Saatçi Metin Usta: Feriköy’ün Eski Ustasıyla Bir Sohbet
Feriköy’ü bilen bilir, kendine has bir dokusu vardır. Her bir karışı değişen, dönüşen, yenilenen büyük bir şehrin küçük, eski bir semtidir. Feriköy’ü Feriköy yapan eski binaları, meşhur antika pazarı, dükkanları, sofistike havası olduğu kadar buranın insanlarıdır, burada yaşamış sakinleri, burada çalışmış esnafı, zanaatkarlarıdır. İşte bu yazımda benim de sizlere bahsetmek istediğim, bu semtin son 37 yılına tanıklık eden ve hala da etmekte olan biri. Avukat Caddesi üzerinde, tarihi 12 Apostol Rum Ortodoks kilisesi önündeki dükkânı Neşe Saat Evi’nde yıllardır özenle ve zamanın azaltamadığı tutkusuyla zanaatını ve sanatını icra eden babam; Feriköylülerin tabiriyle Saatçi Metin Usta.
Geçmişin sadık yoldaşları antikaları, bilhassa antika saatleri onaran, restore eden, onlarla adeta muhabbet eden babamın işini bu semte çok yakıştırıyorum. Mahalle kültürünün korunduğu ve eskinin kıymetinin unutulmadığı bu güzide semtiyse babamdan ve yıllardır aynı yerde bir sürü antika eseri sergilediği dükkânı Neşe Saat Evi’nden ayrı düşünemiyorum. İşte bu yüzden hikayelerini, sanatının inceliklerini bir de onun ağzından paylaşmak istedim.
Kendini tanıtır mısın? Bu mesleğe nasıl başladın? Her meslekte ustalık için önce deneyim gerekir diyebiliriz ancak saatçilik için bunun dışında alınması gereken bir eğitim var mıdır?
Mesleğe çocukluktan başladım. 51 yıldır saatçiyim. Çok uzun yıllardan beri de Feriköy’deyim, kendi dükkanımı çalıştırmaktayım. Çalışma Bakanlığı’ndan diplomalarımı almadan evvel pek çok insanın dükkanında çalışarak sırasıyla çıraklık, kalfalık ve ustalık derecelerini geçtim. Bu saydığım kavramlar bugün unutulmuş durumda. Örneğin çıraklık dönemimin bende apayrı bir yeri vardır. Ben 8 yaşında başladığım çıraklığımda 2 yıl boyunca bir fiil ustamı seyrettim. Tek görevim gözlemlemekti, ne kadar can atsam da elime saat verilmezdi. Bunun da çok elzem bir sebebi vardı; bu dönemde ustamdan sabrı öğrendim. Çünkü onun sözüyle “Saat ustası olmak; sabır ustası olmak” demekti. Teorik olarak her şeye hâkim olduğuma kanaat getirdiğinde ilk saatimi tamir etmeme izin verdi ustam. Kurmalı Nacar marka kahverengi bir kol saatiydi, hala hatırlarım. Saat çalıştığında yaşadığım mutluluk aya gitmekle eşdeğer bir histi benim için. Bugün saatçilik konusunda özellikle yurt dışında birçok kurs verildiğini ve insanların bu ince zanaatı hobi amaçlı öğrendiğini söyleyebilirim. Ancak bu işte ustalık elbette yılların getirdiği deneyim, yetenek ve mesleğe duyulan sevgi ile olur. Benim için bu sevgi ustam ile başladı.
Usta – çırak ilişkisi bugünlerde az bilinen bir şey haline geldi. Ustanla yaşadıklarından bahseder misin biraz?
Ustaya saygı diye bir şey vardı bizim zamanımızda. Ustamızın bir sözü annemizin babamızın sözüyle eş değerdi. Bir çırak önce kalfa sonra usta olup kendi dükkanını açtıktan; yani yuvadan uçtuktan sonra bile, sık sık ustasını ziyarete giderdi. Başta çok sık olurdu bu ziyaretler çünkü bizim işte mesleği oturtana kadar ustaya hep ihtiyaç olur. Tamir edemediğimiz bir saati özenle bir kutuya koyar, “ustanın elini öpmeye” giderdik. Hep bir seremoni içinde geçerdi bu ziyaretler; önce ustanın eli öpülür, hâl hatır sorulur, çaylar içilir, ardından mevzuya gelinirdi. Usta saati tamir ederken yine onun yanında çırak olunur yanı başında yaptığı izlenirdi. Bu sırada ustanın nasihatleri özenle dinlenirdi. Sadece meslekle ilgili de olmazdı bu nasihatler. Zamanla bu ziyaretler hâl hatır ziyaretlerine dönüştü bende, sonra bir de baktım ki genç saatçiler ellerinde sarıp sarmalanmış bir saat, beni ziyarete gelmiş.
Saatçilik senin için ne ifade ediyor? Bu mesleği sanat haline getiren nedir?
Evvela saat, zamanı eşit parçalara bölerek onu algılamamızı sağlayan bir araçtır. Saatçilikse bu hem bu aletleri üretme hem de onarma işidir. Benim mesleğim de esasen budur. Bu göründüğünden daha derinlikli bir iş: Kol saati gibi kimi saatler, gözle zar zor görülebilen parçaları olan hassas makineler olabilirken; dolaplı saatler gibi kimi saatler çok büyük parçalara sahip büyük mekanizmalardan oluşabiliyor. Hatta kule saatlerinde bir insan boyunda parçalar ve bir oda büyüklüğünde mekanizmalar olabiliyor. Bu yüzden bir el becerisi ve bir teknik bilgi gerekiyor. Bir saat ustası biraz mühendis, biraz da sanatçı olmalıdır. Hem pratik zekalı hem yaratıcı olmalıdır. Bir saat makinesinde kayıp bir parçayı bir mühendis gibi zihnimizde yeniden tasarlayıp üretmemiz gerekebiliyor bazen onu çalıştırabilmek için. Çünkü bazı saatlerin üretimi durmuş olduğundan parçalarını bulmak mümkün olmayabiliyor. Ya da özellikle antika bir saatin dış süslemelerinde kırılan, kaybolan işlemeleri bir ahşap ustası gibi yontarak yeniden işlememiz, bir ressam gibi yeniden boyamamız gerekebiliyor.
Antikanın senin için anlamı nedir? Antika saatleri bu kadar kıymetli yapan nedir?
Antikanın her şeyden önce bir yaşanmışlığı, bir hikayesi vardır. Her antika parça kendi üretildiği dönemin ruhunu yansıtır. Kimi saatlerin içinde saklı semboller var; kimi saatlerde mitolojiye gönderme yapan süslemeler var, kimi saatlerde üretildikleri ülkenin folklorik özelliklerine yönelik süslemeler var. Örneğin Osmanlı saatleri genellikle gösterişli ve heybetli olurlar. Bu saatler 19. yüzyılda, o dönem Osmanlılarla sıkı ilişkiler içinde olan Almanlar tarafından Osmanlı’da satılmak üzere üretilmiş ve üzerleri o dönemin zevk anlayışına uygun olarak ve Osmanlıca yazılarla bezenmiştir. İsviçre guguklu saatleriyse genellikle o bölgenin geleneksel evlerine benzer şekilde üretilirdi ve oranın folklorik kıyafetlerini giyen insan figürleri ile süslenirdi. Hollanda saatlerindeyse sırtında dünyayı taşıyan Atlas figürü gibi mitolojik, kucağında bebek İsa’yı taşıyan Meryem Ana figürü gibi dini ögeleri görmek mümkündür.
Bana kalırsa antika saat dediğimiz şey tamir edilmez; restore edilir. Onu orijinaline sadık bir şekilde restore etmek bir saat ustasının vazifesidir. Nasıl tarihi bir binayı aslına uygun bir şekilde, eski dokusunu bozmadan restore etmek için araştırma yapmak, sanatsal ve tarihsel bir birikime sahip olmak gerekiyorsa bizim işimizde de aynısı geçerli. Bana gelen bir saati restore ederken ben de tüm bu yolları izlerim. Gerektiğinde üretildiği döneme, modeline yönelik araştırmalar yaparım önceden. El yapımı saatlerde o dönemin ustalarının izlediği yolları izlerim. Her şeyden önce bir dönemin estetik ve sanat anlayışını, sosyal ve kültürel özelliklerini, kısaca zihniyetini yansıtan bir şey elinizdeki parça; ona sadık kalınması, titizlikle yaklaşılması, orijinalinin korunması çok önemli. Sonuçta bir saat olsun bir bina olsun, elinizdeki tarihi bir eser. Onu bu kadar değerli yapan da bu.
Bunca yıllık ustalık hayatın boyunca karşılaştığın en büyük zorluk neydi? Zor zamanlarda nasıl ayakta kaldın?
Saatçilik çok keyifli bir uğraştır, tıpkı bir bulmaca çözer gibi beyin jimnastiği yaptırır insana. Bu yüzden saat işini yaparken zorluklar beni hiç rahatsız etmedi, hep keyif aldım. Ancak, kriz gibi dış etkenlere bağlı olarak pek çok esnaf arkadaşım gibi benim de zor zamanlardan geçtiğim oldu. Hatta bir dönem cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla saatlere ilgi azaldı. O dönem her ne kadar saatçiliğin yanında elektronik tamirine de el atmanın yardımı olduysa da bana kalırsa zor zamanları hep çok çalışarak ve mesleğime sahip çıkarak atlattım.
Meslek hayatın boyunca senin gibi antikaya değer veren birçok insanla karşılaştın. Seni en çok etkileyen hikayeler neler?
Hangi birini anlatsam? Kayseri’den dede yadigârı duvar saatini tamir ettirmek için bana gelen ve saatinin tamiri boyunca otelde kalmayı tercih eden beyefendiyi mi, yoksa Tacikistan’dan antika duvar saatini tamir için bana kargoyla gönderen beyefendiyi mi? Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı’na konulmak üzere bana gelen üç dev saati sırayla nasıl tamir ettiğimi; saatlerin içine dinleme cihazı, çip gibi şeyler takılmasın diye tamir boyunca Azerbaycanlı bir görevli arkadaşın başımda nasıl bana eşlik ettiğini mi? Yoksa diplomat bir hanımın görev için gittiği 14 ülkeye beraberinde götürdüğü iki metreden uzun dolaplı saatini tamir etmemizi mi? Dolaplı saat demişken; Lape Hastanesi’nin üzeri on kat yağlı boyayla boyanmış 300 yıllık dolaplı saatinin tamirinin yanında orijinal görüntüsünü ve desenlerini nasıl ortaya çıkardığımızı mı? O saati şu anda hastanenin lobisinde cam bir muhafazanın arkasında görmeniz mümkün. Saatin kurulumunu yaparken hastane yönetimi ve rahibeleri çok güzel bir karşılama töreni yapmışlardı bizim için üstelik, o da çok güzel bir anıydı.
Bir saat ustası olmanın esasları nelerdir senin için?
Benim için her meslekte başarılı olmanın yolu işine saygılı olmaktan ve iş ahlakını korumaktan geçer. Bu meslekte uzun yaşamak istiyorsanız dürüst olmalısınız, size gelen saati kendi saatiniz gibi görmelisiniz. Kendi saatinize nasıl davranıyorsanız, müşterinin saatine de aynı ihtimamı göstermeniz lazım. Bilginizi, yeteneğinizi kötüye kullanmamanız lazım. Bunlar kısa vadede karlı değilmiş gibi görünebilir ama uzun vadede mutlaka getirisi vardır. Saatçilik gibi az bulunan ve uzmanlık gerektiren işlerde güven bizim bir numaralı pusulamız. Yukarda saydığım işler gibi daha pek çok işimi de buna borçluyum. Saat dediğimiz şey kapalı bir kutu; insanlar nasıl çalıştığını bilmez, bu yüzden tamire gelen her saat, biraz da saatçinin insafına kalmıştır. Ona bir emanet gözüyle bakmayı bilen bir saatçi bana göre gerçek bir saatçidir.
Kapak fotoğrafı: Neşe Coşkun
İlginizi çekebilir: Gülfem Karcı’dan Feriköy Antika Pazarı
Bir Ferikoylu ve saat koleksiyonusu olarak cok severk okudum. Cok guzel bir hikyeyi bulup paylastiginiz icin tesekkurler!