Sanat analizleri dönemin kültürel normlarını yorumlamak adına her zaman başvurulan bir kaynak olarak varlığını sürdürüyor. Son yıllardaysa sesini çok daha net duyurmayı başaran feminizm, bu bağlamda bütün sanat tarihine farklı bir yorum getiriyor. Bu kısa girişin ardından sanatın ikonik kadın figürlerinden söz etmeye başlıyorum.

Guerrilla Girls
Guerrilla Girls| Fotoğraf: tate.org.uk

Feminist analizler yalnızca kadın bir sanatçının eserini değerlendirmiyor, ayrıca eserin yapıldığı zamanda hem izleyicinin bir olgu olarak cinsiyete bakışını hem de kadının toplumsal cinsiyetini ele alıyor. Bedeni ve bedenine yapıştırılan sonsuz anlamla görsel sanatların en başından beri daimi objesi olan kadının, sanatın yaratıcısı olarak kendine öyle pek de bir yer bulamadığının da altını çiziyor. 

Kadın ressamlar için aynı şeyi söylemek hayli güç olsa da kadın bedeni, görsel sanatların en yaygın ve eski motiflerinden biri olarak görülüyor. Sanat, dişil enerjinin ve kadınlığın  basmakalıp imgeleminin olumlu ve olumsuz tüm etkilerinin süregelmesinde önemli bir etkiye sahip.

Sanatta Kadın
Sanatta Kadın | Fotoğraf: Unsplash / Birmingham Museums Trust

Kadınlar sanatın bir objesi olarak yüzyıldır özenle temsil ediliyor; peri, kutsal bakire, fahişe, anne, gelin, havari, özgürlük tanrıçası ve niceleri olarak müze ziyaretçisi elit sanat severlerin çok ötesinde bir kitleyi ve modern, popüler sanatı dahi etkiliyor. Ressamların yeteneklerini göstermek için birbirleriyle kıyasıya yarıştığı, yeni tekniklerin, boyama yöntemlerinin icat edildiği, resmin gerçekliğe kafa tuttuğu dönemlerde bile idealize güzellikle eş değer tutuluyorlar. İnananlara kutsal hikayeleri ulaştırmak için yapılan resimlerde hep benzer yüz hatlarıyla var oluyorlar; benzer yüz hatları içine tıkıştırılmış benzer kişiliklerle… Bazen de isyanın, devrimin, yeniden doğuşun bayrağını taşıyorlar yine bir kutsanmışlıkla. Gelin, sanatın ikonik kadınları kimler, biraz yakından bakalım.

Sanatın İkonik Kadın Figürleri

Venüs

 Sandro Botticelli, Venüs'ün Doğuşu
 Sandro Botticelli, Venüs’ün Doğuşu | Fotoğraf: Google Arts & Culture

Sanatın ikonik kadınları listemizin ilk sırasında Venüs yer alıyor. Venüs, Yunanların cüretkar Güzellik Tanrıçası olarak biliniyor. Rönesans döneminde Botticelli gibi ressamlar antik dönem kadın nü resmini yeniden canlandırıyorlar. Botticelli’nin gününde kadının çıplak tasviri, kadınlar mitolojik ya da tarihi bir bağlamda yer aldıkları sürece kabul görüyor. Venüs’ün Doğuşu isimli tablo, Yunan Aşk Tanrıçası’nın vulvayı simgeleyen bir deniz kabuğunda ortaya çıkmasını tasvir ediyor. Batı Rüzgarı Tanrısı ve Mevsim Tanrıçası’nın elinde çiçekli örtüsüyle onu beklerken  kıyılarına sürüklendiği anı gösteriyor bize ressam. Resim, Venüs’ü hem bedensel aşkı temsil eden dünyevi bir figür hem de insanlar için yürekten gelen aşka ilham veren bir göksel bir Tanrıça olarak gören Antik Yunan yazarlarının ikili anlayışını benimsiyor.

Mona Lisa

Leonardo Da Vinci, Mona Lisa Portresi
Leonardo Da Vinci, Mona Lisa Portresi | Fotoğraf: Unsplash / Eric TERRADE

Mona Lisa, belki de gülümsemesiyle resim sahnesinin en çok tartışılan kadını olarak karşımıza çıkıyor. Bu yağlı boya tablonun ressamı Da Vinci de mühendis, heykeltıraş, ressam… Yani tam bir dahi. Aslında arka planda uzak bir manzaranın yer aldığı klasik bir yarım beden portesi olarak Rönesans’ın klasiği Mona Lisa. Louvre Müzesi’nden çalınmasıyla iyice ünlenen bu resimle ilgili efsaneler sayısız olsa ve resimdeki betimlemeler farklı şekillerde yorumlansa da Mona Lisa’ya hakim olan yumuşak hatların doğa ve bedenin birbiriyle uyumuna bir güzelleme olduğu fikri her durumda çok etkileyici geliyor bana. Rönesans döneminde portreler erkekler için siyasal simge odaklıyken kadın portreleri genellikle hatıra olması amacıyla ya da evliliklerinin onuruna yapılıyordu.

Meryem Ana

Raffaello Sanzio, Meryem Ana Tablosu
Raffaello Sanzio, Meryem Ana Tablosu| Fotoğraf: pandorawordbox

Meryem Ana resimleri, Hıristiyan sanatında çok temel bir yere sahip. İsa’dan sonra 6. yüzyıl gibi erken tarihlerde bile onu kucağında çocuğuyla görebileceğimiz eserler bulmak mümkün.  Meryem’in ilahi bir varlık ve İsa’nın insan annesi olarak sahip olduğu ikili rol kendisine büyük bir bağlılık sağlıyor. Bu eserlerde kendisinden sıklıkla Madonna olarak da bahsediliyor. Madonna, İtalyanca “hanımefendim” anlamına geliyor ve yüksek rütbeye duyulan saygıyıyı gösteren bir kelime olarak kullanılıyor. Bu temayı betimleyen küçük sanat eserleri, genellikle bir ev veya küçük bir şapel gibi daha kişisel yerlerdeki özel ibadet ve dua nesnesi olarak kullanılıyor. Halk kiliselerinde de sunaklar için daha büyük ve daha geniş sahneleri gösteren eserler üretiliyor. Bunlar da çoğu zaman bir aile ya da lonca tarafından bağlılık ifadesi ve servetin göstergesi olarak kullanılıyor. 

Yüzyıllar boyunca farklı sanat temaları kültüre dahil oluyor ama her zaman anne ve çocuk, sahnede merkezi figürler olarak kalıyor. 14. ve 16. yüzyıllardaysa kutsal anne ve çocuk tasvirlerine olan talep zirveye ulaşıyor. Rönesans’ın ünlü sanatçılarından Raphael de resimde bu döneminin genel sanat anlayışını başarıyla sunuyor.

Judith Slaying Holofernes

Artemisia Gentileschi, Judith Slaying Holofernes
Artemisia Gentileschi, Judith Slaying Holofernes | Fotoğraf: dannywithlove.com

Artemisia bu listedeki iki kadın ressamdan ilki. Bu Barok sanatçısı yaşadığı dönemde yeteneğiyle itibar kazanmayı başarabilen çok az kadın ressamdan biri. Gentileschi, 17. yüzyılda yaptığı mitolojik ve tarih konulu çalışmalarıyla biliniyor. O dönemde kadınların erkek ressamlar ve heykeltıraşlar gibi geleneksel bir eğitimi tamamlamaya izinleri olmuyor; bir kadın eğer başarılı oluyorsa cinsiyete göre üstün bir yeteneğe sahip olduğu varsayılıyor.

Kısa bir süre önceye kadar çoğu kadın, eserlerini, üstelik yalnızca ressamlar değil, erkek isimleri ile yayınlıyordu çünkü önyargıyla ya da sansürlenmeyle karşılaşmak istemiyorlardı. Ancak Gentileschi, bir sanatçının kızı olarak ve hem yeteneği hem de babası sayesinde büyüyüp tanındı. Genellikle dönemindeki erkek ressamların aksine güçlü kadınları şiddetli duygularla resmediyordu. Sanat tarihçileri bu güçlü kadın karakterlerle ressamın kendi yaşamı arasında sıklıkla bağ kuruyorlar. Sanat tarihi yazımında kadın sanatçıların görmezden gelinmesi sebebiyle de döneminde bir hayli ünlü olsa da eserleri zaman içinde unutuluyor; ta ki 20. yüzyılda yeniden keşfedilene kadar… 

İnci Küpeli Kız

Johannes Vermeer, İnci Küpeli Kadın
Johannes Vermeer, İnci Küpeli Kız| Fotoğraf: dusunbil.com

İnci Küpeli Kız, esrarengiz görünümü nedeniyle çoğu insanın Hollandalı Mona Lisa diye adlandırdığı ünlü bir eser. Işık ve form konusundaki üstün yeteneğiyle kendine özgü bir teknik geliştiren ressam Vermeer, burada kadın portresi çalışmalarının parlak bir örneğini sunuyor. Resmin odak noktası olan inci küpeler, ışık ve gölge arasındaki etkileşimi ustaca betimliyor. Resmin Mona Lisa ile kıyaslanma sebeplerinden biri de resimdeki kadının mutlu mu yoksa mutsuz mu olduğunu söylemenin bir türlü mümkün olmaması. Belki de İnci Küpeli Kız bizim onunla paylaşabildiğimiz duygularımızın yansımalarını taşıyor yüzünde yalnızca… Ressamın, hayatı boyunca yaşadığı şehir olan Delft’ten çıkmadığı düşünülünce de resme dair keşifleri daha ilginç hale geliyor. Kimliği hala kesin olmayan İnci Küpeli Kız’ın gizeminin kitaplara ve filmlere de ilham kaynağı olduğunu biliyoruz.

Olympia

Édouard Manet, Olympia
Édouard Manet, Olympia | Fotoğraf: .pivada

Fransız İzlenimci ressam Manet, bu resmi 1853’te, Titian’ın 1538’de yaptığı Urbino Venüs’ünden esinlenerek yapıyor ama bunu yaparken döneminde pek kabul gören bir anlayışı da benimsemiyor. İnsanlar diğer nü tablolardaki gibi kadınların uysal duruşları ve kaçamak bakışları ile daha edilgen olmasına alışkınken çırılçıplak Olympia’nın bakışlarının rahatça onlara yönelebilmesi onları öfkelendiriyor. Manet, özgürlüğü ve gücü mitolojik bir Tanrıça’nın yüzü ardına saklanan bir kadından alıp ondan alelade bir çıplaklığın içinde duygusuzca uzanan bir kadın yaratıyor. Üstelik bu kadına döneminde fahişeler için çokça kullanılan bir isim de veriyor: Kırda Öğle Yemeği.

Tepki çeken tabloların sahibi olan Manet’in kadını biçimlendirişi, döneminde tepki çekse de bugün kadının sanatta daha görünür kılınması ve kadın temsilinin daha gerçekçi bir yaklaşıma kavuşması açısından oldukça önemli olduğunu biliniyor.

Liberty Leading the People

Eugène Delacroix, Liberty Leading the People
Eugène Delacroix, Liberty Leading the People | Fotoğraf: khanacademy.org

Aristokrasi’nin çöküşü, Fransa’da vatan severliğin çoşmasına yol açıyor ve  devrimde yer alanların anısına birçok eser yapılıyor. Ressam Delacroix’nün bu resmi de 1830 senesinde Kral X. Charles’in devrilişine yol açan bir Temmuz Devrimi olarak da bilinen devrime adanıyor. Delacroix’nün tarzı, romantizm akımın imzalarından biri haline geliyor ve bu resminde de halkın mevcut zorluklara rağmen özgürlüğün peşinden gittiğini anlatıyor bize.

Resimdeki yarı çıplak özgürlüğün sembolü; bir elinde devrimin bayrağını taşıyor, diğerindeyse bir misket tüfeği… Kadının başındaki bere, resimdeki önemli bir detay çünkü antik Roma’da özgürleştirilen köleler yeni kurtuluşlarını belirtmek için başlarını bu bereyi takıyorlar. Resmin ana nesnesi bir portre olmaktan uzak bir fikri sergilerken arka plandaki insanlar da devrimi destekleyen farklı gruplardan insanlar olarak resmediliyor. Özgürlük, ölü bedenlerin üstünde yükselirken onu takip ediyorlar.

 Arrangement in Grey and Black

James Abbott McNeill Whistler, Arrangement in Grey and Black
James Abbott McNeill Whistler, Arrangement in Grey and Black | Fotoğraf: fineartamerica

Sanat için sanat anlayışının sıkı bir savunucusu olan Whistler’in bu resmi, adından da anlaşılabileceği gibi grinin, siyahın ve beyazın bir birleşim çalışması görevi görüyor. Tablo; rengin, biçimin ve resmin ana objesinin bir uyumunu sunuyor karşısındakine. Bu tablo, kendisine ressam tarafından verilen isimden çok resmin kahramanı olan Whistler’in Annesi adıyla biliniyor. Whistler, annesini neredeyse odadaki diğer nesneler gibi cansızmışçasına resmediyor ve dekoratif düzenlenmenin merkezi haline getiriyor. Tabloyu biraz inceleyince annenin geleneksel kıyafetleri odayla bir tezat içinde olduğunu görüyoruz. Gerçekçilik akımının ünlü eserlerinden olan tablo, bir ekonomik kriz olan Büyük Buhran boyunca katlanılan zorlukların bir sembolü haline gelip ünleniyor.

Portrait of Adele Bloch-Bauer

Gustav Klimt, Portrait of Adele Bloch-Bauer
Gustav Klimt, Portrait of Adele Bloch-Bauer | Fotoğraf: Youtube

Viyana’nın adeta Avrupa kültür başkenti olduğu yıllarda yaşamış kadınlara düşkünlüğüyle bilinen meşhur sembolist ressam Klimint’in yakın bir dostu olan Viyana sosyetesinden Adele’in portesi… Resim, altın varak kaplı olmasının da etkisiyle sanat tarihinin en pahalı tablolarından biri haline geliyor. Modelin ışıltılarla bezeli bu hali onun seçkin statüsünü, bakışlarını, duruşunu ve zarafetini vurguluyor. Ne var ki kendisi Yahudi bir sanat simsarı olan Adele’in bu portresi, II.Dünya Savaşı sırasında ailesinden zorla alınıyor, hatta ismi de Yahudi etkisinin gizlenmesi için Woman in Gold olarak değiştiriliyor. Yıllar sonra Adele’in yeğeni, ailesi için manevi değeri büyük olan bu tablonun adaletini aramaya başlıyor. Bu süreci anlatan 2015 yapımı Woman in Gold filmini izlemenizi mutlaka öneririm.

Portrait of Edith

Egon Schiele, Portrait of Edith, The Artist’s Wife
Egon Schiele, Portrait of Edith |arthistoryproject

Viyanalı ünlü bir sanatçı olan Egon Schiele yakınındaki bir kadının, karısının portesini sunuyor sanat dünyasına. Egon Schiele, karısının bu resmini evlendikleri yıl onu kendi resim tarzına uygun olarak, diğer portre çalışmalarında da gözlenebilecek şekilde bir oyuncak bebek hassaslığında çiziyor. Modelin renkli elbisesi gibi mavi gözlerinden yansıyan çocuksuluk da eserinin en baskın vurguları arasında yer alıyor. Arka planın sadeliği ve modelin ayaklarının arka planla olan harmonisi, odağı modelin bakışlarına çekiyor. Daha önce eserleri fazla pornografik bulunduğu için suçlanan ressamın Edith tablosu, adeta elleriyle bile ne yapacağını bilmez kırılgan haliyle resmetmesi, ona olan kişisel bağının bir yansıması olarak okunabiliyor. Merak edenler için bu ilginç ressamın yaşamını film olarak da izlemek mümkün.

Portrait of Dora Maar

Pablo Picasso, Portrait of Dora Maar
Pablo Picasso, Portrait of Dora Maar | sanatabasla

Yıllar içinde Picasso, Yugoslav bir fotoğrafçı olan sevgilisi Dora Maar’ın sayısız resmini yapıyor. Dora, çalkantılı ilişkiler boyunca Picasso’nun politik görüşlerini de etkiliyor ve sanatçının bu dönem boyunca ana modeli oluyor. Bu resimde sevgilisi Maar’ı bir sandalyede oturtuyor ve Kubist akımın belirleyici özellikleri olan çarpık biçim ve belirgin renkleri üzerinde gösteriyor. Resim, modelin yüzünün iki farklı açıdan görüntüsünü birleştiriyor. Kırmızı ojeleri, ruju ve küpeleri onun feminenliğini vurguluyor.

Frida Kahlo

Frida Kahlo, Self Portrait with Thorn Necklace and Hummingbird
Frida Kahlo, Self Portrait with Thorn Necklace and Hummingbird| Fotoğraf: fridakahlo.org

Frida Kahlo, siyasi görüşleriyle de gündeme gelmiş olan Meksikalı bir ressam olarak tanınıyor. Kısa ama dolu dolu geçmiş yaşamında birçok kez kendi portresini yaptığı biliniyor. Bu gösterilendeyse ressama en sevdiği hayvan olan ve çoğu zaman asla sahip olamadığı çocuğunu simgeleyen maymunlar eşlik ediyor. Bir diğer göze çarpan motifse dikenli kolyesinden sarkan sinek kuşu oluyor. Frida, kolyesi boynunu keserken koruduğu sakin duruşuyla, devam eden acısına sabırla katlandığını anlatıyor bize.

İlginizi çekebilir: Ceren Muslu’dan İki Frida Tablosu

Marilyn Monroe

Andy Warhol, Shot Marilyns
Andy Warhol, Shot Marilyns | pinterest.com

Sanatın ikonik kadınları listemizin sonuncusu: Marilyn Monroe! Andy Warhol’un seksi, çekici ve oldukça ünlü Monroe portresi çoğu kişinin sandığı gibi olağanüstü ışıltıyı ve şöhreti somutlaştırmıyor aslında. Monroe’nun 1962′deki beklenmedik ölümünden yalnızca birkaç yıl sonra yapıldığı düşünüldüğünde eserin çok daha uğursuz ve karanlık bir alt metni olduğu aşikar hale geliyor. Dört portrelik serideki arka plan yalnızca Amerikan kültür tarihini değil onun insanları parlatmak için ovalarken bir yandan tüketen tekinsiz ve acımasız tarafını da yansıtıyor.

20. yüzyıldan itibaren feminizm bizi, “sanatın ikonik kadınları”nın sanatta yalnızca “anlatılan” olarak değil “anlatan” olarak da yer alması konusunda cesaretlendiriyor. LGBT gibi örgütlerin hareketleri bize kendimizi sıfatların yükünden kurtaracak  gerekli güce sahip olmak için destekliyor. Bugün dünyada her cinsiyetten sanatçının eserleri gittikçe daha görünür hale geliyor. Bu gezegende yaşamımız sürdürürken içimizdeki güzelliklerin kanıtı gibi her yere bir parçasını bıraktığımız sanatta herkes için daha fazla yer açılması umut verici oluyor.

Kapak fotoğrafı: sanatlabasla

İlginizi çekebilir: Ceren Muslu’dan Sanatta Kadın