Prizren, Kosova: Sıcacık Bir Balkan Şehri'nden Gezi Notları
Kültürlerin getirdiği yakınlık ve bölgenin doğal güzellikleriyle Balkanlar her mevsimde ayrı bir cazibe merkezi. Tabii birbirinden lezzetli yemeklerini de unutmamak lazım. Yeşilin renk değiştirmeye başladığı bugünlerde ise; benim yolum Avrupa’nın en genç ülkesine, yani Kosova’ya düştü. Fazla zamanınız yoksa ve kendinizi evinizdeymiş gibi hissetmek istiyorsanız, yeşillikler içinde indiğiniz bir uçak yolculuğu sonrası Osmanlı etkilerinin hala sürdürüldüğü Prizren kesinlikle bunun için ideal bir yer. Küçük, sevimli ve samimi… Turistik açıdan belki gezilecek çok sayıda yer söyleyemem ama eğer yakınlardaysanız bir gününüz buraya ayırdığınıza asla pişman olmayacağınızı söyleyebilirim. O halde buyurun Prizren…
Prizren’de Gezilecek Yerler
Taş Köprü (Stone Bridge)
Prizren fotoğraflarının değişmez ikonik simgesi vardır ya, işte bu köprü kentin tam ortasında yer alan Bistrica ya da Akdere Nehri üzerinde yer alan o köprü. Tabii Sinan Paşa Camii ile birlikte. Daha önce bir sel felaketi sebebiyle zarar gören bu köprü daha sonra aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Nehir etrafında birçok cafe ve restoran yer alıyor. Zaten köprüden geçince birbirinden güzel kokular da sizi bir yerlerde oturmaya teşvik etmiyor değil. Yukarı doğru baktığınızda da hemen Prizren Kalesi’nin altında olduğunuzu göreceksiniz. Nehir boyunca birçok köprü var fakat yarattığı şirin mi şirin manzarayla Taş Köprü, fotoğraf çekmek isteyenlerin sıklıkla durdukları bir nokta.
Şadırvan Meydanı
Köprüden karşıya geçtiğimiz anda kendinizi bu meydanda bulacaksınız. Burası aslında herkes tarafından bilinen ve herkesin buluşma noktası olan çarşı bölgesi yani Şadırvan Meydanı. Meydan ismini alanda bulunan çeşmeden alıyor. Sabah saatlerindeki oldukça sakin görünen meydandaki sessizlik zamanla yerini büyük bir hareketliliğe bırakıyor. Akşam saatlerine doğru sokak sanatçılarına denk gelmek de mümkün. Birbirinden lezzetli yemekleri yiyebileceğiniz restoranları, cafeleri ve hediyelik eşya almak için çok sayıda seçeneği yine burada bulabilirsiniz. Aynı zamanda bu bölge bir Cami, bir Ortodoks Kilisesi ve bir Katolik Kilisesi’ne ev sahipliği yapıyor. Sizce de çok güzel değil mi?
Sinan Paşa Camii
Osmanlı döneminden kalan bu eser, Bistrica nehrinin hemen yanında yer alması sebebiyle kentin simge yapılarından biri. Yüksek minaresi ile şehrin birçok noktasından kendini belli ediyor. Restorasyonu ise yakın zamanda TİKA tarafından yapılmış.
tripadvisor.com/SinanPaşaCamii
Caminin kenarından yukarı doğru Prizren Kalesi’ne çıkıyoruz. Şehirde bulunan tabelalar, gitmek istediğiniz yerleri bulma konusunda oldukça yardımcı oluyor. Bu noktada eklemem gereken bir diğer husus da tabelalarda üçüncü dil olarak Türkçe’nin yer aldığı.
Gidilmek istenen nokta kale olunca bizim için yine bir tırmanış başlıyor. Yaklaşık 15 dakikada kaleye ulaşmak mümkün, fakat kaleye varmak için önce dik bir yokuş çıkmak gerektiğinden bu yolun fazlasıyla yorucu olduğunu da söylemeliyim.
Prizren Kalesi
Şehrin en yüksek noktasında yer alan bu Orta Çağ kalesi Osmanlı döneminde çeşitli eklemelerle daha da büyütülmüş. Açıkçası kalenin içinde pek bir şey yok ve bakımlı olduğunu söyleyemeyeceğim ama şehrin panoramik manzarasını izlemek için ideal bir yer. Aşağıda gezdiğiniz yapıları yukarıdan ayırt etmek çok kolay. Bir süre burada dinlenip aşağıdaki yapıları inceledikten sonra şimdi aşağıya iniş vakti.
Bu arada kaleye giden yol üzerinde St. Savior Kilisesi’ni görebilirsiniz. Çıkarken ne kadar yorulduysam artık, hiç farkına varmamışım. Üstü açık bir avlusu bulunan bu kilise bir Ortodoks Kilisesi.
St. George Katedrali
St. George Katedrali Şadırvan Meydanı’nda yer alıyor. Katedral ben gittiğimde kapalı olduğu için kapısında bulunan görevli tarafından daha sonra tekrar gelmem konusunda tembihlendim, ama ben tekrar geri dönecek zamanı bulamadım. Kiliseyi göremedim ama hoş sohbet olan bu beyefendiyle uzun uzun İstanbul’u çekiştirdik. Bu katedralin biraz daha aşağısında Our Lady of Perpetual Succour Katedrali de bulunuyor fakat onun da restorasyon sürecinde olduğunu söylemeliyim. Sanırım şanslı günümde değilim, başka zaman artık deyip devam ediyorum.
Yukarıda kiliselere yer verdim ama burada yer alan camii sayısı da oldukça fazla. Herhangi bir sokağa döndüğünüzde bir camiye rastlamanız mümkün. Taş Köprü’den karşıya geçtiğinizde yine Şadırvan Meydanı’na yürüme mesafesinde Gazi Mehmed Paşa Hamamı’nı, Emin Paşa Camii, Arasta Camii Minaresi ve Halveti Tekkesi’ni bulabilirsiniz.
Bu bölgeden otobüs terminaline doğru yürüdüğünüzde, uzun beyaz bir yapı olan Prizren Saat Kulesi’ne çok yakın Cuma Camii ya da Our Lady of Ljevis Kilisesi’ni bulacaksınız. Şu an restorasyonda olan bu yapı aslında bir Ortodoks Kilisesi. Kent fethedilince camiye dönüştürülmüş ve kent Osmanlı’dan ayrılınca tekrar kilise olarak ibadet yeri olmaya devam etmiş. İsminin kılınan ilk namazın Cuma namazı olmasından geldiği söyleniyor. İçini görmek mümkün olamayınca, iki dine hizmet etmiş bu yapıyı gezememiş oldum ve bu sanırım Prizren’e dair içimde kalan şeylerden birioldu. Burayı bir gün görmeyi umarak devam ediyorum.
Namazgah
Hemen otobüs terminalinin karşısında bulunan bu cami kentin fethedilmesinden hemen sonra yaptırıldığı için ilk Osmanlı eseri olma özelliğini taşıyor. Üstü açık olarak yapılan bu yapı halk arasında Kırk Camii olarak da biliniyor.
Otobüs terminalinden Priştine’ye ya da yakındaki diğer şehirlere gidebilirsiniz. Yalnız Priştine’ye ulaşmanın otobüs ile iki saat sürdüğünü de söylemeliyim. Diğer bir alternatifiniz de taksi olabilir ama pazarlık yapmayı asla unutmayın. Çünkü taksilerde taksimetre bulunmuyor.
Prizren’de Ne Yenir?
Burada ne yiyelim derseniz: pleskavica, fliya yani fulya böreği ve Boşnak böreğinin Balkan lezzetlerinden olmazsa olmazlarımız olduğunu söyleyebilirim. Açıkçası her yediğim birbirinden lezzetliydi ama eğer Balkanlar’daysam ben sıcacık, çıtır çıtır bir Boşnak böreğine asla hayır diyemeyenlerdenim. Ülkenin para birimi Euro olmasına rağmen emin olun burada hiçbir şey bütçenizi pek sarsmayacak.
Prizren İçin Tavsiyeler
– Her yerin yürüme mesafesinde olduğu bu şehirde bol bol yürüyün ve insanlarla sohbet edin. Herkes o kadar cana yakın ki özellikle de Türk olduğunuzu öğrendiklerinde daha fazla ilgili gösteriyorlar.
– İnsanlarla muhabbete önce bir Türkçe girmeyi deneyin ki sonra benim gibi “ben Türkçe tabii biliyorum” diye küçük bir azar işitmeyin 🙂 En kötü halinizi hatırınızı soracak kadar Türkçe bilen birilerine denk gelmişsinizdir.
– Gün sonunda tekrar söylemeden geçemeyeceğim; bu küçük, sevimli Balkan şehrine mutlaka bir gününüzü ayırın. Asla pişman olmayacaksınız.
Sevgiler…
İlginizi çekebilir: Alternatif Belgrad Rehberi
İlk yorumu siz yazın!