Bilinen Bir Hikayeye Özgün Yorum: Nosferatu Film İncelemesi
Robert Eggers’ın yönettiği Nosferatu, önceki versiyonlarının üstüne tuğlalar inşa ederek bilindik vampir anlatılarının hala özgün bir yorumla tekrardan anlatılabileceğini gösteriyor. Güçlü sinematografisi ve sarsıcı ses miksajıyla seyirciyi diken üstünde tutup Hutter’lerin Orlok ile imtihanında kader birliğine sevk ediyor. Ayrıca önceki filmlere nazaran psikoseksüel unsurların epey amplifiye edildiğini söylemek de mümkün.
Tutkudan Gerçeğe Doğru
Nosferatu‘nun Eggers versiyonuna girizgah yapmadan önce ufak bir tarih turu yapmakta beis görmemek lazım. Bilindiği üzere Nosferatu, F.W. Murnau’nun 1922 yılında Bram Stoker’ın Drakula romanını izinsiz ve karakter, yer isimlerini, olay örgüsünü değiştirerek çektiği gayriresmi uyarlaması. Öyle ki, Stoker’ın varisleri Murnau’ya dava açmış ve filmin bütün kopyalarının yakılmasını buyurmuşlar. Ancak filmin birkaç kopyası günümüze kadar ulaştı ve korku ile vampir sinemalarının mihenk taşları ve kural koyucu filmleri arasındaki yerini çoktan almış oldu.
Film, 1979 yılında Werner Herzog tarafından Nosferatu, the Vampyre ismiyle tekrar çevrildi. Ancak karakterlerin ismi romandakilerin birebir aynısıydı. Peki, Eggers’ı vampirlere çeken şey neydi? Wired’a verdiği demece göre Eggers, çocukluğunda cadılardan korktuğunu ama vampirlere bir o kadar çekildiğini ifade ediyor. Lakin, Drakula romanını fazla Viktoryen bulmakla birlikte Nosferatu’nun Alman romantizmine yaslanması ve hikayeyi 1830’lara götürmeleri, film yapımcılarının Almanlıklarına yaslanmalarından dolayı daha cezbedici olduğunu söylüyor. Eggers, dokuz yaşında Murnau’nun Nosferatu‘sunun VHS kopyasını izlemiş ve filmden etkilenmiş. Öyle ki, lise dönemlerinde Nosferatu’yu tiyatroya uyarlamış.
Sinema sektörüne atılınca Nosferatu’yu tekrar çekmek istiyor. Ancak film, uzun yıllar yapım aşamasında kalıyor. Bu süre zarfında modern klasikler sayılabilecek The VVitch, The Lighthouse ve The Northman filmlerini çekiyor. Nihayet yıllar boyu süren hazırlık aşamalarının ardından Nosferatu seyirciyle buluşuyor. Filmi izlemeden önce “Zaten bildiğimiz senaryoyu tekrar izlemek mantıklı mı?” sorusunu sordursa da filmi izledikten sonra gerek içerik gerek biçim bakımından özgün bir şekilde anlatımın mümkün olabileceğini gösteriyor.
Psikoseksüel Bir Gerilimin Peşinde
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içerebilir.
Film, önceki uyarlamalarda olduğu gibi 1838 Almanya’sında geçiyor. Yeni evli Hutter çiftini, Ellen’in psikolojik rahatsızlıkları ve uyurgezerliği musallat ediyor. Mütteahit Thomas Hutter ise Wisborg kasabasının ücra yerlerinde bir şatoda kalan Kont Orlok ile anlaşma yapmaya gidiyor. Ancak Orlok, Hutter’i tesir altına alıyor. Thomas’a sanrılar ve korkular musallat oluyor. Ellen ise rüyalarında Orlok ile bağlantı kuruyor. Orlok bu süre zarfında ise Wisborg kasabasını ele geçirmek adına insanların kanını yudumluyor ve böylece bir veba salgını başlıyor.
Eggers, bildiğimiz bu anlatıda psikoseksüel unsurları amplifiye ediyor. Ellen ile olan ilişkisinde Ellen’in Thomas ile aralarında eksik olan cinsellik unsurunu sivriltiyor. Önceki uyarlamalarda dolaylı ve örtük olarak gösterilen cinsel unsurlar, bu filmde Ellen’ın kendini feda etmesini doğrudan cinsel ilişkiyle sağladığını görüyoruz. Bu bağlamda filmin anlatısı, bastırılan cinselliğin fışkırmasını ve mevcut toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretilmesini sağlıyor.
Eggers, görüntü yönetmeni Jarin Blaschke ile sıcak ve soğuk renkler arasındaki kontrast; Almanya’nın eskimiş, çökmüş bir şekilde tasviriyle özgün bir görselle yakalıyor. Ayrıca Thomas, Ellen gibi karakterleri yüz plan ve omuz planda kadrajlayarak içerinde bulundukları ruhsal sıkışmayı temsil ederken Orlok’u genel plan ve bel planda kadrajlayıp mümkün mertebe gölgeler içinde konumlandırarak da Orlok’un karakterler ve Wisborg kasabası üzerindeki iktidarını gösteriyor.
Öte yandan ses miksajı da seyirciyi gerim gerim geriyor ve Hutterler ile Orlok arasındaki gerilime ortak ediyor. Karakterlerin psikolojik durumuları, Orlok’un iktidarının bütün kasabaya sirayet etmesi seslere de yansıyor. Öyle ki, ses miksajı seyirciye bir an bile olsun rahatlama imkanı tanımadan diken üstünde tutuyor.
Folklora Dönüş
Nosferatu’nun Eggers yorumu, Balkan ve Slav folkloruna dönüşü de simgeliyor. Zira bu folklorlara baktığımızda eski vampir öykülerinde vampirlerin doğrudan insan kanı içmediklerini görüyoruz. Vampirler kurbanlarını boğazlayıp kurbanlarıyla cinsel birliktelik yaşayarak alt ediyorlar. Ancak yine de vampirler son tahlilde kurbanlarının göğsünden kan emiyorlar. Filmde de Orlok’un bu eylemleri izleyerek kurbanlarını oltasına düşürdüğünü söylemek mümkün.
Ayrıca insanların bu dönemlerde uyku apnesi geçirdiklerinde vampirlerin kendilerini ziyaret ettiklerine dair inanışlardan etkilenen Eggers, filmde Ellen’in ve Thomas’ın rüyalarında Orlok’u görmelerini sağlayarak rüyaların anlatı içerisindeki öneminin altını çiziyor.
Böylece Eggers’ın Nosferatu‘su zengin bir metinler arası göndermeler ağına dönüşerek bilindik hikayeye özgün bir pencereden bakmayı sağlıyor. Nosferatu, 3 Ocak’ta sinemalarda!
Kapak Fotoğrafı: IMDb
İlginizi çekebilir: Ecem Şimşek’ten Nosferatu 2024: İzlemeden Önce Bilmeniz Gerekenler
İlk yorumu siz yazın!