Salvador Dali ve Ara Güler: Beklenmedik Bir Buluşma
Ünlü ressamlarla ilgili, oldukça sık duyduğumuz bir söylem var: dahilikle deliliğin ortasında oldukları. Farklılardı; yaşadıkları toplumun basma kalıp, öğrenilmiş yargılarıyla değil; kendi deneyimleri ve içgüdüleriyle yaşadılar. Peki bu insanlara ne için deliliğin sınırında dendi? Toplumun geneliyle aynı doğruları paylaşmadıkları için mi? Ne yazık! Gelin bugün bir Salvador Dali ve Ara Güler hikayesi üzerinden Dali’nin sanatçı kimliğinin güncel yaşamındaki yansımalarına bir göz atalım.
Farklılığını bakışlarıyla kendine has bıyığıyla bile ortaya koyan, kalıplara sığmayan ve bugün bile adından sürekli bahsettiren ressamlardan olan Salvador Dali ile İstanbul kareleri deyince akıllara gelen ilk isim olan Ara Güler Paris’te geçen bir hikayenin baş kahramanı oldular.
Salvador Dali sürrealist bir ressam olmakla birlikte birçok sanat alanında daha eserler veriyordu. Eserlerinde Pablo Picasso’nun, düşüncelerinde Sigmund Freud’un etkisi çok büyüktü. Şans o ki ikisiyle de tanışma fırsatını yakalamıştı. Bir sürrealist olarak bilinçaltı ve bilinçaltının dışa vurumu ile oldukça ilgileniyor, Freud’un satırları tek tek irdeliyordu. Dali’nin tablolarına biraz göz atacak olursanız, bilinçaltının ve Freud’un derin izlerini çok net görebilirsiniz. Dali, çok yetenekli kimilerine göre dahi bir ressamdı; fakat onu bu kadar ünlü eden enteresan hareketleri, muzip bakışları oldu. Hatta tüm bunlar zaman içinde arkasından kötü bir şöhret bile getirdi. Salvador Dali ve Ara Güler’in hikayesini okurken, Dali’nin enteresan kimliği çok daha iyi fark ediliyor.
Ara Güler, Times dergisi tarafından yüzyılın en ünlü ressamlarından olan Salvador Dali’nin fotoğraflarını çekmesi için görevlendirilmişti. İki isim için de unutulmaz bir anı olan bu hikayeye Paris’in meşhur Rivoli Caddesinde bulunan Meurice Oteli şahitlik ediyor. Ara Güler, otelde resepsiyona ne amaçla geldiğini ve ressamı görmek istediğini söylediğinde, oldukça umutsuz bir şekilde “101 nolu odada kalıyor, dene şansını” cevabını alıyor. Belli ki enteresan kimliğiyle ün salan Dali ile görüşmek, oldukça güç. Odasına gittiğinde Dali meraklı bakışlarıyla Ara Güler’i inceliyor, poz vermeyi ise oldukça dudak uçuklatan bir koşul ile kabul ediyor. Şartı; 10 dakika poz için, 25bin dolar… Bu ikilinin daha ilk görüşmeleri ve belli ki oldukça maceralı bir süreç onları bekliyor. Ara Güler’in o kadar kısa sürede fotoğraf çekmesi mümkün değil. İlk karşılaşmaları hüsranla sonuçlandıktan sonra, ünlü fotoğrafçı bir yandan ne yapabileceğini düşünürken, bir yandan arkadaşı C.Chonen ile öğle yemeği yemeye gidiyor. Yemek esnasında, umutsuz bir şekilde Dali ile olan ilk görüşmesini anlatırken, Ara Güler’in şansı dönüyor adeta çünkü; Salvador Dali,C.Choen’in vaftiz babası! C.Choen,Dali’yi arayıp, durumu düzeltiyor; hatta Ara Güler için ertesi güne randevu bile alıyor.
Randevu anı geldiğinde, Dali “Seni bir yerden tanıyorum” diyerek muzip bir tavırla karşıluyor gazeteciyi. Ara Güler, ikinci şansını daha iyi değerlendirmeye karalı. Bunun için; Dali’nin kurallarına göre oynamaya karar veriyor. Aynı muzip tavırla “Tabii, New York basın toplantısından tanıyorsunuz.” diye karşılık veriyor ve nihayetinde fotoğraf çekimine geçiyorlar.
Ara Güler poz vermesini istiyor, Dali dans ediyor. Ara Güler poz vermesini istiyor, Dali kılıcını çekiyor. Bu şekilde fotoğraflarını çekmek ne mümkün! Ara Güler bu anı şu sözlerle anlatıyor “Fotoğraf makinesiyle eskrim oynar gibiydi. Gerçeküstü bir hava yaratıyordu. Poz vermek için de değildi bu yaptığı; günlük yaşamında da gerçeküstü öğelerin peşindeydi.” Yetenekli fotoğrafçı aradan, olası birkaç poz yakalıyor ve o pozları imzalamasını istiyor. Eğer Dali’nin eline normal bir kalem alıp, imzaladığını düşünüyorsanız; Dali’nin rengarenk kişiliği hakkında pek bilgi sahibi değilsiniz demektir. Rengarenk dedim çünkü Dali tam olarak sarı kalemiyle imzalıyor fotoğrafı! Ara Güler, fotoğrafın kurumasını tam1.5 gün beklemek zorunda kalıyor.
İkili pozlar hakkında, fotoğraf çekimleri hakkında bir türlü anlaşamıyor, Dali kendine has davranmaya devam ediyor. Dergi için görevlendirilen Ara Güler’in görevini tamamlaması tam 1 ay sürüyor. Ara Güler, artık dayanamıyor ve fotoğrafları çekebileceğine dair ümidini kaybettiği o son gün odasına son kez gidiyor, son karelerini çekerken yabancı basından üç gazeteci daha geliyor. Ara Güler tam 1 aydır gece gündüz bu çekimle ilgileniyor ve artık sabrı kalmamış durumda. O gazetecilerin gelmesiyle rest bayrağını çekip “Ya onlar gider ya ben” demesi ve Dali’nin diğer gazetecileri göndermesiyle nihayet uzun maceraları tamamlanmış oldu.
Hikayeyi ilk duyduğumda, Dali’nin bu davranışlarını oldukça normal bulmuştum; Salvador Dali’nin tabloları da böyle değil mi zaten? Gözlerinizi kapayıp Dali’nin çok meşhur olan “Belleğin Azmi” ve “Arzunun Gizemi” isimli tablolarını zihinlerinizde canlandıracak olursanız Dali’nin bu çekimler boyunca sergilediği hareketler, muzip mimikler anlam kazanıyor.
Zor olan Salvador Dali’yi bulmak değil; onunla aynı ritmi tutturup, aynı noktada buluşabilmek aslında. Ama kolay mı? Sonuçta kalıpların ötesinde yaşayan Salvador Dali’den bahsediyoruz. Kiminin dahi, kimin garip dediği bir ressam… Yetişkinler, kendi hayatını anlamlandırır ve inşa ederken bunun kabul görmesi için; toplumun geçmişten beri getirdiği genel yaşam tarzına paralel olması bekleniyor. Toplumsal beklentiyi karşılamadığı için garip denilen ressam için ben, sadece “iradeli” diyorum. İradeli çünkü toplumun olmasını istediği kişi olarak değil; kendi gibi, Dali gibi bir yaşam sürdü.
Kapak Fotoğrafı: Medium
İlginizi çekebilir: Sena Sarıkaya’dan Ara Güler
Anlatiminiza bayildim dogrusu, edebi uslubunuz okuyani surukleyen, ona keyif veren bir sekilde. Anektodlar basli basina harikaydi zaten...Bu yazi icin sizi tebrik eder, ayrica beni; Dali ve kisiligi, bunun sanat eserlerine yansimasi hakkinda bir miktar daha arastirma yapmaya sevkettigini soylemek isterim...Sevgi ve selamlar.
Sorgulayan, arastiran,elde ettigi verileri hosbir ahenkle harmanlayan ve kendi kibar yorumunu katan guzel bir yazi olmus yine .Tebrikler