On İki Ada'nın İkisi: Rodos ve Simi
Osmanlı’nın elinden kayıp giden On İki Ada’yı hatırlarsınız sanırım, ortaokul tarih derslerinden… İşte bu adalardan en büyüğü olan Rodos ve yakınındaki Simi, güzel deniz ve yemek seçenekleri ile özellikle yaz aylarında yapılabilecek en iyi kaçamaklardan!
Sonunda Yunan Adaları’na ayak bastım! Adaların tadına ilk Rodos ve Simi ile baktım, damağımda kaldı diyebilirim. Bu iki ada, hem müthiş denizi hem de leziz restoranları ile beklentilerimin çok üstünde çıktı. Rodos’un tarihi şehir merkezi, arkeoloji müzesi, romantik Lindos kasabası, Simi’nin dar sokakları ve rengarenk evleri size bahar aylarında da gezip görecek pek çok güzellik sunuyor fakat henüz yaz bitmemişken hemen yanıbaşımızdaki bu iki adayı, denizi ve güneşi ile, ertelemeden değerlendirin derim!
Buyrun bizim tatilimizden arda kalan birkaç öneri ve ipucu:
Rodos
Ulaşım ve Araç Kiralama: Marmaris’ten 1 saat süren feribot yolculuğu ya da Borajet’in direkt İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı uçuşu Rodos’a gidiş geliş için kullanabileceğiniz en pratik ulaşım yöntemlerinden. Rodos’un güzel koylarını, küçük kasabalarını ziyaret etmek için araba kiralamak en iyi seçenek. Şehirde çok sayıda araç kiralama şirketi bulunuyor ve işinizi görecek küçük bir arabayı günlük 40-50 euro’ya ayarlayabilirsiniz.
Konaklama: Rodos şehir merkezi, eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor, araba kiralayıp koy koy gezeceğiniz bir “deniz” tatili peşindeyseniz, yeni şehir, ulaşım ve park yeri gibi konular açısından daha pratik oluyor. Yeni şehirde önerebileceğim oteller ise Atlantis City Hotel ve Angela Suites & Lobby, temiz, konforlu, ortalama bütçeli ve uygun lokasyonlu seçenekler.
Deniz – Güneş: Rodos’un Plajları
Adanın batı tarafı gördüğümüz kadarı ile hep çok dalgalı ve sanırız bu nedenle daha çok tercih edilen plajlar ya da koylar adanın tepe noktasındaki Elli Beach ile başlayıp doğu sahili boyunca aşağıya doğru, Lindos’a kadar sıralananlar. Bunlar içinde bizim gidebildiklerimiz;
Ladiko – Anthony Quinn Koyu: Arabanız ile merkezden 20-25 dk mesafede bulunan Ladiko’ya yine merkezden otobüsler ile de ulaşabilirsiniz, tabii biraz daha uzun sürede. Bu koya gitmek için saat 11:00’i geçmemeye çalışın yoksa yer bulmanız çok zorlaşır. Otoparkın bir yanından Anthony Quinn Koyu’na inilirken, tam ters tarafından, yine bir o kadar güzel olan Plaka Beach’e inilebiliyor. Burası çok daha sakin olduğu için bizim favorimiz oldu, herkes Anthony Quinn Koyu’nda yerleşmeye çalışırken siz muhteşem denizin tadını Plaka’da çıkarmaya çoktan başlayabilirsiniz. Şemsiye ve şezlong kişi başı 4 euro. Bu arada Anthony Quinn çok daha karma iken Plaka’nın daha çok İtalyanlar ile dolu olması tesadüf müydü bilemiyoruz.
Lindos – St. Paul Koyu: Lindos’ta bulunan bu koy, şehir merkezinden 50km kadar uzakta ama sakın üşenmeyin, Hem Lindos hem de St. Paul koyu, Rodos’ta iseniz kesinlikle gitmeniz gereken yerlerden. Lindos, beyaz küçük evleri, begonvilleri ve dar sokakları ile Rodos’un belki de en güzel kasabası.
St. Paul ise Lindos’ta bulunan müthiş güzellikte bir koy, sol yakasında Tambakio adında harika bir restaurant ve sağ yakasında minicik şirin St. Paul Kilisesi. Bu koya da en geç 10:30-11:00 civarı gitmeye çalışın mutlaka, deniz kusursuz, dinlenmek icin de çok huzurlu. Şemsiye ve şezlong kişibaşı 5 euro. (Her gün bu fiyatları, Türkiye’deki beach giriş ücretleri ile karşılaştırıp bizimle benzer isyanlarda bulunacağınız kesin)
Öğleden sonra hemen sağ taraftaki minik St. Paul kilisesi adeta bir düğün cennetine dönüşüyor, öyle ki iki nikah arası kilisenin boş anını yakalayıp fotoğraf çekmek bile mümkün olmuyor, gelin damat, sağdıç ve nedimeler tüm fotoğraflarınızda yer alıyor, siz de kendinizi bu sevince ortak buluyorsunuz bir anda. Sol taraftaki Tambakio Restaurant ise Rodos’un en iyilerinden, bundan ayrıca bahsedeceğim.
Elli Beach: Rodos’un yeni şehir bölgesindeki, adanın en kuzey ucu. Geniş bir Alanya, Antalya sahili gibi düşünebilirsiniz, güneşlenmek için biraz kalabalık ama deniz neyseki Türkiye’dekiler gibi üst üste değil. Şezlong ve şemsiye kişibaşı 5 euro. Çoğunlukla 20-25 yaş arası Amerikalı bir turist kitlesi ile dolu olduğunu söyleyebiliriz, fakat denizi gerçekten çok güzel, kısa bir gün için ya da otelinize dönerken bir tur daha yüzmek için değerlendirebilirsiniz.
Rodos’ta Yeme-İçme
Tamam Restaurant: “Rodos’a gidiyorum” dediğinizde muhtemelen size de en çok önerilen yer burası olacak. Bu küçük restoran rezervasyon almıyor, daima kapısında uzun bir kuyruk var, yemek yemeniz çok geç saatleri bulabiliyor ama tüm bunlara rağmen asla pişman kalmıyorsunuz, boş bir şöhret değil kesinlikle. Öncelikle güleryüzlü garsonlarıyla zaten sırada beklemek külfet olmaktan çıkıyor, beklerken şaraplar ikram ediliyor, sıra beklediğiniz için sürekli yanınıza gelip teşekkür ediliyor. Masanıza yerleşir yerleşmez sahibi Andreas ile birlikte menünün üzerinden geçip ve samimi öneriler alabiliyorsunuz. (bu üçü fazla gelir şunu iptal edelim diyor mesela, en uygun şarabı öneriyor, her yiyeceğinize karışıyor, iyi ki de böyle yapıyor!) Birbirinden ilginç leziz yemeklerden sonra ne kadar tok olursanız olun Andreas sizi bırakmayıp dondurmalı tatlı ve mastik likörü de ikram ediyor, hazır olun. Ardından gelen hesabın kişi başı 30 euro’yu geçmemesi de gecenize ayrıca güzel bir nokta koyuyor.
Stegna Kozas Seafood Restaurant: Stegna, Ladiko’nun biraz ilerisindeki küçük bir sahil kasabası, Anthony Quinn Koyu’na gittiğiniz bir günün akşamı için ideal. Stegna Kozas Restaurant ise 1932’den beri buranın upuzun kumsalının kenarında hizmet veren leziz bir balık restoranı. İstanbul’da boğaz kenarında iyi bir balıkçıda yiyebileceğinizin neredeyse dörtte biri fiyata, harika deniz ürünleri ve Yunan mutfağı içinde buluyorsunuz kendinizi. Hava kararmadan gidip günbatımının da tadını çıkarmanızı öneririm.
Tambakio Restaurant: Önce de dediğim gibi büyüleyici bir koy St. Paul. Bu koyda, pek çok yerde rastlayacağınız sahil işletmelerinden çok farklı bir restoran var: Tambakio. Daha en başta, koya doğru merdivenlerden inerken dikkatinizi çekiyor burası, “öğlen olsun da yemeklerin tadına bakalım” diye sabırsızlanıyorsunuz. Deniz mahsüllü Linguine ve roka salatası denediğimiz ve tadı hala aklımızdan çıkmayan Tambakio, barı ve kokteylleri ile de dikkat çekiyor. Denize girerken, öğle yemeği ve akşamüstü içkisi için değerlendirebileceğiniz bu restoran, sahilde romantik bir akşam yemeği için de kesinlikle bir numara!
Mavrikos Restaurant ve Mythos Restaurant: Klasik bir yunan restoranı arayanlar için Lindos’ta akşam yemeğine uygun en iyi iki alternatif Mavrikos ve Mythos. Biz ilk Mavrikos’u bulabildiğimiz için burayı denedik, pek çok ödül almış bu restoranda tüm deniz ürünlerini ve çeşitli et yemeklerini bulabilirsiniz, yediklerimiz lezzetliydi fakat biraz pahalı olduğunu belirtmeliyim. Yemekten kalktıktan sonra karşımıza çıkan Mythos ise açıkçası daha sempatik görünüyordu, sizler de bir oraya şans verin dilerseniz.
Mediterraneo Pizza & Pasta: Bir yunan adasındasınız diye sürekli deniz ürünü ya da Greek salad yemek zorunda değilsiniz tabii ki. Yeni şehir tarafında, bahsettiğimiz otellere tesadüfen çok yakın olan Mediterraneo Pizza & Pasta bizi çok şaşırttı doğrusu. Bu kalitede bir İtalyan restoranı beklemiyorduk, antipastileri de pizzaları da harikaydı, ayrıca mekan ve çalışanlar da çok sempatik. Burada, Rodos’taki bir akşamınızı, bir İtalyan kasabasındasınız hissiyatı ile geçirebilirsiniz.
Blue Mirage Wine Restaurant: Neredeyse hergün önünden geçtiğimiz bu şık restoran, gündüz bakımlı Yunan teyzelerin buluşma noktasıyken akşamları chillout ve caz müzik eşliğinde yemek yiyip, sonrasında da aynı müzikler ile geceye devam etmenin en iyi alternatiflerinden biri, ayrıca kokteylleri ile de iddiali!
Simi
Rodos’a kadar gelmişken feribot ile 50 dk mesafe bulunan bu küçük adayı sakın pas geçmeyin. Günübirlik ziyaret için biletler gidiş-dönüş 25 euro ve Rodos’taki tüm turizm acentalarından temin edilebiliyor. Günübirlik gezi sırasında Simi’de daha çok vakit geçirmek isteyenlerdenseniz küçük tekneler ile düzenlenen “Panormitis Manastırı ve Simi gezisi” paketinden ziyade direkt Simi feribot bileti almak istediğinizi acentaya ısrarla belirtin, diğerini satmayı daha çok seviyorlar 🙂
Bu küçücük ada daha yaklaşırken, evleri ve renkleri ile sizi büyülüyor. Feribottan inip İtalyan havasını hala taşıyan dar sokaklarında kaybolun. Yemek için, Simi dendiğinde ilk duyacağınız öneri Manos Restaurant. Vedat Milor’un ziyareti sonrası Türk turist akınına uğrayan bu restoran yerine biz daha sakin bir yer peşindeydik ve birkaç kişiden Tholos Restaurant önerisini almıştık. Adaya adım atar atmaz önce burayı bulduk ve hemen yanıbaşındaki Paradise Beach’e yerleştik. Deniz yine güzeldi fakat yemekler kat kat daha güzeldi! Meşhur Simi karidesleri gerçekten anlatıldığı kadar varmış, öğlen uozo eşliğinde karideslere kalamarlara dalın gitsin!
Simi’de sadece tekne ile ulaşılabilen pek çok küçük koy ile sıcakta üşenmezseniz biraz tırmanarak ulaşabileceğiniz bir de Pedi Beach bulunuyormuş, biz esas hedefi Tholos olarak seçip, sıcaktan da biraz çekindiğimiz için günü sadece Paradise Beach’te geçirdik.
Çok küçük olduğu için konaklamak üzere plan yapmadığımız Simi’ye aslında doyamadık, vaktiniz var ise burada en azından bir gece geçirmek güzel olur sanırım, hele akşamları, feribotlar ile günübirlikçiler el ayak çektikten sonra adanın tadı bir başka olsa gerek!
4 günlük bu bol yüzmeli bol yemeli tatilde bir de Yunan alfabesine merak sardım ben ve 4. gün sonunda yavaş da olsa okuyabilir hale geldim, yol boyu tabelalar, afişler vb. size pratik yapmakta çok yardımcı oluyor emin olun, siz de ilgilenirseniz eğer böyle buyurun. (syf 5)
Neredeyse pek çok tatil tercihine hitap eden, benim ilk Yunan adaları tecrübem olan, Rodos ve Simi’nin dönüş yolunda içimde sürekli tekrar eden cümle ise “fena kaptırmış Osmanlı buraları“…
İlk yorumu siz yazın!