Resimden Sinemaya, Sinemadan Modaya: Piet Mondrian
Bir ressam düşünün ki, etkilemediği alanlar az sayıda olsun.
Bir ressam düşünün ki, yeni bir akımı yaratıp, diğer sanat dallarını etkilesin.
Ve bir ressam düşünün ki, hayatın her alanında, tasarım olan her ögede karşımıza çıkma potansiyeli olsun.
Ressamımız Hollanda’da 1872 yılında dünyaya gelmiş ve 1944 yılına kadar yaşamış, bu 71 yıllık hayatın içerisinde 2 dünya savaşı, bir çok teknolojik gelişme ve sanat akımı ile karşılaşmış. Bu bilgi birikiminin de yardımı ile ürettiği eserlerini neoplastisizm akımını yaratarak yeni bir üslupta toplamış.
Neoplastisizm akımı, basit bir ifade ile ilkel renkler ve basit geometrik biçimler arasındaki ilişkileri araştıran, kübizm çıkışlı, dik açı ve üç ilkel rengin (mavi,sarı,kırmızı) ve renk grubunun dışında yer alan siyah,beyaz,gri kullanıldığı bir akım olarak sanat dünyamızda yer bulmuş.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, iki farklı sanat kavramının birbirlerinden beslenmeleri ile oluşan sanat eserlerinin seyri, algılaması ve hakkında araştırılmasının her zaman daha keyif ve haz verici olduğunu düşünüyorum. İki farklı pınarın ortak bir havzayı sulaması gibi, o havzanın ürünlerinin her zaman daha lezzetli olması gibi… Şimdi Mondrian ile resim sanatı ve Pedro Almodóvar ile sinema sanatının kesiştiği, ve ortaya çıkan lezzetli görüntülere götürmek istiyorum sizi.
Tabii Pedro Almodovar’a değinmişken hakkında bilgi vermek de isterim. Almodóvar, 1949 yılında dünyaya gelmiş bir İspanyol yönetmen. Doğum tarihinden de anlaşılacağı üzere bu güzel adam ile halen aynı atmosferin oksijenini paylaşıyoruz. Neyse bu bir yana, Almodóvar, filmlerinde her zaman dekor ve sahne tasarımına önem vermiş bir yönetmen, filmlerinin görsel farkındalığı kendini seyirciye hemen hissettirir. Kullandığı müzikler ve melodram ögeleri; yani ağlatının ve güldürünün harmanlanması da izleyiciyi filme bağlamaya yeter de artar. Almodóvar ile henüz tanışmadıysanız, sizi şöyle alalım. Eğer, cevabınız “Evet, evet, biliyorum.” ise aşağıya doğru devam edelim 🙂
Sahnenin arka planında görülen, Mondrian tablosundan esinlenerek tasarlanmış, hatta esinlenmekten ziyade eser ile bütünleştirilerek yapılmış elbise dikkat çekmekte. “Almodovar’ın dekor ve sahne tasarımına çok önem verdiğinden söz etmiştin.” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bilinçsiz bir yerleşim olmadığının hepimiz farkındayız. Almodovar’ın, sanatı sanat ile boyamasıyla ortaya nasıl böyle güzel yapıtlar çıkardığını anlamak hiç de zor değil.
Filmdeki bu karenin esintisi, Pedro Almodovar’ın Mondrian’a duyduğu beğeni olabilir elbet, ancak bir diğer neden de modaya olan tutkusu da olabilir. Keza sahnede gördüğümüz kıyafet, 1965 yılına ait, Yves Saint Laurent elbisesi.
Şimdi başlığımın ne demek istediğini tam olarak aktarabilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorken, bu mutluluğu 1960’larda ve 2002’de sahnelerde Mondrian ve neoplastisizm rüzgarını estiren tasarımları ile, moda ve resim sanatı etkileşimini en güzel podyumlara taşımış olan Yves Saint Laurent koleksiyonuna göz atmakta fayda var.
Tabii Mondrian etkisi sadece Yves Saint Laurent ile sınırlı değil, adını bilmediğimiz bir çok tasarımcının ilham kaynağı olmuş olan ressamın eserleri, aksesuarlarda, çantalarda, ayakkabılarda, hatta ve hatta keklerde bile karşımıza çıkmakta.
Eğer siz de kendinizi Mondrianmania olarak tanımlıyor ve günlük hayatınıza sanatçının izlerini katmak istiyorsanız birçok alternatif mevcut. Bu güzellikleri bulup gardırobunuza katmak da size düşüyor:
Mondrian seven erkekleri de unutmadım tabi ki, modadan ve sanattan nasibini almayı sevenler için geliyor:
Dikdörtgenler, kareler, birbirini kesen çizgiler… Kırmızı, mavi ve sarılar… Kim bilir, belki birbirini kesen çizgiler kesişen yollar, kırmızılar insanlar, maviler gökyüzü ve sarılar da güneştir Mondrian için, ama günümüzde çok şey ifade ettikleri kesin. Her ögede izlerini görebileceğimiz Mondrian, acaba bu kadarını hayal etmiş miydi diye düşünmeden edemiyor insan.
(Mondrian’ın diğer eserlerine göz atmak isterseniz, güzel bir galeri.)
Ben de portfoliomun kapağını Mondrian'dan esinlenerek yapmıştım.. Senin verdiğin bütün bu örneklerden bi'haberken =)
Mondrian'ın sanat algısı her daim yeni algıları doğuruyor zaten, yazımın güzel bir yere ulaştığını hissediyorum şuan 🙂