

Pelin Şener ile: Almanya’da Göçmen Kadınlar Birliği Üzerine
Göçmen Kadınlar Birliği, 2005 yılında Almanya’nın farklı şehirlerinden, farklı yaş gruplarından ve kuşaklardan, işçi, işsiz, ev kadını, öğrenci, akademisyen kadınların bileşimiyle bir araya gelen Göçmen Kadınlar Konferansı’nda oy birliğiyle kuruldu. Hâlâ Almanya’nın birçok farklı şehrinde aktif şekilde faaliyetlerine devam ediyor. Almanya Göçmen Kadınlar Birliği’nin oluşmasında emeği olan onlarca kadın var. Pelin Şener de onlardan biri. Bu birliğin sesi olarak GKB’nin hikâyesini paylaşmak üzere kendisi ile bir röportaj gerçekleştirerek birliğin yaratım süreci ile ilgili konuşuyoruz. Keyifli okumalar.
Göçmen Kadınlar Birliği fikri nasıl oluştu ve nasıl kuruldu?
2005 yılında düzenlediğimiz Göçmen Kadınlar Konferansı’nda bir araya gelen 250 kadın olarak, o günlerde unutulmayacak bir deneyime tanıklık ediyor, kadınların bir araya gelmesine, örgütlenmesine ilişkin önemli bir adım atıyorduk. Eşitlik, özgürlük için, kadını baskı altına alan her türlü gelenekle hesaplaşmak, ortak yaşamın adımlarını atmak için Göçmen Kadınlar Birliği’ni kuruyorduk. Kadınların ve göçmen kadınların yaşadığı özgün sorunlardan yola çıkarak talep ve özlemlerimizi kucaklayacak çalışmalar yapmayı önümüze görev olarak koyduk. Bu süre zarfında kadınların yaşadığı sorunlar karşısında harekete geçmelerini sağlama, hakları ve talepleri için birleşmesinin olanaklarını yaratma doğrultusunda çeşitli adımlar attık. Göçmen kadınların taleplerini, bulunduğumuz her ortamda yüksek sesle dile getirmeye çaba harcadık. Bugün dernek ve gruplarımızla, Alman ve diğer uluslardan kadınlarla ve kadın örgütleriyle de ortak çalışmalar yürütüyoruz.
Göçmen Kadınlar Birliği olarak yürüyüşten tiyatro gösterimine, kongreden film gösterimine kadar birçok çalışma yapıyorsunuz. Mücadelede özellikle yoğunlaştığınız bir alan var mı?
Bazen neyi ön plana çıkaracağımızı şaşırıyoruz, her şeye yetişmeye çalışıyoruz. Kadın örgütüyüz, amacımız kadın ve göçmen kadın olmaktan kaynaklı sorun ve taleplerimiz için çalışmalar yapmak.
Bütün dünyada baskının, yoksulluğun artığı, hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaya çalışıldığı, yaşam çalışma koşullarının ağırlaştığı, muhafazakâr söylemlerin yeniden ivme kazandığı bir dönemi yaşıyoruz. Aylardır ırkçılık ve cinsiyetçiliğe, şiddete karşı birçok kitlesel eylem yapıldı. Kadın örgütleri de bu eylemlerde talepleriyle yer aldı.
Kadınların yasal olarak kazandıkları veya fiilen kullandıkları haklar geriledi. Kadına yönelik şiddet dünya ölçeğinde artmaya devam etti. Savaşların, ekonomik kriz ve durgunlukların yıkıcı sonuçlarından en çok etkilenen kadınlar ve çocuklar oldu. Tüm dünyada kadınların, kısa süreli, geçici, güvencesiz, en kötü işlerde çalıştırılması yaygınlaştı. Okulların ve hastanelerin durumu giderek kötüleşiyor. Ödenebilir konut bulmak neredeyse imkânsız. Almanya’da kadınlar, eğitimden sağlığa, sosyal yaşamdan çalışma yaşamına kadar her alanda yapılan kısıtlamalar nedeniyle yoksullaşıyor, toplumsal yaşamın dışına itiliyor. Biz de bütün bu sorunlar karşısında kadınları harekete geçirmeye çalışıyoruz.
1960’lı yılların ortalarına değin Türkiye’den göç eden işçilerin büyük bölümünü erkekler oluşturdu. Hatta o yıllarda çekilmiş fotoğraflara bakıldığında, göçmen işçilerin doldurduğu tren garlarında kasketli erkeklerin arasında kadınlara rastlamak çok güç. Ancak bir yandan da “kadınların erkeklerden daha çok göçmen oldukları” tespiti söz konusu. Son dönemde de göçmen kadınların sayısının artması ile “göçün kadınlaşması” kavramı ön planda. Sizce bu durum nasıl gelişti?
Günümüzde Almanya’daki Türkiyelilerin yarısını kadınlar oluştursa da 1961- 67 yılları arasında Türkiye’den gelenlerin sadece yüzde 13’ü kadınlardı. Ama sonra işverenler özellikle elektronik, tekstil, gıda gibi sektörlerde “ince elli”, “parmakları hassas işleri yapmaya uygun” üstelik de düşük ücretle çalıştırabilecekleri kadın işçileri istihdam etmeyi tercih etmeye başlayınca kadınlar kucaklarındaki çocukları bırakmak zorunda kalarak geldiler. Bu dönem kadınların yaşadığı zorluklar sanatın bir çok alanında konu edildi. Filmler çekildi, romanlar yazıldı. Elbette sosyolojik araştırmalara da konu oldu. Göç bunca yıldır değişik biçimlerde halen devam ediyor. Şimdilerde hem eğitim amaçlı hem de kalifiye işçi olarak Türkiye’den hayli kişi Almanya’ya çalışmak, yeni bir hayat kurmak üzere geldi. Elbette kalifiye olmaları, Almanya’ya uyum sağlama süreçlerini kolaylaştırıyor. Ancak bu durum yine de burada yaşanan sorunlardan muaf oldukları anlamına gelmiyor.
Son dönemlerde hem savaşlar hem de işsizlik, yoksulluk nedeniyle daha fazla sayıda kadın Avrupa ülkelerine gelmeye çalışıyor. Bütün dünyada kadınlar, ev işleri ve bakım alanı başta olmak üzere kalifiye olmayı gerektirmeyen işlerde yoğunlaşarak, düşük ücretlere, kalacak bir yere, yemeyip içmeyip geride kalan aile üyelerine bakacak küçük bütçelerin kazanılması için her türlü zorluğa ve çalışma koşullarına dayanmaya endeksli bir hayata razı olmaya zorlanıyor. Hele bir de göç söz konusu ise yeni zorluklar da buna ekleniyor. İkamet ve çalışma iznindeki zorlukları, göç edilen ülkeyi, yasalarını, olanaklarını yeterince tanımama, dil bilmemek sorunları artıyor.
Sorunlar diyorsunuz bunu biraz açalım mı?
Almanya’da haklarımızın kısıtlanmaya çalışıldığı, geleneksel kadınlık rollerinin anımsatıldığı, LGBTQ+ bireylerinin haklarına saldırıldığı, milliyetçilik ve ırkçılık körüklenerek asıl sorunların üzerinin kapatıldığı seçim dönemini kısa bir süre önce geride bıraktık. Ancak aylardır on binlerce insan sokaklara çıkarak ortak yaşamın, hoşgörünün, çeşitliliğin mesajını verdi. Hemen hemen tüm şehirlerde. Biz de bu eylemlerin bir parçası olmaya çalıştık. Çünkü ancak birlikte değiştirebileceğimizi, endişelerimizle bir başına başa çıkamayacağımız biliyoruz.
Ülkeleri karşılaştırmak doğru olmaz. Bu yüzden yazacaklarımı lütfen Almanya’nın somut koşullarını göz önünde bulundurarak değerlendirin. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde yaşıyoruz ve rakamlar bize yine kadınların, göçmen kadınların ve emeğiyle geçinen herkesin bu zengin ülkenin olanaklarından nasıl da yararlanamadığını, ayın sonunu getiremediğini bir kez daha ortaya koyuyor. Dergimizin yeni sayısında yer alan yazılardan birindeki şu verileri sizlerle de paylaşmak istiyorum
“2024 yılı verileri 17,6 milyon emekçinin yani toplumun yüzde 20,9’unun yoksulluk sınırında yaşadığını gösteriyor. Her 7 çocuktan biri yoksulluk riski ile büyüyor (Destatis, 2024). Aynı işi yapmalara karşın kadınlar erkeklerden ortalama yüzde 16 oranında daha düşük ücret alıyor. Çalışmasına rağmen kendisinin ve çocuğunun geçimini sağlayamayan kadınların oranı yüzde 70’e çıktı (DGB). Yarı zamanlı işlerde çalışanların yüzde 78’i kadınlardan oluşmakta.”
Bu dönem ayrıca bütün kadın örgütlerinin ve bizim gündemimizde kamuoyunda Paragraf 218 diye anılan yasa var. Son 150 yılı aşkın süredir yürürlükte olan Paragraf 218 ile kürtaj cezalandırılıyor. Cezalandırılıyor diyoruz çünkü bu paragraf ceza yasalarında yer alıyor. Tıp fakültelerinde eğitimi verilmiyor. (Almanya’da kürtaja kadınların danışmanlık hizmeti alması sonrasında ile izin veriliyor. Ancak kürtaj yapabilecek doktor bulmak bile zaman zaman ciddi bir sorun oluşturuyor) Kadın örgütleri olarak talep ettiğimiz köklü değişiklik tasarısı ne yazık ki parlamentodan geçmedi.
Öte yandan eşitliği sağlamak ve kadınları ve kız çocuklarını korumak amacıyla birçok yasa ve anlaşma olmasına rağmen kadınlar halen şiddete karşı korunamıyor. Rakamlar Almanya’da da korkunç: 2023 yılında 360 kadın öldürüldü 938 kız çocuğu ya da kadın öldürülme girişimine maruz kaldı ya da öldürüldü.
Göçmen Kadınlar Birliği’ndeki üyeler nasıl bir katkıda bulunuyor, neler yapıyorlar? Ortak mücadele için birlikte nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Aslında bütün kadınları kendileri için bir şeyler yapmaya kendi sorunlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Çorbada tuzunuz olsun diyoruz. Birbirimizden öğreniyor, aramıza katılan her kadının bize yenilik kattığını düşünüyoruz. Bir etkinliği birlikte kotarmanın, bir yürüyüşe birlikte hazırlanmanın, bir sorunu birlikte çözmenin ne kadar güzel olduğunu fark ediyoruz her seferinde. Yaşam ve çalışma koşullarımızın bizi bunalttığı anlarda birbirimizin yanında olduğumuzu görüyoruz. Beklentilerimiz çok değil. İşin ucundan tutmak, ses çıkarmak, katlanmamak ve değiştirmek için harekete geçmek.
Bilgilendirme toplantıları, yemek akşamları, kahvaltılar, film akşamları, kültürel çalışmalar, geziler, şenlikler, protesto yürüyüşleri bizleri bir araya getiren etkinlikler oluyor.
Göçmen kadınların yanında erkekler ve çocuklar için de yaptığınız çalışmalar var mı?
Olanaklarımız ölçüsünde çocuklar için kurslar, atölye çalışmaları yapmaya çalışıyoruz. Birçok etkinliğimizde çocuk bakımı yapmaya, bakım yaptığımız zamanlarda da çocuklarla kaliteli zaman geçirmeyi arzuluyoruz. Değişik konularda anne ve çocuk seminerleri de yapıyoruz.
Erkekleri doğrudan hedefleyen bir çalışmamız yok. Birçok etkinliğimiz salt kadınların katıldığı etkinlikler. Ancak zaman zaman değişik konular da düzenlediğimiz bilgilendirme toplantıları, buluşmalar, kültürel etkinliklere erkeklerin katılımını da hedefliyoruz.
Detaylı bilgi için Göçmen Kadınlar Birliği web sitesini inceleyebilirsiniz.
Sevgili okur, göçmenlerin sınırların ötesinde umutla ve özgürce yaşayabildiği bir dünyaya kavuşma dileğiyle…
Kapak Fotoğrafı: Pelin Şener
İlginizi çekebilir: Nuray İmre’den Prof. Dr. Hüsamettin Kocan ile Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi Üzerine Röportaj
İlk yorumu siz yazın!