Notaların Şehri: Viyana
Acele etmeyi sevmeyen arkadaşlarımız var. Evlendikten 5 yıl (ve 2 çocuk) sonra düğün yapmanın zamanı geldiğine karar verdiler. Biz de zaten bir şeyleri kutlamalı diyor ama yeni yılı kutlamak istemiyorduk. Eskisiyle hesabımız daha bitmemişti. Ama arkadaşlar kutlanır, arkadaşları da kutlamazsak ne kalırdı ki kutlayacak. Hepimizi Viyana’da topladılar. Paris kelimelerin şehriyse Viyana notaların şehri. Müzisyenlerin, kompozitörlerin isimlerinin ve notalarının eşliğinde gezerken, 700 yıl boyunca Habsburg hanedanının, 1918‘den beri de modern Avusturya’nın başkenti olmuş tarihi kentten büyülenmemeye imkan yok.
Tarihi olan tüm şehirler gibi oyuncaklı köşebaşları, birbirini tamamlayan zıtlıkları var Viyana’nın da. Eski Avrupa’nın oturaklı ihtişamı ile yanyana modern Avrupa’nın esprili dinamikliği örneğin. Veya Strauss’un valslerine karışan underground kulüplerin müzikleri… İhtişamlı imparatorluk binalarının hemen önündeki sosis standlarında ayaküstü yenen körili sosisler… Klasik Viyana pastaneleri ile aynı kaldırımları paylaşan modern kahveciler… Çok beygir gücündeki son model spor arabalar ile aynı trafik ışıklarında bekleyen 2 beygir gücündeki faytonlar, zamanında Freud’un iyileştirilmesi gereken bir hasta gibi üzerine eğildiği şehre son yıllarda kaliteli yaşam araştırmalarında hep üst sıralarda çıkarken eşlik ediyor.
Kruvasan’ın Hikayesi
Kahve deyince bir paragraflık nefes almak gerek. Haydi kahvenizi alın gein, ben bekliyorum. Kahve – kruvasan ikilisinin soyağacına dalıp Viyana’ya varıyoruz. Hikayeyi biliyorsunuzdur, hilal şeklindeki kruvasanların ilham kaynağı Osmanlıların Viyana kuşatması. Tarih derslerinde “Viyana kapılarından dönmek” diye anlatılan, sanki misafirliğe gidilmiş de gidilen ev kapı duvarmış gibi. Kuşatmanın tarihi sonuçları apayrı ama gastronomik sonucu “tatlıya” bağlanmış. Milföy hamurundan yaptıkları çöreklere Viyanalı fırıncılar, Osmanlı bayrağındaki hilallerin şeklini veriyorlar.
Viyana’ya Kahvenin Gelmesi
Rivayet o ki, kahve de Viyana’ya tam da bu kuşatma sayesinde geliyor. Osmanlı ordusunun geride bıraktığı erzaklar arasında kahve çekirdeklerini bulan (ve başlangıçta bunları hayvanlar için yem sanan) Viyanalılara, görevi ajanlık olan bir genç Polonyalı, bulduklarının kahve olduğunu anlatıyor. Kuşatma sırasında ajanlık yaptığı için de Osmanlıların kahveyi nasıl hazırladıklarını biliyor. Hizmetleri karşısında genç adama ilk Viyana kafesini açma hakkı verildiği söylenir. Bu, dinlemesi guzel bir hikaye olsa da, daha yakın zamanda yapılan araştırmaların gösterdiğine göre “Türk kahvesi yapma” lisansı ilk olarak 1685 yılında Johannes Diodato’ya verilmiştir. Yani Viyana’nın ilk kahvecisi genç ajan değildir.
Küçük gümüş renkli bir tepsi ve bir bardak su ile servis edilen kahveyi seçmek için menüde biraz çalışmanız gerekiyor. Kleiner schwarzer, grosser brauner, verlangerter, melange, einspanner, kaisermelange, maria theresia…. hangisini denemek isterdiniz?
Viyana notaların şehri dedim ya, mutlaka bir de konser izlemeli. Tarih de denk geliyorken, Viyana Filarmoni Orkestrası’nın meşhur yeni yıl konserini izlemek güzel bir hayal olsa da, konser davetiyeleri için birkaç yıllık bekleme listeleri olunca, yeni yılın ilk günü konseri TV’dan izlemekle yetineceğiz. Ama yılın her zamanı Viyana’da mutlaka dinlenecek bir konser var. Mozart, Schubert, Strauss(lar), Mahler… Kapatın gözlerinizi, müziği duyuyor musunuz?
Viyana’da Görülmesi Gerekenler:
Hofburg İmparatorluk Sarayı’nı, Albertine Müzesi’ndeki geçici sergilerden birini, Versailles’dan esinlenerek yapılan ve Marie Antoinette’in düğününün ihtişamla kutlandığı eskiden saray, bugün müze olan Belvedere’deki Klimt’in tablolarını, Leopold müzesinde Kokoschka’nın eserlerini görmeden, Viyana’nın en ünlü açık hava pazarı Naschmarkt’ı gezmeden, müzeler bölgesinde bir öğleden sonra geçirmeden, imparatoriçe Maria Theresia’nın yazlık sarayı Schönbrunn’u gezmeden, Stefan Zweig’i anmadan dönmemeye kararlıyız. Yürüyoruz, kayboluyoruz, kaybolduğumuz için birbirimize sinirleniyoruz, sonra güzel şeyler görüp sinirimizi unutuyoruz, sonra yine yürüyoruz, çok yoruluyoruz ama çok seviyoruz.
Yeni yıla girerken saat tam 12’de vals müziği çalan şehirde arkadaşlarımızın mutluluğunu kutluyoruz. Elimizde değil yeni yıla güzel ve adil günlerin umutlarını bağlamadan edemiyoruz, giden yılda kalan adalet alacaklarımızı unutmadan. Güzel bir müzik gibi olsun bu yıl, rahatlık getirsin…
İlk yorumu siz yazın!