İlk yorumu siz yazın!
Notes on Heartbreak: Kalp Kırıklığının Derinlikleri
Son zamanlarda kalp kırıklığını anlamlandırmaya çalışıyorum, sanki tutup ellerimle kavrayabileceğim bir şeymiş gibi, ama derinlerde bunun imkansız olduğunu bilerek. Hayatıma giren herkesle, arkadaşlarım dahil, beni ben yapan önemli parçalarımı paylaşıyorum—sevgi, anlayış, hayaller gibi. Ancak bu insanlar hayatımdan çıktığında, o paylaştığım şeyler geride büyük bir boşluk bırakıyor. Onların gidişiyle birlikte sanki onlarla paylaştığım her şey benden alınmış gibi hissediyorum; bu da beni duygusal olarak aşağı çekiyor, sanki kendi içimde eksilmişim gibi.
Annie Lord’un kitabı, benim yaşadığım bu duygusal yolculuğa çok paralel bir şekilde, kalp kırıklığı yaşayan bir kadının içsel mücadelesini anlatıyor. Lord, Vogue’un ilişkiler köşe yazarı olarak, uzun yıllardır süren ilişkisinin sona ermesiyle hissettiği derin boşluğu ve kimlik arayışını cesurca ortaya koyuyor. Onun anlatımı, romantik bir partnerin size bakışının kimliğiniz üzerindeki etkisini ve bu bakış hayatınızdan çıktığında geride kalan bulanıklığı çok güçlü bir şekilde ele alıyor. Bir zamanlar sahip olduklarının başkalarına geçişini ve bu kaybın ardından yaşadığı kimlik sorgulamasını derin bir şekilde aktarıyor.
Lord’un da bahsettiği şekilde sevdiklerimizle birlikte dönüşüyoruz. Sadece onlarla kendimizi paylaşmıyoruz, onlardan parçaları da kendimize katıyoruz. Sevdiğim herkes beni o kadar çok değiştirdi ki artık kendimi saf halimle göremiyorum. Hep aklımda onlar da beni düşünüyorlar mı? Biri, Berlin’i ne kadar sevdiğimi ve oraya gittiğinde şehre mektuplar yazdığımı hatırlar mı mesela? Eğer o Berlin sokaklarında yürürken aklından geçersem onunla seyahat etmiş sayılır mıyım? Biri anneme ne çok benzediğim her fark ettiğimde neden bu kadar çok ağladığımı anlattığım mektubumu hâlâ saklıyor mu ya da? Eğer saklamıyorsa, o mektup yazılmış sayılır mı? Kitapta bir ilişkide paylaşılan anıların ve duygusal yatırımların değişimi merkezde bir konumda.
Hayatı bu şekilde, pencereden pencereye el sallayarak yaşanılan bir şey olarak kabul etmeli miyim? Bu cümle, Lord’un kitabının genel ruhunu yansıtan bir soru. Annie Lord, vedaların ardından gelen kalp kırıklığıyla yüzleşirken, bir yandan bu ilişki ve yokluğuyla olduğu kadını da tanımaya ve sevmeye çalışıyor. Ben de her bir vedanın ardından geride bıraktığım parçalarımla yüzleşiyorum; tıpkı Lord gibi, hayatı bu boşluklar ve anılarla kabul etmeyi öğreniyorum.
Vedalaştığım her insan kalbimde öyle bir yerde ki, artık asla yalnız değilim; geçmişin gülümseyen yüzlerinin hayaletleriyle çevriliyim. Geçen yıl fark ettim ki, katlanamayacağımız kadar acı çektiğimizde kalbimiz genişliyor o acıya yer açmak için. Lord’un anlatımı, bu derin farkındalıkla örtüşüyor. O da, ilişkilerin bitişiyle birlikte açılan yaraların iyileşme sürecinde kalbin genişlediğini ve acının bir gün hafif bir yaz rüzgarında süzülen bir tüy gibi geçip gideceğini fark ediyor. Geride, o boşluğu dolduracak kadar çok alan kalıyor; sevgi, kahkaha ve neşe için daha fazla yer.
Lord’un anlattıkları, hayatın pencere kenarlarında el sallayarak geçen bir yolculuk olmadığını hatırlatıyor; aksine, o boşlukları cesurca kabul edip doldurma fırsatını sunuyor. Bu kitabın bana kattığı farkındalık, vedaların acısını taşımaktan daha fazlasını içeriyor: yeni başlangıçlar için cesaret.
Bu yıl okuduğum en ilham verici kitaplardan biri olan bu eser, ilişki merkezli bir hayat kurmamayı öğrenen ve kendi kimliğini yeniden inşa eden herkes için güçlü bir rehber niteliğinde. Annie Lord’un filtresiz, zeki ve eğlenceli anlatımı, ilişki sonrası hayatta kalma ve yeniden kendini bulma sürecinde rehberlik edebilecek bir kaynak. Kesinlikle tavsiye ederim.
Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/mollyy.reads
İlginizi çekebilir: Özge Uysal’dan Ne Oldu Sana?
Ne kadar güzel anlatmışsınız. En yakın zamanda bu kitabı alıp okumalıyım. Öneri için teşekkürler! 🙂