Poor Things: Mary Shelley’nin Frankenstein’ından Alasdair Gray’in Bella Baxter’ına
“Dogtooth”, “The Lobster” gibi sıradışı filmelerin yönetmeni olan, gri ama renkli, estetik ama rahatsız edici nesneler, karakterler ve tuhaflıklarla donatılmış Yorgos Lanthimos’un “Poor Things” de yarattığı evrende, Belle Baxter’ın bildiğimizi sandığımız ama yine de fazlasıyla şaşırtan hikayesi ile büyüleniyoruz.
Akşam 6:15 seansına, bir değişiklik yapıp patlamış mısır almak yerine sinema salonu içinde satılan kokteyllerin hazılarnmasını beklediğimiz için saat 6:40 civarı giriyoruz. Film henüz başlamamış, ve son reklamlar ekranda. Lokasyon Florida’da Regal Rolay Palm Beach sinemaları. Los Angelas’ın ayakta tutulmaya çalışılan, pandemi dönemi etkilerinin ardından bile kapatılmayan, başka amaçlarla kullanılsa bile yıkılmayan eski sinema salonları güzelliğinde olmasa da hala salonlara ve koca ekranlara düşkün sinefiller için bilet fiyatlarının 13 dolar olduğu, salonda toplam 6 kişi olsa da gösterimlerin devamlı yapıldığı konforlu sinema salonlarından birindeyiz.
Bu girizgâhtan sonra filme geçebilirim sanırım. Oscar törenine yaklaşık bir ay kalmışken, izlemediğimiz en iyi film kategorisi adaylarını izleme gayretindeyiz. Filmimiz, Poor Things. Emma Stone ve Willem Dafoe’nin harika oyunculuklarını izleyeceğimiz, filmle ilgili konusu vb. hiç bir bilgi edinmemiş olmamıza rağmen emin olduğumuz tek şey.
Bir maviliğe salınma anı sonrasında, Emma Stone’nun oynadığı, bu eylem ifadesi yeterli değil gibi, olduğu Bella Baxter karakteriyle başlıyor film, ve sahip olduğu farklılığıyla da tuhaflığı kısacık bir sürede belli ederek. Muzzam, gri, gotik yapılarla bezeli hemen Londra muhtemelen diyebileceğiniz bir atmosfer. Ve akabinde Willem Defoe’nin boyuna, enine ve uzun zaman öncesine ait olduğu belli, dikişlerle kaplı yüzü, parça parça kesilmiş ve sonra özensizce dikilmiş. Frankenstein hissine ilk bu noktada kapılıyorsunuz. Ve arkada açık pencerelerden biri öne zıplayıp, sadece izlemiş olup ama orijinalini okumamış olmanın hüzünlü hevesiyle aldığınız kitabın yazıldığı dilde salonda rafta durduğunu ve hala okumadığınızı hatırlatıyor. Bu noktada, hemen uyarıcıları sessize alıp, içine hızlıca çekildiğiniz filme geri dönüyorsunuz.
Mary Shelley’nin yaklaşık 200 yıl önce yazdığı gotik, korku, bilim kurgu olarak nitelendirilen Frankenstein’ın erkek karakteri karşısında, İskoç yazar Alasdair Gray’in “Poor Things” isimli romanından uyarlanan filmde, dahi bir bilim insanı tarafından yaratılan, zeka ve takvim yaşı tezatlığıyla beliren kadın karakterin konuşmaya, yürümeye başlamasından, sorgulamaya, düşünmeye ve keşfetmeye karşı büyüyen açlıkla muazzam bir feministe dönüşümünü izliyoruz.
Tıp bilimine adanmış hayatı, kadavra çalışmalarındaki acımasız cesurluğu babasının etkisi ile şekillendiği alt metinlerden anlaşılan, Willem Defoe’nin oynadığı Dr. Godwin Baxter karakteri yarattığı Bella Baxter için koruyucu, değer veren, bilişsel olarak da büyüten bir baba figürü, sahip oldukları tüm tuhaflıklara rağmen. Ve zamanı geldiğinde yaşamı keşfetme dürtüsüyle saklandığı evden çıkmak isteyen hoyrat ve tatlı Bella’sına destek olan bir baba, özgür bırakabilmenin en büyük bağı yaratabildiğini göstererek.
İki saat yirmi dakika boyunca, belki kendini bulma yolculuğunda bir bebek/çocuk beyni ile yeniden yaratılmış bir kadın olmanın getirdiği, vücudunu ve hazları keşif isteğiyle ve bunu yapılması gerekli bir deney gibi gören Bella’nın Paris’teki cinselliği yoğun bir şekilde yaşadığı dönemin uzun verilmesinin eleştirilebilmesi haricinde sıkılmadan izlenecek, nefis bir film var karşımızda ve bu, yönetmenin toplumsal ahlak beklentileri ile insanlığın karmaşık ve tutkulu yapısı arasındaki zıtlığa bir gönderme gibi, ve ayrıca Emma Stone’nun güzelliğine ve cesaretine ise övgü.
Dr. Godwin Baxter’ın her bir kösesi enfes detaylarla dolu bir gotik bir müzeyi, ve yarattığı şaşırtıcı mutant hayvanlarla bir laboratuvarı andıran rüya gibi evi, Bella’nın fantastik yolculuklarında gördüğümüz renkli şaşırtıcı masalsı diyarları, ve genel olarak panoramik hissi veren sahneleriyle film Yorgos Lanthimos’un ütopik dünyalarının sevenleri için görsel bir şölen. Bu muazzam filmi izledikten sonra, evinizde hatta sinema salonunda ya da sokakta Emma Stone and Mark Ruffalo’nun ikonik dans sahnesini kendi yaratıcılığınızla yenileyerek filme bir teşekkür edebilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Poor Things
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Expats
İlk yorumu siz yazın!