Opera 101, Vol.1: Kısa Bir Opera Tarihi
Klasik müzik dendiğinde aklımıza orkestralar ve orkestra eserlerinin yanında operalar da geliyor. En az pop yıldızları kadar ışıltılı kariyerlere sahip opera yıldızlarının büyüleyici seslerini canlı olarak duymak, Milano, Venedik, Paris, Viyana, New York, Londra ve Sydney gibi kentlerdeki dev opera evlerinde görkemli prodüksiyonlar izlemek, belki de birçoğumuzun ölmeden önce yapılacaklar listesinde yer alıyor. Ama biz şimdilik evlerimizde dinlemekle başlayalım; opera nedir, zamandaki yolculuğu nasıl olmuş ve mutlaka en az bir kez izlemeniz gereken ünlü operalar hangileri, birlikte göz atalım.
Opera nedir?
Sözlükte “sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri” olarak tanımlanan opera sözcüğünün İtalyanca’daki tam karşılığı “çalışma” ve bu aslında “opera di musica“dan (müzik çalışması) geliyor. Farklı şarkılardan meydana gelmek yerine tek ve büyük bir eser olarak kabul edilmesiyle müzikal tiyato gibi benzeri sahne sanatlarından ayrışıyor operalar. Klasik batı müziğinin en önemli formlarından biri olarak kabul edilen operalar, müziği besteleyen bir besteci ve şarkı sözleri ve olay örgüsünü anlatan metinleri yazan bir libretto yazarının ortak çalışması sonucu ortaya çıkıyor.
Operalar, sanatın birçok dalını klasik müzik çatısı altında buluşturan, görkemli eserler: Opera yönetmenleri, bir orkestra şefinin yönetimindeki orkestranın icra ettiği müzik, başrol ve yardımcı rollerdeki solistler ve koronun icra ettiği şarkılar ile oyunculuk, dekor, kimi zaman dansçıların dahil olarak icra ettiği bale ya da dans ve farklı sanatçıların prodüksiyonlara özel hazırladığı dekor, kostüm, ses ve ışık gibi birçok farklı öğeyi bir araya getiriyor. Genellikle iki, üç veya daha fazla perdeden oluşan operaların en başında seyirciyi esere hazırlayan, giriş niteliğindeki uvertür, perde başlarında ise intermezzo adlı enstrümantal eserler orkestra tarafından çalınıyor. Perdeler sahnelerden, sahneler ise arya (bütünlüklü opera şarkıları) ve resitatif (melodisiz, konuşma biçimiyle söylenen notalar) bölümlerden oluşuyor.
Operanın Tarihi
Operanın tarihi ise Rönesans’a kadar uzanıyor. Geç dönem Rönesans’ın armağanlarından olan operanın temelleri, dönemin kültürel ve sanatsal gelişmelere öncülük eden İtalyan şehri Floransa‘da atılmış. Yunan trajedilerine olan hayranlıkları nedeniyle benzer eserler vermenin yollarını arayan Floransalı besteci ve şairlerin arayışı, bugün klasik batı müziğini tanımlayan türlerden birinin doğuşunu sağlamış. Sahnelenen ilk opera olarak tarihe geçen, Ottavio Rinuccini‘nin liberettosu ve Jacopo Peri’nin besteleriyle 1598’de Floransa’da sahneye konan Dafne, bugün notaları ve librettosu kayıp olduğu için ölü bir opera. Fakat yine Rinucci ve Peri ikilisine ait olan 1600 tarihli Euridice, günümüze ulaşmış en eski opera.
On yedinci yüzyılda, kısa sürede Avrupa’nın farklı kültürel başkentlerine yayılan İtalyan opera geleneği, Heinrich Schütz ile Hamburg’da, Jean-Baptiste Lully ile Paris’te ve Henry Purcell ile Londra’da Alman, Fransız ve İngiliz operasının kendi mirasını oluşturmaya başlamış. Diğer yandan 1637’de Venedik’teki ilk opera binası olan Teatro San Cassiano açılmış ve İtalyan operasının merkezi buraya kaymış; bu dönem bestelenen İtalyan operaları, Floransa stili ve Venedik stili olarak ayrışmış.
On sekizinci yüzyılda Antonio Vivaldi, Domenico Scarlatti ve George Frideric Handel gibi bestecilerin katkıda bulunduğu opera seria türü tüm Avrupa’yı etkisi altına almışsa da, bu ‘ciddi’, ‘yüksek sınıf’ ve ‘sıkıcı’ operanın halktan uzak olduğunu düşünen bazı besteciler komik opera türünün ortaya çıkmasını sağlamış: Almanya’da operaları form olarak değişikliğe uğratan Christoph Willibald Gluck, ardından Almanca komik operalarıyla devrim yaratan Wolfgang Amadeus Mozart, Alman geleneğinin güçlenmesini sağlamış. Aynı dönemde batılılaşmaya çalışan Rusya, klasik müziğin farklı türlerinde olduğu gibi opera alanında da önemli eserler vermiş. Mikhail Glinka ile doğduğu söylenebilecek Rus opera geleneği, on dokuzuncu yüzyılda Pyotr İlyiç Çaykovski ve Nikolai Rimsky-Korsakov ile gelişmeye devam etmiş.
On dokuzuncu yüzyılın başlarında, Giachino Rossini, Gaetano Donizetti ve Vincenzo Bellini gibi besteciler opera seria geleneğinin bir devamı olan fakat daha sadeleşmiş ve daha melodik, bel canto stili operalarla İtalyan geleneğini yeniden güçlendirmiş. Operanın altın çağı ise on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, İtalya’da Giuseppe Verdi, Almanya’da Richard Wagner‘in eserleriyle yaşanmış. Yirminci yüzyılda bir yandan Giacomo Puccini ve Richard Strauss gibi besteciler onların izinden giderken, diğer yandan sanatın tüm dallarında olduğu gibi modernizmin etkileri de birçok farklı akımla operalara da yansımış: Serializm (Arnold Schoenberg), neoklasisizm (Igor Stravinsky), minimalizm (Philip Glass) bunlardan birkaçı.
Günümüzde bir yandan yeni operalar bestelenir, sahnelenirken diğer yandan geçmişin opera mirası sadece libretto ve notalarla değil, gelişen teknolojiler sayesinde kayıtlarla da yaşıyor. Onyıllar önce dünyanın farklı sahnelerinde yıldızlaşmış opera sanatçılarını dinleyebiliyor, görkemli prodüksiyonları izleyebiliyoruz. Üstelik çağdaş prodüksiyonlar da operaların erişime açtığı video arşivleriyle ya da sinemalarda ve dijital platformlarda yapılan canlı yayınlarla evlerimize ulaşıyor.
COVID-19 nedeniyle evde kaldığımız bugünlerde New York’taki Metropolitan Operası ve Londra’daki Royal Opera House gibi kurumların kayıtlarının yayınlandığı çevrimiçi etkinlikleri theMagger Ajanda’dan takip edebilirsiniz.
Yazının ünlü operalar konulu ikinci bölümünde, İtalyan, Alman, Fransız, Rus ve Türk operalarından öne çıkanları bulacaksınız.
İlk yorumu siz yazın!