Bizler hikâyeler aracılığıyla öğreniyoruz ve hatırlıyoruz. Başkalarının hikâyelerini dinlemeyi, okumayı ve izlemeyi sevdiğimiz de bir gerçek. Psikolog Gülten İkizoğlu’nun geçtiğimiz ay raflarda yerini alan ilk kitabı Ötesi, başkalarının hikâyeleri sayesinde kendimizi iyileştirebilmek üzerine odaklanıyor…

Ötesi | Fotoğraf: cottonbro (pexels.com)

Duygular, insanları ortaklaştırır. Kültürü, eğitimi, deneyimi, yaşı her ne olursa olsun her insanın hayat deneyimini şekillendirir. Duygular, düşüncelere yön verir; tepkileri besler. Hatta artık birçok çalışmanın kanıtladığı gibi duygular, bedenimizi de etkiler ve kişinin bütünsel halde sağlıklı olabilmesi için duygusal farkındalığının yüksek olması gerekir. Hastalıkların duygusal nedenleri olduğu artık bir avuç insanın “inandığı” bir iddia değil, doktorların dahi “bildiği” ve kabul ettiği bir gerçek.

Bizler hikâyeler aracılığıyla öğrenir ve hatırlarız. Hafızamız, onlarla tutunur. Hayatı anlamlandırırken, başkalarıyla bağ kurarken ve kendimizi tanıma yolculuğundayken hikâyeler hep yanı başımızdadır. Başkalarının hikâyelerini okurken kendimizle olan ilişkimiz de değişir. Bu durum duygularımızın ortaklığını fark etmeye başlamakla gerçekleşir.

Ötesi | Fotoğraf: cottonbro (pexels.com)

Başkalarının hikâyelerini dinlemeyi, okumayı ve izlemeyi sevdiğimiz de bir gerçek. Kurgu dünyası, başkalarının hikâyelerine ortak olmak değil mi zaten? Sadece kurgu kitaplarında değil, kurgu dışı kitaplardaki hikâyeler aracılığıyla da kendimizle ve hayatla başka türden bir ilişki kurmak mümkün.

Hikâyelerle okurun duygularını sağaltan ve onları kendisiyle farklı bir sohbete teşvik edenler kitaplar arasından ilk okuduklarım Irvin Yalom’a aitti. Onun meseleyi ele alış biçimi, soruları, tespitleri gençlik zamanlarımda beni çok etkilemişti. O zamanlar terapiye gidemesem de kendim için bir şeyler yaptığımı hissetmiştim ve sadece bu bile duygusal halimi dengelememde bana çok yardımcı olmuştu.

Ötesi

Geçtiğimiz ay raflarda yerini alan Ötesi, psikolog Gülten İkizoğlu’nun ilk kitabı. İkizoğlu, Galatasaray Lisesi’nden ve sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olur. 20 yılı aşkın bir zamandır psikoterapist olarak çalışan İkizoğlu, gerçek hayattan parçaları kurgusal detaylarla birleştirdiği romanında Defne isminde bir terapistin kendi hayat yolculuğu ve danışanlarının hikâyeleri aracılığıyla okuru bir serüvene davet eder. Bu serüven, okurun kendi yaralarıyla ve duygularıyla karşılaşma olarak da okunabilir.

Hayat serüveninde hepimiz çeşitli yaralar alıyoruz. Kimimiz görülmediğini, kimimiz sevilmediği hissederek büyüyor ve bu hisler, bazen o kadar derinlere kök salıyor ki onun bir yara olduğunu bile unutuyoruz.

Kendimizi o yarayla, o yarayı taşıyan halimizle tanımlıyoruz. Kendimizle ve başkalarıyla ilişkilerimize de yaralarımızın gölgesi düşüyor. Ve bazen, hayatımız içinden çıkılmaz bir hâl alabiliyor. Bu hâl, her şey çok yolunda gözükürken de ortaya çıkabiliyor. Kitaptaki kişilerin hikâyeleri, bize ilişkilerde ya da hayatın içerisinde yaralarımızla ve gölgelerimizle birlikte var olduğumuzu ve bunlara dair farkındalık geliştirmeden hayatın bizim için hayli zor olabileceğini anımsatıyor.

Ötesi, başkalarının hikâyeleri aracılığıyla kendisi ile sohbet etmeye hevesli okurların seveceği bir ilk kitap. Eğer daha önce bu türde bir kitap okumadıysanız, sizin için de iyi bir başlangıç olabilir.

Kapak Fotoğrafı: cottonbro (pexels.com)

İlginizi Çekebilir: Nisa Sümertekin’den Kum Tefrikaları