+gemiyi tercih ettik. Bergen’e vardığımızda akşam on buçuğa geliyordu, bavulları bırakıp merkeze indik. Ünlü Hansa evlerine göz atıp kendimizi bara attık. Bergen’in gece hayatı diğerlerine göre biraz daha renkli. Öğrenci barları daha fazla. Burada hava da bir nebze karardığından ve yorgunluktan, resmen sızdığımı söyleyebilirim.
5. gün erkenden Bergen’i gezmeye koyulduk. İlk olarak yol üzerinde bulunan lille lungegårdsvannet adlı göle gittik. Bergen’deki evler (Hansa Houses) 1500’lerden kalma tahta yapılar UNESCO Dünya Mirası listesinde. Zaten ülkedeki bütün fjordlar ve şehirler böyle olduğu için bu da pek şaşırtmadı. Gölden sonra Mount Floyen tepesine’ floibanen’ denilen füniküler ile çıktık. Buradan gene Bergen’in panoramik görüntüsünü, Hansa Houses’ı ve çevreleyen dağları rahatlıkla görebilirsiniz. Dönüşte ise tepeden yürüyerek inmeyi tercih ettik. Daha sonra Bergen Akvaryumu’na geçtik. Burada penguen görebilirsiniz! Gerçekten beni en fazla mutlu eden şeylerin başında bu da yer alıyor diyebilirim. Ayrıca deniz aslanı ve köpekbalığı da bulunmakta, bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bergen merkezde balık pazarı bölgesi var. Çeşit çeşit balıkları, akrep ve yengeçleri burada tadabiliyorsunuz. Balina eti bile mevcut. Balina soğuk biftek tadında, benim damak zevkimi pek hitap etmese de diğer karışık yaptırdığımız tabaktakileri bayıla bayıla yedik. Zaten bütün gezi boyunca her gün farklı bir deniz ürünü yediğimizden sanırım bir süre balık yiyemeyeğim. Daha sonra teleferik ile Ulriken tepesine çıktık. Burada da sisten pek manzara gördüğümüz söylenemez.
6. gün Bergen’den Oslo’ya dönüş yoluna geçtik. Bunun için gitmeden ‘Norway is a Nutshell’ aracılığı ile bu yol arasındaki biletleri almıştık. Oslo Bergen arası için 4-5 kere aktarma yapıyorsunuz. Yine arada bir gemi yolculuğu mevcut. Önceden de bahsettiğim gibi bu deniz yolunda ise Aurland Fjord’undan geçip en uç noktası olan Flam şehrinde duruyor. Bergen – Oslo arasında Flam ve Myrdal şehirleri arasında 45 dakikalık bir tren yolculuğu var. Bunu yapabilmek için yolu biraz uzattık. Bu yolun reklamı ‘best scenic railway in the world’ şeklinde geçiyor ve ‘ Flamsbana’ denilen eski bir trenle seyahat ediyorsunuz. Yolda Norveç’in en ünlü şelalesinde durma ve şelalerin arasında dans eden bir kadın ve müzik şöleni de var. Oslo’ya varışımız gece 10 gibi oldu.
7. gün Oslo’da gezemediğimiz müzelere doğru yola çıkıyoruz. İlk olarak Norwegian Folk Museum’a geçiyoruz. Buraya resmen 1500’lerden günümüze kadar gelen mimarinin tüm örneklerini yapmışlar. Evler tarih şöleni gibi. 100’e yakın ev vardı sanırım. Ayrıca 1500’lerden kalma Stave Church de mevcut. Daha sonra Viking Ship Museum’a geçtik. Burada da en eski Viking gemilerinden biri vardı. Merkezde soluklandıktan sonra Vigeland Sculpture parkı geziyoruz ve güneşin batışını izleyebilmek için Opera binasına geçiyoruz. Kendimizi cuma gecesi de olduğundan Karl Johans Gate’e, yani gece hayatının en ünlü olduğu bölgeye atıyoruz.
8. gün ise yine Oslo’dayız. Akşam uçağımız olduğu için hızlıca gidemediğimiz Munch Museum’a gittik. Müze Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nin Van Gogh’a yer verdiği gibi, sadece Munch’ın eserlerine yer vermemiş. Burada Van Gogh’un eserleri de mevcut. İkisi de dışavurumculuk konusunda ünlü olduğundan eserleri yan yana görebilmek, karşılaştırabilmek beni mutlu etti diyebilirim. Uçağımız 18:30’da idi, havaalanına doğru yol alıp güzel Norveç’e böylece veda ettik.
Gezide unutmadan 7-Eleven a bizi kahveleriyle yalnız bırakmadığı için teşekkür etmeyi borç bilirim. Norveç genelde pahalı bir şehir olduğundan muffinleri ve kahveleriyle ara atıştırmalık bizim kurtarıcımız oldu! Bunun dışında otobüsler, gemiler günde bir kez olduğundan gitmeden aktarma duraklarının saatlerini yazmada ve gerekli rezervasyonları yaptırmada fayda var; sonra açıkta kalabilirsiniz 🙂
İlk yorumu siz yazın!