Özgür: Kişisel Bir Anlatı Üzerinden Komünist Arnavutluk'a Bakış
Kendi ülkemizde, kendi evimizde tam olarak “özgür” olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Özgür kavramını nasıl, ne olarak tanımlıyoruz? Özgürlük diye bir şey gerçekten mümkün mü? Arnavut yazar Lea Ypi, kendi yaşamöyküsünden hareketle, 80’li ve 90’lı yıllarda Komünist Arnavutluk’ta büyümenin nasıl bir tecrübe olduğunu tüm berraklığıyla dile getiriyor.
Lea Ypi Kimdir?
Yirmiden fazla dile çevrilen Özgür kitabının yazarı Lea Ypi, 8 Eylül 1979’da Arnavutluk’da doğdu. London School of Economics’te siyaset teorisi hocası. İngiltere’de yayımlanan Prospect’te dünyanın en iyi on düşünürü, Almanya’da yayımlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung‘da ise 2022’nin en önemli kültür kişiliklerinden biri arasında gösterilmiş ve anadili olan Arnavutçanın yanı sıra İngilizce, İtalyanca, Fransızca, Almanca ve İspanyolca da konuşabilen bir isim.
Özgür: Her Şey Parçalanırken Büyümek
Özgür, bir anı kitabı olmasının yanında geçmişle bir yüzleşme niteliğinde. Lea Ypi’nin kendi çocukluğunu merkeze alarak anlattığı Komünist Arnavutluk dönemi ve rejimin yıkılışı, onun tam da çocukluktan gençliğe adım atmaya başladığı çağı kapsıyor. Hem aile anılarını, hem de kişisel anılarını olanca saflığıyla okuyoruz sayfalarda. Öyle ki Ypi’nin çocukluğundaki masumiyetini ve bu masumiyetin hakim olduğu bakış açısını gördüğümüzde, yaşanılanların çocukların üzerinde ne gibi bir etki bıraktığını daha iyi anlayabiliyoruz. Ypi tam olarak “her şey parçalanırken” büyüyor.
“Umut, uğruna mücadele etmen gereken bir şeydir. Ama öyle bir an gelir ki, umut yanılsamaya dönüşür; çok tehlikelidir. Mesele, olguların nasıl yorumlandığıdır.” Lea’nın tanık olduğu 80’li ve 90’lı yıllardaki Arnavutluk oldukça karışık bir manzara çiziyor. Görünenin ve gerçekleşenin bir olmadığı bir ülke aslında burası. Enver Hoca’nın iktidarı ve Parti (kitapta yalnızca “Parti” ismiyle geçmektedir) her yerde yüceltilirken, sosyalizm sevgisi genç yaşta kalplere işlenmeye çalışılıyordu. Özellikle Lea’nın öğretmeni Nora, adeta rejimin yılmaz bir bekçisiydi. Ancak Lea’nın ailesinin de bu çizgide olduğunu söyleyemeyiz.
Sayfaları çevirdikçe çocuk Lea’nın yaşadığı kafa karışıklıklarıyla beraber utanç, korku ve heyecan gibi duygular daha da belirgin hale geliyor. Arnavutluk o dönemde örnek gösterilen, idealize edilen “özgür” bir ülkeydi. Peki şimdi ne olmuştu da insanlar “özgürlük, demokrasi” diye nidalar atıyorlardı? Zaten özgür değiller miydi? Ne gerçek, ne yalandı? Kafa karışıklığından özellikle bahsetmek istiyorum çünkü Lea, çocukluğunda şahit olduğu ve ailesinden dinlediği pek çok şeyle daha sonra yüzleştiğinde aslında ona ne kadar fazla yalan söylendiğinin farkına varıyor. Bir özgürlük masalıyla yaşamıştı belki de. Bu doğrultuda kitap boyunca özgürlük kavramını derinlemesine sorgulamaya dalarken bulabiliyoruz kendimizi. Bu sadece Lea’nın değil, ailesinin de içinden çıkamadığı bir kavram aslında.
“Hayatımın hikâyesi, belli bir zamanda yaşananların hikâyesi değildi, ama doğru soruları, daha önce hiç aklıma gelmemiş soruları aramanın hikâyesiydi.”
Lea’nın ailesinden bahsettiği hikâyelerin arasında bir tanesi çok dikkat çekiyor. Kitabın kapağında da yer alan Coca Cola kutusu, o dönemin oldukça popüler ve değerli bir eşyasıymış. Öyle ki bu boş kutu dükkânlarda satılır ve evlerin en değerli yerlerine yerleştirilirmiş. Bu bazen televizyonun üstü, bazen de Enver Hoca’nın fotoğrafının yanıdır. (Kitapta ismi sık sık geçen Enver Hoca, Komünist Arnavutluk’un lideridir. Vefat ettiği 1985 yılına kadar görevde kalmıştır.) Bir gün Lea’nın annesi ve komşuları arasında Coca Cola kutusu yüzünden hararetli bir kavga patlar. Lea’nın annesi, komşusunda gördüğü kutunun kendisine ait olduğunu iddia eder ancak bu basit bir yanılgıdan ibarettir; kendi kutusuna benzetmiştir. Coca Cola kutusunun neden bu kadar değerli olduğunu anlamak epey güç. İşin tuhafı onlar da bunun farkında değil. Döneme dair ilginç ve komik bir anekdot olsa da düşündürücü tabii. Aslında özgürlük kavramı da benzer durumda. Onu tanıyorlar, duyuyorlar fakat bilmiyorlar. Özgürlüğün yalnızca adı var.
Lea Ypi, yaşanmışlıklarındaki acıları, çaresizlikleri, kopuklukları çok güçlü bir biçimde okura aktarabilmiş bence. Rejim değişikliği gibi sert ve sancılı bir olayın ve kapsadığı sürecin sıkıntılarını lezzetli bir edebiyatla sunmuş bize. Hem bir döneme tanıklık yapması açısından hem de samimiyetiyle bir ailenin panoramasını çizmesi açısından Özgür‘ü çok değerli buluyorum. Kitabın çevirisi İlknur Özdemir’e, editörlüğü Ümran Özbalcı’ya ait. Ayrıca kitap hakkında bulabileceğiniz bir de podcast var, meraklıları için linkini bıraktım!
Kapak fotoğrafı: www.bbc.co.uk
İlginizi çekebilir: Tsundoku Magger’dan Magda Szabó
İlk yorumu siz yazın!