İlk yorumu siz yazın!
Rebecca: Klasik Romanın Yeni Uyarlaması Netflix'te
Daphne du Maurier’in 1938 tarihli gotik romanı Rebecca, Alfred Hitchcock imzalı ilk sinema uyarlamasından seksen yıl sonra, yeni bir uyarlamayla yeniden gündemde. Lily James ve Armie Hammer’ın başrollerini paylaştığı Netflix orijinal filmi, yılın görsel açıdan en tatmin edici yapımlarından biri.
Farklı seviyedeki dil öğrencileri için, sadece belli sayıda sözcük kullanılacak şekilde sadeleştirilmiş romanları hatırlar mısınız? İngilizce öğrenmeye başladığım ilk yıllarda, bu şekilde okuduğum (daha doğrusu ders kapsamında olduğu için okumak zorunda olduğum) romanlardan biri Daphne du Maurier‘in Rebecca’sıydı. Muhtemelen yarısından fazlası yazarın kendisi tarafından seçilmemiş sözcüklerden oluşan, muhtemelen özgün eserin yarısı uzunluğundaki bu versiyon dahi tüylerimi diken diken etmeye, Rebecca’yı ders zorunluluğuyla olmasına rağmen zevkle okuduğum kitaplar arasına eklemeye yetmişti. Birkaç yıl sonra CNBC-e’nin Hitchcock seçkisinde yer alan 1940 yapımı Rebecca ise izlediğim ilk Hitchcock filmi olmuştu. 80 yıl sonra bugün, Rebecca yeniden gündemde – bu kez bir Netflix orijinal filmi olarak. Ben Wheatley‘nin yönetmen koltuğunda oturduğu Rebecca.
Rebecca, edebiyat ve sinema tarihi boyunca sıklıkla işlenmiş bir sınıflararası aşk hikayesi olarak başlasa da, gerilim ve gizemin hüküm sürdüğü bir gotik masala dönüşüyor. Adını hiç öğrenemediğimiz bir genç kadın, Monako’da tatil yapan bir kadının yardımcısı olarak ona eşlik ederken, yakın zamanda eşini kaybetmiş varlıklı ve yakışıklı İngiliz Maxim de Winter ile tanışıyor. Aralarındaki çekim tutkulu bir aşka evriliyor ve kahramanımız bir anda kendini Bayan de Winter olarak buluyor, sarp kayalıklarla kaplı bir sahildeki, görkemli malikâne Manderley’e yerleşiyor. Eserin adı sizi yanıltmasın; genç kadının adı Rebecca değil. Üstelik Bayan de Winter dendiğinde de akla o değil, başka biri geliyor. Rebecca de Winter, ölümüne rağmen varlığı malikânenin her köşesinde hissedilen, izleri çalışanların rutinlerinden peçetelerin işlemelerine dek her detayda ortaya çıkan bir hayalet adeta. Başta kıdemli Bayan Danvers olmak üzere malikânenin çalışanları genç kadını kabullenmekte zorlanıyor, hatta ona hayatı zorlaştırmak üzere ellerinden geleni yapıyor. Tüm bunların kaynağı ise Rebecca’nın şüpheli ve gizemli ölümüne dair sırları ortaya çıkarıyor. Var olmayan Rebecca, geride bıraktıklarıyla var olan herkesin kaderini etkiliyor. Tüm bunlar Rebecca‘yı, bir an bile fantastik olmayan bir hayalet hikayesine, bir lanetli ev hikayesine dönüştürmeye yetiyor.
Ben Wheatley‘nin Rebecca‘sında başrolleri Lily James ve Armie Hammer paylaşıyor. Yönetmenin de, iki oyuncunun da işleri çok zor – 1940 yapımı filmle karşılaştırma yapmamak imkansız ve karşılaştırılacakları isimlerin her biri (Alfred Hitchcock, Joan Fontaine, Laurence Olivier) sinema tarihinde altın harflerle yazıyor. Netflix’in Rebecca fragmanını gördüğümde, Wheatley’nin bu zorlu görevin altından kalkmak için Baz Luhrmann-vari bir formül uyguladığını düşünmüştüm. (Modern müziklerle, göz alıcı kostüm ve setlerle, yirminci yüzyıl atmosferini sırtlayan görsel efektlerle ve yeni bir dinamizmle baştan yaratılan, özgün eserin modern, hafif ve eğlenceli bir uyarlaması olmayı hedefleyen The Great Gatsby‘i hatırlıyor musunuz?) Fakat Rebecca, Daphne du Maurier’in romanında ve Alfred Hitchcock’un filminde yer alan karanlık atmosferi sağlayamamışken ciddiyetini korumayı, klasik bir edebiyat uyarlaması olma yoluna sapmayı seçince, beklentileri karşılayamıyor. – en azından romana ve öncülüne aşina olanlar için. Filmin güçlü yanlarına gelecek olursak, beklentileri sonuna dek karşılayan ve filmi görsel bir şölene dönüştüren prodüksiyon tasarımı ile kostüm tasarımıyla başlayabilirim. Hele ki büyüsü, gizemi ve heybetiyle adeta karakterlerden birine dönüşen Manderley daha önce Atonement (2007), Sherlock Holmes (2009) ve Anna Karenina (2012) gibi filmlerde çalışan ekip tarafından kusursuz bir şekilde tasarlanmış.
Biliyorum, kitapların amacı okuduğumuz satırları, mekanları ve karakterleri hayal gücümüzde kendi kendimize yaratmaktır. Fakat beni Rebecca ile tanıştıran versiyonun başında, kitabın ana karakterlerinin ufak birer çizimine yer verilmişti ve Bayan Danvers’ın portresi, uzun yıllar boyunca aklımdan çıkmadı. Danvers, kusursuz bir çalışan, titiz ve şık bir kadın, soğuk, korkutucu ve manipülatif bir baş belasıydı; ne çirkin ne güzel, ama kesinlikle karizmatik… Alfred Hitchcock filmini izlerken de Joan Fontaine ve Laurence Olivier’in performanslarındansa Judith Anderson’ın Mrs. Danvers’ının çekimine kapılmıştım açıkçası. Bu yeni uyarlamanın haberini aldığımda da beni heyecanlandıran ve eserin yoğun nostaljisini yaşatan şey Kristin Scott Thomas‘ı Bayan Danvers olarak görmek oldu. Filmin bence en iyi yanı ve en iyi performansı da…
Rebecca, 21 Ekim’de Netflix kataloğunda eklendi.
Film bittikten sonra aklım Mısır'da kaldı,uyarlama bir film olmasaydı devamının geleceğini düşünürdüm...