İnsanca Pek İnsanca: Pınar Derin Gencer
Istanbul Performance Art’ın kurucusu küratör – sanatçı Pınar Derin Gencer ile sanat fuarları ve performans sanatının durumu hakkında sohbet ettik.
Istanbul Performance Art | Fragile, Pınar Derin Gencer
2007 yılından beri düzenlenen Bağımsız Sanat Fuarı Supermarket’ın bu sene 12 – 15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen 12. edisyonuna katıldınız. Fuara katılım sürecinizden ve fuardaki izlenimlerinizden bahsedebilir misiniz?
10 – 15 Nisan ‘Stockholm Art Week’ boyunca Stockholm’ün önde gelen müzeleri, kurumları ve sanat alanlarının sunduğu özel programlar, etkinlikler, pop-up sergilerin yanında Nordik Sanat Fuarı gerçekleşiyor. İsveç’in küresel sanat hedefi olarak gösterilmesini amaçlayan bu haftada yerli ve yabancı, geniş bir izleyici kitlesine ulaşılıyor. Stockholm Art Week kapsamında 2007’den bu yana üyelerinin çoğunluğu sanatçı olan küçük bir organizatör grup tarafından düzenlenen Supermarket-Stockholm Independent Art Fair yeni ticari sanat fuarı pazarına tepki olarak mütevazi bir grup; yerel inisiyatifden tam anlamıyla uluslararası bir sanat sergisine dönüştü. Ana serginin yanı sıra Supermarket TALKS & Performance Programı, Supermarket Meetings, Professional Networking Participants Programme ve Supermarket Art Magazine’in de sunulduğu fuarda bu yıl ilk kez İsveçli ve uluslararası performans sanatçılarının yer aldığı geniş bir dizi ana sahne, sahne dışı ve kamusal alana yayılan performansların gerçekleştiği Supermarket Performance Art Center kuruldu. Istanbul Performance Art, ilk kez yaratılan bu merkezin uluslararası performans platformu olarak ilk ve tek davetlisiydi. İsveçli Tina Eskilsson, Finlandiyalı Roi Vaara, Meksikalı Rocio Boliver, İngiltere merkezli Zierle & Carter ile Mustafa Boğa ve benim de sanatçı olarak içinde yer aldığım bu grupta performanslarımızın fotoğraf ve video dokümantasyonlarından oluşan bir sergi, 5 performans ve 1 konuşma dizisi hazırladım.
Istanbul Performance Art | Zierle & Carter
Istanbul Performance Art sizin küratörlüğünüzde Bağımsız Sanat Fuarı Supermarket’ta 5 performans gerçekleştirdi. Sanatçılarınızdan Roi Vaara, Gustaf Broms, Mustafa Boğa ile nasıl bir araya geldiniz ve fuar izleyicisinin performanslara geri dönüşü nasıl oldu?
Finlandiya’da performans sanatının öncüsü Roi Vaara ve İsveç’te performans sanatının önemli isimlerinden Gustaf Broms ile 2016 yılında Hindistan’da katıldığım Morni Hills Performance Art Biennale’de tanıştık. Her ikisi de o zamandan beri birlikte çalışmaktan zevk aldığım, üretimlerini sevdiğim, güvendiğim sanatçılar. Mustafa Boğa ile yollarımız ilk kez 2017’de kesişti. Ve bu yıl ilki ArtAnkara Contemporary Art Fair’de olmak üzere iki kez çalışmış olduk. -ki 17 Mart tarihinde Ankara’da gerçekleştirdiği ‘Extraneous Objects’ performansının fotoğraf projesi ile Ashurst Emerging Artist Prize’ın 2018 listesinde yer aldı ve bu proje 1 Temmuz’a kadar Ashurst Emerging Artist Gallery’de sergilendi. İzleyicinin performanslara ilgisi fazlaydı, dikkatli ve sorgulayan bir kitle görmek bizim için heyecan vericiydi. Fuarın kapanış konuşmasını bir performansın duygusunun ne olduğu, performans sanatçılarının duygu durumlarını nasıl oluşturup geliştirip bir performansa dönüştürdüğü sorgulamalarının ana ekseninde performans sanatının kökeni, gelişimi ve diğer sanat akımlarıyla ilişkisini ele aldığımız Body Talk ile yaptık. 2017 Mart ayında CerModern’de başlayan, küratörlüğünü ve moderatörlüğünü üstlendiğim konuşma serisine Istanbul Performance Art sanatçılarının (Tina, Gustaf ve Roi) yanında İranlı Bahareh Mirhadi ve İsveçli performans sanatı kolektifi Knölkollektivet’in kurucuları Ester Olofsson ve Heidi Edström konuşmacı olarak katıldı. Dinamiği ve akışı oldukça keyifli bir kapanış konuşmasıydı.
Mustafa Boğa
Sanat fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce fuarların sanat piyasasına yansımaları ne yönde oluyor?
Performans sanatında izleyici ile sanatçı arasındaki ilişki bu sanat dalını oluşturan dört ana elementten biri, bel kemiğidir. Dolayısıyla sanatın sunulduğu her alanı farklı kitlelerle ilişki kurabilmemiz açısından değerli buluyorum. Ve katıldığımız her fuarda birçok açıdan farklı izleyici kitlesi ile karşılaşıyoruz. Özellikle Türkiye’de yeni yeni bilinirliliği artan performans sanatının bu kitlelerle yollarının kesişmesi çok önemli. Supermarket’teki uluslararası sergiye dönüşme/dönüştürme halini Istanbul Performance Art ya da 24 Hours Art olarak katıldığımız/katılacağımız her fuarda uyguluyorum. Fuarları ticari alanların ötesinde küratöryel yaklaşımların sunulabileceği, yeni güçlü ağların oluşabileceği, izleyici ile bağların kurulabileceği alanlar olarak görüyorum.
Hem Türkiye’de hem de İsveç’te üretiminize devam ediyorsunuz. İki farklı ülkede üretim yapmak sanat pratiğinizi nasıl etkiliyor ve iki ülkenin sanat piyasası olarak benzer ve farklı özellikleri var mı?
Popüler kültür, alt-kültür, siyasal ve ekonomik dinamikleri birbirinden farklı iki coğrafya. İsveç’te eleştirel mesafenin ve saygının hala korunduğu bir gerçek. Gruplaşmaların hissedildiği/hissettirildiği, tekelleşmenin hüküm sürdüğü Türkiye sanat piyasasına nazaran sanatçının kimliğinden ziyade eserinin kuvvetine/iyiliğine göre ilerleyen, daha adaletli ve demokratik bir işleyiş süreci var. İdeoloji, feminizm, cinsiyet gibi kavramlardan yaratılan bir mağdur edebiyatı yoğunlukla Türkiye’de mevcut, dolayısıyla ötekileştirildiğini söylerken ötekileştirenler de öyle. İyiye dönüştürmek yerine linç kültürünün hakim olduğu bu atmosferde birlikte büyümek yerine nasıl diğerlerini alaşağı ederek yalnızca ben büyüyebilirim kaygısı/kavgası var. İsveç’te alternatif, deneysel sanat üretimindekilerin taleplerine cevap verecek özgür ve özgün alanlar bulabilmek buraya kıyasla daha mümkün. Üretim sürecimde dinamikleri birbirinden farklı bu coğrafyaların kendine has akışlarından etkilenmemem neredeyse imkansız.
Performans sanatının koleksiyonerlerle buluşması nasıl gerçekleşiyor ve Türkiye’de böyle bir buluşmadan bahsedebilir miyiz?
Performans sanatının arşivlenmesinde, fotoğraf ve video medyumlarını kullanıyoruz. Performans sırasında kullanılan materyaller yine en önemli öğelerden. Fotoğraf ve video dokümantasyonları, objeler, performatif enstalasyonlar şeklinde ilerleyen bir listeye ek olarak canlı performanslar koleksiyonerle buluşuyor. Performans sanatı o an için var olur ve izleyicinin belleğinde varlığını sürdürür. Sadece koleksiyonerlere sunulan ve onların belleğinde varlığını sürdüren canlı performanslar da uluslararası piyasada yer alıyor. Türkiye’de canlı performansın buluştuğunu söyleyemem fakat diğer arşiv yöntemleri buluşuyor.
“Tıp doktoru küratör ya da sanatçı” rolü nedir ve rolün izleyiciye yansıması nasıl oluyor?
Nietzsche “İnsanca, Pek İnsanca”da bir hekimin zihinsel güçlerinin en yüksek noktasında olmasının sebebini herkesle kolayca uyum sağlayabilecek bir hitap yeteneğine, cana yakınlığa, bir diplomatın arabulucuk yeteneğine, insan ruhunun sırlarını öğrenebilmek için bir dedektifin becerisine ancak bu sırlara ihanet etmemek için de bir avukatın anlayış yeteneğine, özetle profesyonel mesleklerin beceri ve haklarına gereksinimi olduğunu vurgular. Nietzche bunu hekimleri baz alarak belirtmiş olsa da benim durduğum yerden tüm bunlar küratör ve sanatçıların da sahip olması gereken meziyetler. Tıp ve sanatın tarih boyunca birbirleriyle olan ilişkisinin derinliklerine indiğimizde bu üç ayrı isimle anılan roller kimliğime ve pratiğime aslında tek rol olarak nüfuz ediyor.
Sanat dünyasında aktif rol alanları sanatçı, galerici, koleksiyoner, küratör, yazar olarak sıralayabiliriz. Günümüzde aynı kişi birkaç rolü oynayabiliyor ve bazı sanatçılar da küratör, yazar, akademisyen ya da galerici rolüyle karşımıza çıkabiliyor. Sizce sanatçının farklı rollere bürünmesi ne kadar doğru?
Disiplinlerarası çalışan sanatçılar üretim aşamasında kullandıkları medyumları göz önüne alınca zaten farklı disiplinleri harmanlayarak ya da onlardan faydalanarak birçok rolü üstleniyorlar. Her Türkiye gencinin ebeveyn baskısı nedeniyle farklı meslek gruplarını seçmek zorunda bırakıldıklarını ve bunun yanında sanatı sürdürmeye çalıştıklarını ya da sanatçıların geçimini sağlamak için başka işler yapmak zorunda kaldıklarını düşündüğümüzde aslında farklı rollere bürünmenin doğruluğu ve yanlışlığına gelinceye dek yaşam koşullarının getirdiği mecburiyetlere, piramitin alt basamaklarına inmemiz gerekiyor. Yeteneği ve bilgisi varsa; farklı rollerin hakkını verebiliyorsa; tek bir alanda değil birden fazla alanda uzmanlaşmak, üretmek istiyor ve bunun başarıyla üstesinden gelebiliyorsa neden olmasın. Olmaması için nasıl bir neden sunabiliriz böyle bir kişiye?
Hem bireysel olarak hem de farklı oluşumların içinde yer alarak üretiminizi gerçekleştiriyorsunuz. Sürekli üretim hali bir sanatçı olarak sizde baskı oluşturuyor mu?
Baskı olarak nitelendiremem. Belki de olaylara iyi tarafından bakmaya kendimi alıştırdığım için böyle algılamıyorum. Algımda ve gündeliğimde açıklık, düzen, berraklık, duygulanımsal ahenk, hiç durmayan/durulmayan bir ritim oluşturduğu aşikar.
Gelecek dönemde ne gibi projeler izleyiciyi bekliyor?
Bu sezon yine geçtiğimiz sezonda olduğu gibi fuarlar, festivaller, konuşma ve panel serileri, performanslar, sergilerin yer aldığı dinamik bir program bekliyor. Stockholm ve Malmö’deki galeriler, Morni Hills Performance Art Biennale, Artists at Risk, TMoCA (Tehran Museum of Contemporary Art), IPA (International Performance Assossication), Bristol Biennial ve Venice International Performance Art Week ile heyecan verici iş birliklerimiz olacak. Bu sene Palermo’da gerçekleşecek Manifesta 12’nin paralel etkinliğinin ve Berlin’de AR Pavillion’un kültürel partneriyiz, Fatoş İrwen’in videosu sergilenecek. Tüm dünyada performans sanatçılarının üretim alanlarını izleyiciye açtığımız Open Performance Space projesi kapsamında Fransız performans sanatçısı Margaux Aubin’in Burgazada’daki ve İsveçli performans sanatı kolektifi Knölkollektivet’in Stockholm’deki atölyelerini izleyiciye açıyoruz. Ve daha birçok uluslararası sanatçıyla yeni sezonda birlikteyiz.
Disiplinlerarası perspektifte performans sanatını ele aldığımız bir konuşma serisi geliyor. Dans, müzik, tiyatro ve daha birçok disiplinle ilişkilerini irdeleyeceğimiz verimli bir seri. Bu sezon başlattığımız, performans sanatı ve mimarlığın ilişkisini tüm detaylarıyla ele aldığımız ‘Performance Architecture’ adlı konuşma serisi mimarlarla devam edecek. Bu sezon Studio-X iş birliği ile performans sanatının ilişkide olduğu sanat dallarını kapsayan ve mimarlarla başlayan atölye serisi yine mimarlarla sürecek. Performans sanatı atölyelerimiz yeni mekanlarda devam edecek.
Büyük bir heyecanla Istanbul Performance Art’ın Stockholm ayağının kurulum aşamasındayız. Ve 2021 yılı Istanbul Performance Art Biennale’ye adım adım yaklaşıyoruz.
Istanbul Performance Art | Pınar Derin Gencer Instagram
2016 yılında, Pınar Derin Gencer’in de bir performansla katıldığı 3+1 sergisinin incelemesin, buradan okuyabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Rana Kelleci’den “Boya Yerine Beden: Performans Sanatı“
İlk yorumu siz yazın!