Rafet Utku ile: Mana Sergisi Üzerine Bir Sohbet
Sıradan kelimelerin bir araya geldiğinde nasıl bir derin etki yaratacağını son dönemde düşündünüz mü hiç? Cevabınız hayır, hatta evet dahi olsa Mimar Ressam Rafet Utku’nun popüler kültürü ve dünyanın içinde bulunduğu paradoksu “Tam da bu!” diyeceğiniz cümlelerle mimlediği Text Art sergisi “Mana”yı şu sıralar Maximum Uniq Hall fuaye alanında ziyaret edebilirsiniz. Sergisinde popüler kültürün paradokslarını mimleyen Rafet Utku; kimi şeylerin altını, kimi şeylerin üstün çizerken yazmayı çizmekle birleştiriyor. Ben de bu vesileyle kendisiyle yaptığım röportajımda “Mana”ya dair merak ettiğim soruların peşinden giderek cevaplarını aradım. Serginin 30 Mart tarihine dek ziyaret edilebileceğini hatırlatıp keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
“Mana” ismini verdiğiniz serginiz, Maximum Uniq Hall fuaye alanında 30 Ocak’ta ziyaretçilerini ağırlama başladı. Dilerseniz ilk olarak bu serginin başlangıç hikayesini dinleyelim sizden.
BKM’nin kurumsal iletişim danışmanlığını yürüten Salt & Pepper Project’ten Meltem Kazaz’ın fikri ve nazik daveti üzerine, yıllar öncesinden başlayan kendi aforizmalarım ve popüler kültürden seçtiklerimle harmanlayarak bir “mana” arayışını ortaya koymaya çalıştık.
Sergiye dair “‘Mana arayışıyla ortaya çıkan bu çalışmaların ne başlangıcı ne sonu var” ifadeniz mevcut. Peki sizi bu “mana arayışı”nda başlangıç ve sonun olmadığına ikna eden ne oldu?
Umut Sarıkaya’nın bir karikatüründe geçen bir cümle bu durumu özetliyor sanıyorum:
(Hayatın anlamını bulduktan 3 dakika sonra…)
“Bi çay koyayım bari…”
Tıpkı burada olduğu gibi, insan zihni hep bir döngüden ve zıtlıktan beslenir. Ve döner dolaşır, her ne ise onu, basitleştirmeye ve anlamlandırmaya meyleder. Anlamak ile aramak arasında gidip gelen bir zihinsel savaşım halidir… Temple Grandin filminde geçen “Anlayamadığım pek çok şey var. Ama yine de hayatımın bir anlamı olsun istiyorum” sözünün özetlediği gibi “mana” bizi hayata bağlayan, bağlamı ile güçlü kılan ve anda tutan bir kavram: Başlangıcını da sonunu da kavrayamadığımız çokça parametre içeren hayatın, paradokslar içinden sıyrılıp gelen ve bizi yakalayan gücüdür mana…
Okuduğumuzda içimizden “Tam da bu!” diyeceğimiz, popüler kültürün paradokslarını mimleyen metinli işler yer alıyor sergide. Text Art olarak konumlanan bu akım doğrultusunda nasıl bir çalışma stili gerçekleştirdiniz?
Açıkçası kendiliğindenliği önceleyen bir yaklaşımım var. Bu sebeple her şey kendi iç bağlamına göre şekillenmekte. Mimarlar Neden Hala Çiziyor? adlı kitapta “Zihin ele, el zihne hükmeder” der. Tam da bunun gibi, söylem ile tutarlılık içeren biçim; gerektiğinde kusuru gerektiğinde mükemmelliği vurgulayabilmekte. Akımdan ziyade akışa daha yatkın bir çizgi diyebilirim.
Sergideki eserlerde kimi şeylerin altını, kimi şeylerin de üstünü çizerken yazmanın çizmekle birleştiği bir dünyaya kapı aralıyorsunuz. Baş döndürücü bir hızla değişen günümüz modern toplumunda her ziyaretçinin bu dünyanın içine dahil olma şansı var mı?
Bu da derin bir paradoks elbette… Zira ne zaman kendi içine dönüyorsun o zaman bir başkasına ulaşıyorsun. Ne garip değil mi?
Serginin afişinde Manlio Brusatin’in “Yazmak da çizmekten başka bir şey değildir” sözüne yer vermişsiniz. Peki “yazma”nın ve sadece “çizme”nin yer aldığı bir dünya olsaydı tercihinizi hangisinden yana kullanırdınız?
Zor soru, beklenenin aksine yanıtım çizmek olurdu. Duygunun yansımasının dile gelmeden dışavurulabilme gücü beni hep etkilemiştir. Her çizgi sessiz bir ezgi ve arkasında derin bir hikaye barındırır. Ve gören için çok şey gösterir…
Sergi alanında dolanırken her birine ayrı ayrı baktığımız kelimelerin veya ifadelerin bir araya geldiğinde yarattığı etki ve düşündürdükleri, esasında manasızlığın da bütünde bir manaya dönüşebileceğini gösteriyor bize. Sizin için “mana” neyi ifade ediyor veya etmiyor?
Mana bir yandan görecelik içerirken bir yandan kendi içindeki tutarlılıkla adeta hiç değişmeyen/değişmeyecek bir kavram gibi okunabilir. Bu bakımdan tanımlarken dahi paradokstan beslenir. Çünkü Luigi Pirandello’nun dediği gibi “Bir dakika önce bile bir başkasıydınız.” Mana, zihnin ve ruhun bir aradalığı ile kendi bağlamında tutarlılığa ulaşır. Bu da her kişide her an her koşulda başkalaşabilir; bu bile insanı etkileyebilecek güçte bir bütüncül manaya sahiptir.
Sizce sanat, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Sanatsa umutsuzluğa bir alan açmaz, fakat umutsuzluk sanata kesinlikle bir alan açar. “Acıda hazların en tatlısı saklıdır” der Dostoyevski. Derinliğin mana arayışında önemli bir yeri var. Derinlik ne kadar çok ise dışavurum da bir o kadar güçlü ve kendiliğinden ortaya çıkmakta. Mutluyken bütünü görmek zorlaşabiliyorken, tersi durumda parça/bütün ilişkisi kurulup mana çerçevesi çizilebiliyor. Yine umutsuzluğun yarattığı umuda geldik.
Son olarak sanatsal üretim yolculuğunuzun ilerleyen süreci için yeni projeleriniz mevcut mu?
Bunu ben de merak ediyorum. Zira kendimi içerden, olan biteni ise dışardan seyretmeye devam edeceğim.
Kapak Fotoğrafı: Can Altınel Cıblak
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den “Sıradaki Şarkı” Sergisi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!