Bu Çatlağı Onarmalıyız: Repulsion (Tiksinti)
Pera Müzesi ve theMagger işbirliğiyle hazırlanan serinin üçüncü yazısı, Pera Film’in “Aranan ve Arzulanan” başlıklı programında filmlerinin gösterimleri devam eden, Polonya sinemasının en önemli yönetmenlerinden Roman Polanski’nin “Repulsion” “(Tiksinti) filmi üzerine…
Roman Polianski’nin ikinci uzun metraj filmi Tiksinti aynı zamanda yönetmenin İngilizce çektiği ilk film olma özelliğini taşıyor. 18. Cannes Film Festivali’nde (1965) gösterilen film aynı yıl Berlin Film Festivali’nden FIPRESCI ve jüri özel ödülleriyle dönüp Polanski’nin kariyerine önemli bir ivme kattı. Yönetmenin “Apartman Üçlemesi”nin de ilki Tiksinti. 1968’de Rosemary’nin Bebeği ve 1976’da Kiracı ile tamamlanmış üçlemedeki yapımlar psikolojik korku filmleri. Tiksinti’yi bu noktada bir adım ileri koymalıyım. Polanski filmografisi için bir erken başyapıt, deri altına sızan, izleyicisini terörize etmeyi başaran unutulmaz bir işçilik buradaki. Sersemletici güzelliğiyle yirmili yaşlarında Catherine Deneuve sinema tarihinin belki de en etkileyici cinnet getiriş performanslarından birini veriyor.
Bir güzellik salonunda manikürcülük yapan Carol kızkardeşi ile beraber yaşıyor. Kensington, Londra Belçikalı kardeşler için geçmişe sünger niteliğinde sanki. Carol zaten en başından psikolojik sorunları olduğunu ve yalnız kalmaması gerektiğini hissettiriyor. Abla ise durumu fazla ciddiye almadan zamana bırakmayı tercih ediyor. Carol’ı rahatsız eden çok şey var: ablasının sevgilisi ile gece yarısı sevişme çığlıkları, peşine takılmış bir adam, sokakta atılan laflar ve delici bakışlar, kısaca erkek olan her şeye karşı zaptedilmez bir “tiksinti”. Aile fotosu da bu durumun derin bir geçmişi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Abla sevgilisi ile birlikte İtalya tatiline çıkınca Carol’ı apartman dairesinde ve şehirde yalnız izlemeye başlıyoruz. Bir türlü pişemeyip kokuşan tavşan yerine biz, izleyici, ağır ağır pişiyoruz, Polanski bizi Carol ile birlikte çatladı çatlayacak bir daireye, Carol’ın kafasının içine sokuyor. Sonrasında olanlar anlatılmaz yaşanır.
Polanski’nin muazzam bir sinematografi ile oluşturduğu atmosfer bu zamana kadar eskimeden kalabilmeyi başarmış, hatta şimdiki pek çok filmden daha başarılı bir çalışma sunduğunu söyleyebilirim. Kurgu ve ses çalışması da keza. Evin boyut değiştiren dengesiz yapısı sürreal hazlar sunarken, çeşitli günlük ev içi sesleri (kapı zili, telefon sesi, ayak sesi vs) Carol’ın sessiz dünyasını aniden bölerek hipnotize olmuş seyirciyi ürkütmeyi başarıyor. Tamamiyle bir ev içi korkusu bu. Hamur duvarlar, fantazi kabus karışımı davetsiz misafirler ve geçirilen ağır psikoz.
Tiksinti izledikten sonra aynı kalamadığım özel filmlerden biri. İlk izleyişimden sonra bir süre titrememe engel olamamıştım, Carol’ın çarpık psikolojisini bana da aktarmayı başarmıştı film. Hatta bendeki bazı potansiyel çatlakları tetiklediğini bile söyleyebilirim. Feci anlamda ürpertici, sinir bozucu bir deneyim.
Aranan ve Arzulanan: Roman Polanski programı 29 Kasım 2014′e kadar Pera Film’de devam ediyor.
İlk yorumu siz yazın!