Bir Ordu - Giresun Hikayesi: Şelaleler, Göller, Yaylalar
Yine bir gezi yazısıyla sizlerle beraberim. Benim için seçimden sonra bir hava değişikliği zorunlu olmuştu. Her ay günübirlik hiking yapmaya doğaya kaçsam da bu sefer iki – üç günlük bir seyahat daha iyi gelecekti. Hedefimde Ordu, Giresun bölgesinde bulunan yaylalar, şelaleler, göller gibi doğal güzellikler vardı.
Uçuşum İstanbul Havalimanı’ndan olduğu için M11 (U1) havaalanı metrosunu test ederek yolculuğuma başladım. İki şehrin ortasına inşa edilmiş Ordu – Giresun Havalimanı Ordu’nun Gülyalı ilçesinde bulunuyor. İlk günü Giresun tarafındaki bölgelere ayırdım. Alandan kiraladığım arabayı alıp ilk durağım olan Kuzalan Şelalesi’ne doğru yola çıkıyorum. Şelale, Giresun’un Dereli ilçesine yakın bir konumda ve tam da yol üzerinde. Arabayla geçerken bile görebilirsiniz. Biraz ilerde ücretli bir park yeri ve ikinci durağım olan Mavi Göl’ün girişi var. Mavi Göl ve Şelale için toplam 40 lira para alıyorlar. Önce Mavi Göl’den bahsedeyim. Göl denen şey küçücük yuvarlak havuz gibi bir yer ve suyu mavi değildi. Görevliyle konuştuğumda hava durumundan dolayı öyle olduğunu, suyu sodalı olduğu için bazı zamanlar masmavi bir renge büründüğünü anlattı. Gerçekten de hava inanılmaz yağmurluydu, zaten yakın çevreye sel basmış o gün.
Sonuç olarak Mavi Göl tam bir hayal kırıklığı oldu. Görevlinin dediği gibi gerçekten mavi rengi aldığı zamanlar oluyorsa gidilebilir (bazı fotoğraflarda gerçekten güzel bir renk görünüyor), ama eğer benim gördüğüm günkü gibiyse hiç bir şekilde para verilip girilmez. Zaten havuz kadar bir yer, gidin mavi fayanslı bir yüzme havuzuna para verin daha iyi, hem de yüzersiniz. Kuzalan Şelalesi ise dağdan akan ince sulardan oluşan küçük ama güzel bir şelale. Gölden yaklaşık üç kilometre mesafede Göksu Travertenleri var. Pamukkale gibi göletler oluşturulmuş. Bunların rengi kötü havaya rağmen daha maviydi. Pamukkale’de olduğu gibi ayakkabılarınızı çıkarıp o suyun içinde yürüyebiliyorsunuz. Resmen köyün içinde minyatür bir Pamukkale yaratmışlar. Daha inşaatı tam bitmemiş, o yüzden ücretsiz girebiliyorsunuz. Yoğun yağmur altında, şemsiyeyle o soğuk, sodalı suyun içinde yürümek hem zevkliydi, hem de Mavi Göl’ün hayal kırıklığını telafi etti.
Oradan ayrılıp yakın mesafedeki Kulakkaya Yaylası’na gidiyorum. Yağmur yetmezmiş gibi bir de sis çıkıyor karşıma, hem de ne sis. Bu yaylalarda hava çok değişken olur, sis – yağmur olmazsa olmazlardandır. Ama geçmiş tecrübelerimde gördüğüm, açık hava bir anda kapatıp sis basar, bazen gök gürültülü bir sağanak gelir ama kısa zamanda geçip hava tekrar açardı ya da tersi olurdu. Fakat bu sefer hava değişmedi sis ve yağmur bir an olsun dağılmadı. Kulakkaya’da hiçbir şey göremeden bir umut Kümbet Yaylası’na gidiyorum. Manzara aynı, sis perdesi hem mecazi hem de gerçek anlamda aralanmıyor. İki yaylada benim için gizemini koruyor çünkü resmen hiçbir şey göremiyorum. Sadece restoran, dükkan gibi yapıları seçebiliyorum. Bu arada bu yaylalar, Çamlıhemşin veya Artvin bölgesindeki yaylalar gibi tam organik değil, biraz hormonlu. Yukarıda saydığım bölgelerde inanılmaz yaylalar var, bazılarında elektrik bile yok. Buradakiler ise daha modern yayla ama neyse ki Ayder Yaylası gibi bir facia da değiller. En son beş sene önce gittiğimde bile Ayder Yaylası çok bozulmuştu, şimdi “Ayder Park Residence” isimli siteler oluştuysa hiç şaşırmam.
İkinci gün rotamı Ordu tarafına çeviriyorum. İlk durağım Ulugöl Tabiat Parkı. Sis gene peşimi bırakmıyor, normalde kendisini çok severim, hatta John Carpenter’in 1980 tarihli, sisin başrolde olduğu The Fog filmi en sevdiğim gerilim filmlerinden biridir ama bu gezinin resmen kabusu oluyor. Bir süre dağılıp etrafı hızlıca görmeme izin verse, sadece ormanda, dağlarda oluşturduğu mistik hava için bile kendisiyle barış yapmaya hazırdım. Ulugöl, çevresi ormanlarla kaplı küçük bir göl. Bir yürüyüş patikası yapılmış, böylece gölün çevresini yürüyerek dolaşabiliyorsunuz. Borçka Karagöl’e benzettim biraz. (Tabi sisin izin verdiği ölçüde gördüklerime dayanarak) Daha sonra Uzundere Şelalesi’ne bozuk yollar yüzünden zahmetli bir yolculukla ulaşıyorum. Merkezden gelirseniz sanırım belli bir yere kadar daha iyi bir yol var. Yollardan bahsetmişken bu gezide gittiğim tüm yaylaların yolları asfalttı, normal arabayla rahatlıkla ulaşabilirsiniz. (Tabii şu an için geçerli, ileriki tarihlerde gidip bozuk yolla karşılaşırsanız kulağımı çınlatmayın 🙂) Uzundere Şelalesi 105 metrelik yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksekten dökülen şelalelerinden biri. Bozuk yoluna rağmen gidip görmeye bence kesinlikle değer. Bu arada okuduğum bir yazıda, çevre köylerdekilerin çoğu, adres sorduğumuzda şelalenin yerini bilmiyor yazmışlardı, bunu bizzat test ettim. Gerçekten bilmiyorlar. Başka gezilerimde de başıma geldi, yerel halktan bazıları doğal güzelliği olan yerlere neden gittiğinize anlam da veremiyorlar.
Oradan ayrılıp Perşembe (Aybastı) Yaylası’na gidiyorum. Yaylaya vardığımda bu sefer sis ve yağmur hadi barışalım diyerek dağılıyor. Yayla, ilk ulaştığınızda önce kötü yapılaşmanın olduğu bir şehir havası veriyor ama Karga Tepesi’ne çıktığınızda muhteşem manzaralarla karşılaşıyorsunuz. Aşağıda harika menderesleri, gölü, otlayan koyunları görüyorsunuz. Hazır hava düzelmişken drone çekimi yapayım diyorum ama arabanın kapısını açar açmaz bu seferde inanılmaz rüzgar olduğunu fark edip hemen vazgeçiyorum. Kendi kendime tepesinde yağmur bulutuyla dolaşan Charlie Brown’un Türkiye şubesi ben miyim acaba diye soruyorum. Bu arada Araplar maalesef buraları da keşfetmiş. Günü tamamlamadan önce son durağım olan, Perşembe ilçesine bağlı Yason Burnu’na gidiyorum. Burası bir yarımada ve içinde de tarihi bir kilise var. Güneşin batışı ve doğuşu için harika bir yer. Dalgaların sesi, deniz feneri, kilise, ortam bir İskandinav ülkesi gibi, sanki birazdan bir Viking gemisi görecekmişim hissine kapılıyorum.
Son gün uçağa gitmeden önce Ordu içinde dolaşıyorum. Teleferikle Boztepe’ye çıkarak tüm şehri tepeden görmek yapılması gereken bir aktivite. Sırrıpaşa (Fidangör) Caddesi İstiklal Caddesi’ne benzer, trafiğe kapalı bir cadde. Çeşitli mağazalar, kafeler var. Ordu içinde vaktiniz varsa orada da bir yürüyüş yapabilirsiniz. Gezinin Özeti: Mavi Göl’ün mavi olmaması, sis > planlar, butik oteller gibi butik travertenler, Perşembe Yaylası’nın yılan gibi kıvrılan menderesleri ve Yason Burnu’nun mistik havası.
Kapak Fotoğrafı: Gürkan Sonat
İlginizi çekebilir: Buse Basturk’ten Ordu Gezi Rehberi
İlk yorumu siz yazın!