Gdansk: Polonya'nın Tarihi Liman Kenti
Bu yazımda sizlere “Hafta sonu bir gezip geleyim, yıllık iznimden gitmesin, bütçem çok sarsılmasın”ın karşılığı olan bir rota önerisinde bulunacağım. Sopot ve Gdynia şehirleriyle birlikte Polonya’nın -üçleme şehri- olarak bilinen yerleşim yerlerinden biri olan Gdansk. Sadeliği, sakinliği ve hoş mimarisi ile sizi etkileyecek bu şehri keşfetmek için sizleri yazıma davet ediyorum.
Gdansk Lech Walesa Havalimanı’na ulaşan uçağımızdan iner inmez Uber kullanarak Gdanks şehir merkezine doğru yola çıkıyoruz. Şehir merkezine ulaşmak için ödediğimiz ücret yaklaşık 9 Euro, Uber fiyatları oldukça uygun olduğundan genellikle otobüs yerine taksilerle şehir merkezine ulaşmak tercih ediliyor. Kaldığımız IBB Hotel Gdanks Old Town’da olduğundan şehir içinde taksi veya toplu taşıma kullanmamız gerekmiyor. Otel deneyimimizden de keyif aldığımız için sizlere de tavsiye etmek istedim.
Sırt çantalarımızı otele bırakır bırakmaz şehri keşfe başlıyoruz, ilk durağımız Old Town’da bulunan ve “uzun pazar” anlamına gelen Dlugi Targ Meydanı oluyor. Bu meydan sadece yayalara açık ve bir ucu nehre, diğer ucu karaya bakan bir cadde. İki tarafı marshmallow görünümlü binalar ile çevrili, her birinin önünde saatler harcamak isteyeceğiniz türden bir alan.
Caddenin iki ucunda “şehre giriş kapıları” bulunuyor. Bu kapılardan biri kara tarafında diğeri ise nehir tarafında yer alıyor. Kara tarafındaki kapı “Golden Gate” üç kemerden oluşuyor ve bu kapı üzerinde şehrin 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki görüntüsü yer alıyor. Bu halden şehrin bugünkü görünümüne gelmiş olmasıysa çok etkileyici. Nehir tarafında yer alan kapı ise “Vistula Gate” adını nehrin renginden yani yeşilden almış. Bu kapılar kralların şehre giriş yaptıkları yerler olduklarından kraliyet yolu olarak da biliniyorlar.
Görülmesi gereken bir çok yapı bu cadde üzerinde ve birbirine çok yakın olduğundan bu şehri gezmek için toplamda iki gün ayırmanız gayet yeterli olacaktır. Bizim, Dlugi Targ üzerinde ilk dikkatimizi çeken yapı saat kulesi “Gdansk Town Hall” oluyor. Bu kule heybeti ve tuğlalı görüntüsüyle Old Town’a çok yakışmış diye düşünüyorum, neredeyse şehri simgeleyen her fotoğrafta bulunan bir yapı. Şimdilerde ise tarih müzesi olarak kullanılıyor.
Yine meydanda bulunan ve Avrupa’nın tuğladan yapılmış olan en büyük kilisesi “Basilica of St. Mary” 150 yılda tamamlanmış ancak 2. Dünya Savaşı sırasında neredeyse tamamen yıkılmış ve sonrasında yeniden inşa edilmiş.
Bu şehre ait önemli bir diğer detay ise Daniel Fahrenheit’ın memleketi olması. Ünlü fizikçiye ait evin önünde hava durumunu gösterir bir termometre bulunuyor.
Dlugi Targ üzerinden hediyelik alışverişinizi yapabilir ve sevimli kafelerde kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Meydandan Virtula Gate kapısını kullanarak nehir tarafına ulaşabilirsiniz. Burada 1363 yılından beri kullanılan ve şehrin anıtı olan bir vinç bulunmakta. Ayrıca nehir kıyısında gezebilir ve şehre ait hoş fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz.
Son olarak birkaç mekan önerisinde bulunup sizlerinde yeme içme konusunda Gdansk’dan mutlu ayrılmanızı sağlamak istiyorum. İlk olarak hem kahvaltısı hem de yemekleri ile beğenimizi kazanan Chleb i Wino mekanını önereceğim. Nehre çok yakın olan mekan hem ulaşılabilir konumda olması hem de lezzetli seçenekleri ile bizi çok etkilemişti.
İkinci önerim, ruin pub görünümünde olan Jozef K olacak. Burada hoş vakit geçirebilir, Polonya biralarını tadabilirsiniz. Hepinizin yolunun bir gün bu sevimli şehre düşmesini diliyor, yazımı burada sonlandırıyorum. Tekrar görüşmek üzere güzel şehir!
Kapak fotoğrafı: Reddit
İlginizi çekebilir: Yücel Babadağ’dan Vilnius
Polonya hep gitmek istediğim ülkelerden biri oldu. 2. Dünya savaşında yerle bir olup küllerinden doğan ülkelerden biri ve de mimarisi her zaman ilgimi çekmiştir, bir de tarihi eserlere verilen değer keşke bizde de olsa denecek türden 🙂
Kesinlikle mimarisi cok etkileyiciydi, Polonya turu kesinlikle yapilmali, her detayiyla etkileyici bir ulke 😊